5 Nisan 2015 –
 

26 Martı 27 Marta bağlayan gece, başını Suudi Arabistan’ın çektiği dokuz Arap ülkesi ve Pakistan, mezhepçi Husi milislerinin İran İslam Cumhuriyeti tarafından desteklendiklerini ve seçilmiş başkan Abed Mansour’a darbe düzenleyip Yemen’in kontrolünü ellerine geçireceklerini iddia ederek Yemen’e karşı bir hava saldırısı gerçekleştirdi.
 
Saldırı batılı emperyalist hükumetlerden geniş destek gördü ve saldırılardan iki gün sonra Arap hükumetlerinin çoğunun katılımıyla Şarm el-Şeyh’te gerçekleşen zirvede olumlu karşılandı.
 
Zirvede Husi ayaklanması ezilip kontrol başkan Hadi eline geçene kadar Yemen savaşına destek vermenin yanında askeri koalisyonun kurulması kararı alındı. Bu kararla Arap hükumet ve rejimlerine tehdit oluşturabilecek unsurların önünün alınması amaçlanıyor. Böylelikle bütün anlaşmazlıklarını bir kenara koyup bölgede kendilerine karşı tehdit oluşturabilecek tüm devrimci hareketleri ezmek için kenetlenmiş oluyorlar.
 
Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi yeni bir durum değil. 60’larda Mısır’daki Nasır rejiminin desteklediği devrimcilerin ezilmesi için Yemen kraliyetine askeri destek dâhil elindeki tüm imkânlarla yardım etmişti. Arap baharı sırasında Suud krallığı Yemen’deki barışçıl başkaldırıların bastırılmasında önemli rol üstlenmiş; Körfez İşbirliği Konseyi’nin de yardımıyla uyguladığı baskı sonucu, başkan Ali Abdullah Saleh’in görevden ayrılmasına rağmen, rejimin aygıtlarının yerli yerince durduğu bir uzlaşmayı dayatmıştır. Bu sayede, uzun zamandır aralarında husumet olan, Husi milisleri ve Saleh işbirliğine gitmiş, önce başkent Sanaa sonra da Yemen’in diğer bölgeleri hâkimiyet altına alınmıştır. Şimdi ise Husi milisleri İran’la işbirliği içinde, ulusal arzusu daha geniş bir imparatorluk olan, dinî ideolojiyle desteklenen ve cephanesi mezhep ayrımcılığı olan Ayetullah’ın planlarını uygulamakta.
 
Yine de Suudi Arabistan’ın bu son müdahalesinin evvelkilerden belirgin bir farkı var. Riyad’ın ABD yönetiminin bölgede yürüttüğü sayısız savaştan ve Irak’ta yürüttüğü emperyalist askeri operasyon metotlarından faydalanma imkânı mevcut. Dokuz Arap ülkesi ve Pakistan’dan müteşekkil geniş bir koalisyon kurdu ve Suriye hariç tüm Arap ülkelerine Arap Devletleri Birliği zirvesine katılmaları için çağrı yaptı. Bu çaba muhtemelen Yemen’e yapılacak, ülkenin çetin ve dağlık coğrafyası sebebiyle birkaç ay sürecek, masraflı bir kara harekâtı için olabilecek en geniş çaplı askeri seferberliği sağlamak adınaydı.
 
Kara harekâtının, mezhep ayrımcılığıyla körüklenen, Arap olan ya da olmayan komşu ülkelere de sıçrama olasılığı olan, bir iç savaşa sebep verme ihtimali var. Bu durum artan bir hızla devam eden, en büyük fayda sağlayanının emperyalist ülkelerin askeri kuruluşları olduğu, silahlanma yarışıyla koşut gidiyor. Buna emperyalist kontrol altında, sınırsız kaynaklara sahip bu bölgedeki olası tepkiler ve istikrarsızlık ekleniyor.
Aşikârdır ki bu saldırılardan en çok etkilenen, çatışmanın taraflarından hiçbirine dâhil olmayan, kamu hizmetleri, alt yapısı, askeri olanakları tarumar olmuş, bölgenin en fakirlerinden olan Yemen halkıdır.
 
İlginçtir; Arap zirvesinde alınan kararlarda kısa bir süre önce yaşanan İsrail’in Gazze saldırısından, yaşanan büyük can ve mal kaybından, çoğu hala evine dönemeyen ve rehabilitasyona ihtiyaç duyan Filistin halkından hiç bahsedilmemektedir. Hem de Siyonist düşman, Batı Şeria ve Kudüs’teki Filistinlilerin evlerini ve tarım arazilerini yok etmek için onları tutuklamaya, kötü muameleye tabi tutmaya ve öldürmeye devam ederken (İsrailli) yerleşimciler için binalar yapma siyasetini sürdürürken. Bu zirve, uluslararası meşruiyete sahip, direniş eylemlerini destekleyen ve suç ortağı Arap yöneticilerin ihanet ve korkaklıklarının mümkün kıldığı sürekli bir işgal altındaki bir halka bu eylemleri sürdürmek için araçlar sağlayan çeşitli caydırıcı önlemler alma tehdidi değilse de, en temel kınama ve lanetleme tavrını bile ortaya koymamıştır.
 
Tersine, yöneticiler sefalet içindeki bir Arap ülkesine saldırmayı seçmişlerdir. Siyonist devlet ve onun saldırıları hariç bir dizi savaşa hazırlıklı bir birleşik Arap ordusu kurma yoluna gitmekteler. Bu rejimlerin tek ilgi alanları Arap dünyasında gerçekleşme ihtimali olan kitlesel başkaldırı hareketleridir. Filistin’e olan destekleri ise Batı Şeria’ya mali yardım yapmakla sınırlı.
 
Bu demecin imzacısı olan Marksist örgütler, hala Yemen’in önceki diktatörü Ali Abdullah Saleh kontrolünde olan ordunun ve İran İslam Cumhuriyeti’nin desteğini alan Husi milislerin yürüttüğü vahşi eylemleri kınar. Bunun yanında Suudi Arabistan ve müttefiklerince yürütülen kıyımın durmasını, tüm tarafların çatışmayı durdurmasını ve yabancı kuvvetlerin Yemen’i terk etmesini talep eder. Tüm emperyalist müdahaleci taraflar, İran olsun, Körfez rejimleri ( özellikle Suudi Arabistan) olsun, sebep oldukları yıkımın tazminatını ödemelidirler.
 
Son olarak, tüm Yemen halkının hiçbir baskı ve yönlendirme olmaksızın kendi kaderlerini tayin edebilme ve kendi iktidarlarını kurma hakkına sahip olmasını talep ediyoruz.
 
– Kahrolsun, İran ve Suudi Arabistan dâhil tüm gerici rejimlerin müdahaleleri
– Kahrolsun Şarm el Şeyh’te toplanan yoz yöneticiler
– Kahrolsun gerici askeri kıyıma destek çıkan emperyalistler
– İç savaşa hayır! Yemen halkı kendi kaderini kendi tayin etmeli
– Yaşasın Yemen’deki kitlesel devrim hareketini ateşleyenler
– Yaşasın Arap bölgesindeki bütün uluslardan ve inançlardan emekçilerin birliği
 

İmzacılar:
 
Devrimci Sosyalistler (Mısır)
Irak Komünistler Birliği (Irak)
al-Munadhil-a (Fas)
Devrimci Sol Akım (Suriye)
Solcu İşçi Birliği (Tunus)
Sosyalist Forum (Lübnan)
 
 
(Bu yazı internationaviewpoint.org sitesinden alınmıştır)