Özlem Onaran –

 

Finansal spekülatörler endişe içinde Yunanistan’ın borcunu ödeyip ödemeyeceği, yani temerrüde düşüp düşmeyeceği sorusunu soruyor. Avrupalı ve Amerikalı siyasi liderler ise Yunan hükümetine, borcunu ödemeye devam edecek krediyi temin etmenin bir koşulu olarak halktan aldıkları demokratik yetkiyi bir tarafa bırakıp daha da fazla kemer sıkmayı kabul etmesini salık vermekte. Ancak siyaseten doğru soru şu: Yunanistan bu borcu ödemeli mi?
 
Yunan Parlamento Başkanı Zoe Konstantopoulou 4 Nisan’da, Yunanistan’ın kamu borcu konusundaki hakikati soruşturma amaçlı özel bir parlamento komisyonu olan Borç Hakikat Komitesi’ni kurdu. Ekibin bilimsel koordinatörlüğünü Üçüncü Dünya Borcunu Silme Komitesi’nden Eric Toussaint yapıyor. Borç Hakikat Komitesi’nde şu an itibariyle Avrupalıların yanı sıra Zambiya, Ekvator ve Brezilya’dan, hukuk, iktisat, muhasebe, bankacılık konularında uzman 35 uluslararası ve Yunan üye yer alıyor.
 
Uluslararası hukukta, eğer bir kredi sözleşmesi bir devleti kendi yurttaşlarına karşı, sağlık ve eğitime yeterli erişim, haysiyetli bir yaşam ve örgütlenme hakkı sağlama yükümlülüklerinden alıkoyacak olursa ve alıkoyduğunda, o kredi sözleşmesinin hukuka uygunluğunu, meşruluğunu, sürdürülebilirliğini ya da tahammül edilmezliğini sorgulayan iyice yerleşmiş kavramlar bulunmakta. Devletlerin bu hukuki kavramları kullanarak kredi alacaklılarıyla devlet dış borcu konusunda ihtilafa düşmeleri, 1898’de Küba’dan başlayarak 2003’te Irak’ta ABD’ye ve 2007’de Ekvator’a uzanan uzun bir tarihçeye sahip.
 
Bu hukuki kavramlar Borç Hakikat Komitesinin kılavuz referanslarını oluşturmaktadır: Troyka ile Mutabakat Zaptları (MZ) [Memoranda of Understanding (MoU)] öncesindeki ya da sonrasındaki Yunan devlet dış borcunun herhangi bir bölümü gayrimeşru mudur? Borç sözleşmeleri bir hükümet tarafından kamu çıkarının ya da genel çıkarın gözetilip gözetilmeyeceğine bakılmadan mı bağıtlanmıştır? Bu borcun herhangi bir bölümü yürürlükteki yasal ya da anayasal sistem ihlal edilerek mi bağıtlanmıştır? Borcun herhangi bir bölümü söz konusu halkın sosyal, ekonomik, kültürel, yurttaşlık ve siyasi haklarını ihlal eden koşullarla mı verilmiştir? Krediler Yunanistan’ı değil de Fransız ve Alman bankalarını kurtarmak amacıyla mı verilmiştir?
 
Borçlu hükümetler gibi, alacaklı kurumlar da herhangi bir kredi anlaşması yapmadan önce bu yönleri titizlikle incelemekle yükümlüdür. AB hükümetleri bu borç anlaşmalarından herhangi birinin Avrupa Temel Haklar Şartını ihlal edip etmediğini acaba göz önünde bulundurmuş mudur?
 
Yunanistan örneğinde, Avrupa Sosyal Güvenlik Kuralının diğer denetim organlarının, keza BM ve Avrupa insan hakları kuruluşlarının yanı sıra ILO’nun denetim organı da, MZ tarafından öngörülen mali sağlamlaştırmanın mevcut gidişatını sürdürmenin, ulusal sosyal güvenlik sisteminin “nüfusu yoksulluk sınırının üzerinde ‘sağlıklı ve insanca bir yaşam düzeyinde’ tutma yeteneğini” baltaladığı kaygısını defalarca dile getirmiştir. Bu politikalar ve toplu pazarlık sisteminin yürürlükten kaldırılması sonucu, Yunanistan’da saat başına reel ücretler 2014’te %25 düşmüştür. Asgari ücret ise 1970’lerdeki düzeyine gerilemiştir. Asgari emekli aylığı yoksulluk sınırının altına düşmüştür. Nüfusun %35,7’si ve 11-15 yaş arası çocukların %44,1’i yoksulluk ya da toplumsal dışlanma tehlikesi altındadır. Artan dışa göç ve aynı zamanda azalan doğurganlık sonucu nüfusun azalmasıyla, ekonomik çöküntü dört başı mamur bir yeniden üretim krizine dönüşmüştür.
 
2010 yılından beri yapılan kredi anlaşmalarının şartları yalnızca ekonomik ve toplumsal istikrarı bozmakla kalmamış, aynı zamanda kamu borcunu daha da sürdürülemez kılmıştır. Almanya’da Hans Böckler Vakfından Gechert ve Rannenberg tarafından yapılan araştırma, kemer sıkma olmasaydı Yunan ekonomisinin GSYH’sinin %25’ini yitirmeyip, yalnızca durgunluk yaşamış olacağını ortaya koymaktadır. Tek başına vergi artışları getirip harcamalarda kısıntıya gitmemek borç/GSYH oranını düşürmekte çok daha etkin olacaktı. Troyka Yunan programını tasarlarken durgunluklar sırasında kısıntıların ortalamadan daha yüksek çoğaltan (çarpan) etkilerini yeterince hesaba katmamıştır.
 
Avrupa İlerici İncelemeler Vakfı için Greenwich’te yaptığımız çalışma ise, tek başına ücretlerdeki düşüşün Yunan GSYH’sindeki gerilemenin yüzde 4,5’ini açıkladığını göstermektedir. Ayrıca, Avrupa Komisyonu’nun (AK) ve IMF’nin varsayımlarının tersine ücretlerdeki düşüş net ihracatı anlamlı ölçüde teşvik de etmemektedir.
 
Yunanistan’daki ekonomik çöküntü ve insani krizle başa çıkmak, gerek eşitsizliği gerekse kemer sıkmayı tersine çevirecek, asgari ücreti artıracak, toplu pazarlık kurumlarını ve refah devletini yeniden kuracak, sağlıklı ve artan oranlı bir vergi sistemi yoluyla toplumsal ve fiziki altyapıda kamu yatırımını destekleyecek önlemler gerektirmektedir. Alacaklı kurumların yapısal değişmeden anladıkları, ne yazık ki bu değildir.
 
Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Mario Draghi kısa bir süre önce “kriz bir anda bastıracak olursa kesinlikle meçhul sularda yol alıyor olacağız” uyarısında bulunuyordu. Bir sonraki potansiyel Lehman momentini önlemek için, krize verilecek aklı başında yanıt, Avrupa’da sürdürülebilir gelişme ve toplumsal insicam yaratmak için yeterli politikalara ışık tutmak üzere Avrupa’da borcun kökenlerini çözümlemek olacaktır. İhracata dayalı Alman büyüme modeli de borca gereksinim duymaktadır, fakat başka bir ülkede: Yunanistan’da veya İspanya’da. Dolayısıyla, Alman modeli de en az borca dayalı büyüme kadar sürdürülemezdir. Gelgelelim, AK’ye, AMB’ye ve IMF’ye yön veren, uzun vadeli rasyonel ekonomik ve toplumsal kaygılar değil, finans dünyasının çıkarlarına hizmet eden hatalı iktisadi kavramlardır. Bu nedenle, Yunan Parlamentosunun inisiyatifi, yalnızca Yunanistan için değil, aynı zamanda bir bütün olarak Avrupa açısından tarihsel önemdedir.

 

Çeviren: Osman S. Binatlı

 

Kaynak: www.socialeurope.eu

 

(Bu yazı Yeniyol’un Mayıs-Haziran 2015 tarihli 14. sayısında yayınlanmıştır)