1) 9 Temmuz’da Maltepe Mitingi’yle son bulan Adalet Yürüyüşü, 2015 Haziran’ından itibaren, çeşitli baskı yöntemleriyle, sokaklardan çekilmek zorunda bırakılmış muhalif birikime yeniden cesaret kazandırmıştır. Adalet dövizleri ve “Hak, Hukuk, Adalet” sloganı sadece Maltepe’yi değil, İstanbul’un bütününü sarmıştır. Sokakta korkmadan kendini ifade etmek siyasi cüret kazanmak anlamına gelmektedir. Gezi’den bildiğimiz gibi, AKP’yi en çok korkutan şeylerin başında sokağa hakim olmuş bu cüret gelmektedir.
 
2) Kılıçdaroğlu’nu böyle bir eyleme iten, kendi varlığının da artık tehlikeye girmesi ve parti içerisindeki sol basınçtır. Burjuva partileri için geniş kitleleri siyaset sahnesine sokmak büyük bir tehlikedir. Kitleler sadece miting meydanlarını dolduracak kalabalıklar olarak düşünülür. Böyle bir konjonktürde siyaset yapma olanağını geniş kitlelere tanımak, CHP elitleri için bir risk, sosyalistler için ise bir fırsattır. Yürüyüşe ve mitinge katılan milyonlarca insan, CHP propagandası için değil, AKP’nin talan ve zulüm rejimini yıkmanın yollarını aramak için sokağa çıkmıştır. Bu arayışın nereye evrileceğini ise mücadele belirleyecektir.
 
3) Sokağa çıkmanın, sokakta hak aramanın; iktidar tarafından terörize edilemediği durumlarda, burjuva siyasetinin alışılmış yöntemlerinden katbekat fazla etkili olduğu görülmüştür. AKP iktidarı boyunca, gündem belirleme gücünü iktidardan alan bütün olaylar, büyük kalabalıkların sokakta gerçekleştirdiği eylemlerdir. Adalet Yürüyüşü sırasında gündem belirleme gücünü yitiren AKP, cılız tehditler ve saçmalık düzeyindeki iddialarla yetinmek zorunda kalmıştır.
 
4) Milyonları sokağa yönelten, Kılıçdaroğlu’nun bir eylem icat etmesi değildir. Muhalif birikim uzun bir süredir böylesi bir eyleme açıktır, 16 Nisan’da gördüğümüz gibi, CHP’ye rağmen sokak zorlanmıştır. Bu yürüyüş, çeşitli kesimlerin kendilerini ifade edeceği bir yol bulmasını sağlamıştır.
 
5) Adalet Yürüyüşü, 15 Temmuz 2017’de, AKP tarafından anma programları, nöbetler, heykeller, belgeseller, kitaplar vs. kullanılarak yeniden inşa edilecek olan “15 Temmuz” mitinin gücünü sınırlayan bir etki yapmıştır. Üzerinden sadece bir sene geçmesine rağmen zaten oldukça sınırlı bir kullanım değerine sahip olan bu anlatıyı işler kılmak, 9 Temmuz Mitingi’nden altı gün sonra daha da zorlaşmıştır. Ayrıca, Yenikapı Mitingi’ne katılarak, AKP’nin hegemon siyasi söylemine güç veren CHP, ilk defa bu kadar açık bir şekilde başka bir anlatı ortaya koymuştur. “Halkın 15 Temmuz’u” ve “Saray’ın 15 Temmuz’u” ayrımı ve “20 Temmuz Sivil Darbesi” tanımı bu hegemon siyasi anlatıya karşılık başka bir anlatı koyulduğunu göstermektedir. Bu durum, daha radikal bir siyaseti ve daha çatışmalı bir dönemi getirecektir.
 
6) “Adalet” gibi oldukça kapsayıcı bir slogan ve taleple sokağa çıkmak oldukça etkili olmuştur. Siyasetin kuralıdır, talepler ne kadar sadeleştirilir ve azaltılırsa, ortak siyaset yapma olanakları da o düzeyde artar. Birbirinden farklı (hatta birbirine uzak) onlarca kesimin bu yürüyüşte buluşması olumludur. Öte yandan deklarasyondaki 10 madde düşük seviyeli bir demokrasi mücadelesi verildiğini göstermektedir. AKP’nin yarattığı tahribatların sona erdirilmesi taleplerinin yanında, yine geniş kitlelerin sahiplenebileceği kurucu talepler de mücadele deklarasyonunda yer almalıdır.
 
7) TÜSİAD başta olmak üzere sermaye kesimlerinin yürüyüşe destek verdiği ortadadır. Ancak yasaklanan grevler, kıdem tazminatının ortadan kaldırılmak istenmesi, haftalık izin olmadan çalışmanın mümkün kılınması gibi OHAL uygulamalarına karşı verilecek mücadele, işçi sınıfının siyaset sahnesine girmesi için bir fırsattır. Neoliberalizmi en vahşi şekilde uygulayan AKP’nin sermayedarlardan daha fazla işçi sınıfının ve emekçilerin öfkesine aday olduğu bir gerçektir. Mesele ortaya çıkan bu fırsatı işçi sınıfını siyaset sahnesine çekme düzleminde sosyalistler tarafından kullanılıp kullanılamayacağıdır.
 
8) Adalet Yürüyüşü’nün önündeki tehlike, bu enerjinin 2019 seçimleri için bir propaganda malzemesi olarak soğurulmasıdır. AKP, Gezi dahil olmak üzere sıkıştığı bütün gündemlerde, karşısındaki enerjiyi sandığa tahvil ettirmiş ve en güçlü olduğu alan olan sandıkta bu enerjiyi sonlandırmıştır. CHP’nin de bu öfke birikimini seçimlere tahvil ederek ehlileştirmesi, bu birikimin kurucu potansiyelini yok edecektir.
 
9)Adalet Yürüyüşü’nü emperyalist merkezlerin bir dizayn hamlesi olarak görüp, yürüyüşe katılan sosyalistleri düzen solu olmakla suçlayan bazı sol çevreler bazı sol hastalıkların devam ettiğini net olarak göstermiştir. Kendisi dışındaki her muhalefeti emperyalist proje olarak kodlayan bu çevrelerle, kendisine karşı gelişen her muhalefeti darbe olarak kodlayan iktidarın siyasal zihniyeti arasındaki bu yakınlık ürkütücüdür. Siyasi görevlerin sosyalistleri beklediği bir dönemde, bol bol işçi sınıfı politikasından, emperyalizmden söz etmek devrimcilikten ziyade görevden kaçmayı niteler. Cumhuriyet Mitingleri’ni düzen dışı, Adalet Yürüyüşü’nü düzen içi görmek nasıl bir politik tahayyül gerektirir, merak ediyoruz.
 
10) Adalet Yürüyüşü sırasında sosyalistlerin görevi kitleyi eylemden uzaklaştırmak değil, desteklemek ve cesaretlendirmekti. Solun büyük bir kısmı bu görevi başarıyla geçmiştir. Bundan sonra yapılması gereken her adaletsizliğe, hukuksuzluğa, işçi sınıfına yönelik saldırıya, Kürt halkına yönelik baskıya karşı anında ve yerinde eylem geliştirmek; bu enerjiyi o noktalara aktarmak; yerel adalet örgütlenmeleri kurmak; gazetecilerin, akademisyenlerin, KHK muhatabı kamu emekçilerinin örgütlenmelerini güçlendirmek; nerede baskı varsa orada adaleti inşa etmek, o baskıya maruz olanların yan yana gelmesini sağlamaktır.

 

Sosyalist Demokrasi için Yeniyol