103

 

Emre Tansu Keten –

 

Dünya işçi sınıfının enternasyonal düzeyde ilk geniş çaplı örgütlenmesi olan Uluslararası Emekçiler Birliği (Birinci enternasyonal)’nin kuruluşunun 150. yılındayız. 150 yıl önce, burjuvazinin “demokrasi barutu”nun tükenmesi üzerine mücadele namlularını bu yeni sömürücü sınıfın üzerine yönelten işçi sınıfının uluslararası mücadele birliği, içerdiği derslerle bugün de enternasyonalizmi dert edinenlere yol göstermeye devam ediyor.

 
Birinci Enternasyonal’in kısa bir tarihi

Uluslararası Emekçiler Birliği (UEB), 28 Eylül 1864 tarihinde Londra’daki St. Martin Salonu’nda yapılan bir toplantıyla kuruluşunu ilan eder. Bu birlik, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gelişen ve politik olarak birbirlerinden uzak birçok hareketi bir araya getirir, işçi sınıfı hareketinin yanı sıra ulusal kurtuluş ve köylü hareketlerini de kapsar. Örneğin, birliğin kuruluşuna katılan Owen taraftarları sosyal reformcu bir bakış açısına sahipken, Blanqui taraftarları silahlı bir iktidar mücadelesini, Mazzini taraftarları milliyetçi bir devrim anlayışını, Sendikalistler ekonomik kazanımlarla sınırlı bir sınıf mücadelesini, Marx taraftarları ise işçi sınıfının öz-eylemine dayanan politik ve sosyal bir devrimi savunur.

Bütün bu hareketlerin bir cephede toplanmasının en önemli nedeni, Avrupa’yı baştan aşağı saran 1848 devrimlerinin politik etkisidir. Ezen ulusların diğer uluslara yönelik zulmü, ulusal birliğini henüz tamamlayamamış Alman ve İtalyan halklarının burjuva demokratik mücadeleleri, köylülüğün yaşadığı tarifi zor yoksulluk ve ciddi bir oranda çocukları barındıran işçi sınıfının insanlık dışı çalışma koşulları bu devrimleri yaratan koşullardır. Bazı ülkelerde burjuvazi adına kısmi kazanımların elde edildiği bu hareketlerden işçi sınıfı çok önemli bir şey öğrenir. O da, “burjuva demokratik” olarak anılan, feodalizmin mezar kazıcısı, devrimlerin önderi konumundaki burjuvazi sınıfının, artık demokratik kapasitesinin kalmadığı, yeni gelişen devrimci hareketlerde burjuva güçlerin, feodal kalıntılar kadar işçi sınıfını da hedef haline getirdiği gerçeğidir. Marx bu aşamada “sürekli devrim” kavramını ortaya atar, işçi sınıfı politikasının bağımsız bir karaktere bürünmesinin zorunlu olduğunu vurgular.

“Burjuva demokratik” cephenin dışına çıkıp işçi sınıfı ve yoksul köylülük adına politika yapan bu gruplar, Amerikan İç Savaşı’nda ırkçı güneye karşı kuzeyin savunulması ve Polonya’nın Çarlık Rusya egemenliğine karşı mücadelesinin desteklenmesi gibi politik konularda da bir araya gelir. Kurulmasının ardından bir dizi şehirde şubeler açan UEB, devlet verilerine göre 5 milyona yakın üyeye ulaşır. 1866 ile 1872 yılları arasında toplam dört kongre toplanır. Avrupa çapında kayda değer bir politik odak olarak ortaya çıkan UEB, özellikle burjuvazi tarafından sık sık hedef alınır.

Kuruluşundan itibaren UEB’in iç tartışmaları özellikle Marx ve Proudhon ayrımı temelinde şekillenir. Bu ayrım kapitalizmin tahliline ve sömürüden kurtuluşa dair teorik farklılıklara dayanmaktadır. Örneğin, Marx, 14-15 saati bulan iş saatlerinin kısaltılması için devleti yasalar çıkartmaya zorlamanın gerekli olduğunu savunurken, Proudhon, her türlü devlet müdahalesinin sonuçta devleti güçlendireceği, toplumsal özgürlüğü kısıtlayacağı gerekçesiyle buna karşı çıkar. Benzer bir şekilde, Marx sömürüden kurtuluşun yolu olarak üretim araçlarının ve toprakların kamulaştırılmasını işaret ederken, Proudhon yine benzer gerekçelerle bu programı eleştirir. Bir süre sonra politik etkisini kaybeden Proudhon’un yerini Bakunin alır. Bakunin’in temsil ettiği anarşist düşünce, özellikle İspanya ve Fransa’da ciddi bir kitle desteği yakalar. Bu durum enternasyonal içindeki tartışmaların kopma noktasına taşınmasına neden olur. 1872 yılında yapılan Lahey Kongresi’nde Bakunin ve taraftarları, örgüt içi işleyişe uymadıkları ve tartışma yöntemleriyle örgütsel mekanizmayı kilitledikleri gerekçesiyle ihraç edilir. Örgütün merkezi de New York’a taşınır.

Birinci Enternasyonal, Paris Komünü’nün kuruluşunda pratik olarak çok etkili olmasa da, 72 gün yaşayabilen bu işçi iktidarının arkasında en net şekilde duran örgüt olur. Bizzat Marx’ın kaleme aldığı bildirilerle Paris işçi sınıfının yanında olduklarını duyurur ve burjuvazinin saldırılarına karşı Komün’ün korunması noktasında hayati uyarı ve önerilerde bulunur. Bunun üzerine burjuvazi elindeki basın silahıyla UEB’e saldırmaya başlar. Papa, burjuvazi lehine bir açıklama yapar ve UEB üyelerini hedef gösterir.

Birinci enternasyonal gerek iç tartışma ve ayrımların etkisiyle, gerekse burjuvazinin gittikçe artan saldırılarıyla işlevsiz bir hale gelir ve 1876 senesinde toplanan bir kongreyle feshedilir.

 
Birinci Enternasyonal’in mirası

Birinci Enternasyonal kısa süreli varlığıyla dahi işçi sınıfı mücadelesi tarihinde önemli bir yer kaplamaktadır. İlk olarak, UEB, işçi sınıfının bağımsız bir politik odak olarak uluslararası sahneye ilk çıkışını temsil etmektedir. Enternasyonal, burjuvazi başta olmak üzere bütün politik aktörleri işçi sınıfının politik iradesini dikkate almak zorunda bırakmıştır. İkinci olarak, UEB işçi sınıfı mücadelesinin enternasyonalist karakterine unutulmaz bir vurgu yapmıştır. Bu vurgu işçilerdeki enternasyonalist bilinci geliştirirken, diğer yandan “dünya partisi”nin tohumlarını da atmıştır. Ulusal seksiyonlar kurmak yerine çeşitli şehirlerde şubeler açma yöntemini benimseyen ve bunun olumsuz sonuçlarını yaşayan UEB, kendisinden sonra ortaya çıkan enternasyonal örgütlere önemli bir deneyim bırakmıştır. Üçüncü olarak UEB, devrimci siyasetler içerisindeki ayrımları belirginleştirmiş, deyim yerindeyse “herkesi kendi bayrakları altında” toplamış, Marksizmin pratik bir siyaset olarak daha fazla güçlenmesini sağlamıştır. Birinci Enternasyonal’in son döneminde kurulan Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) bunun en iyi örneğidir. SPD, hem İkinci Enternasyonal’in kuruluşundaki temel güç olarak enternasyonal mücadeleyi geliştirmiş, hem de birçok ülkede işçi sınıfı partilerinin kurulmasına önayak olmuştur (Gerek İkinci Enternasyonal’in, gerekse SPD’nin politik ihanetleri başka bir yazının konusudur).

150 yıl önce “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” şiarıyla yola çıkan enternasyonalist devrimcilerin mirasını, kapitalizmi tarihin çöplüğüne göndermek için küresel çapta mücadele eden, enternasyonal mücadeleyi sadece farklı ülkelerden devrimcilerin dayanışması olarak algılamayan, ulusal görevleri enternasyonal görevlerin önüne koymayan sosyalistler geleceğe taşıyor.

 
(Bu yazı Yeniyol’un 11. sayısında yayınlanmıştır)