Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü Ortadoğu’nun en yayılmacı rejimlerinden biri olan işgalci İsrail devletinin başkenti olarak ilan etmesi, uluslararası hukukun yeniden ve yine ABD tarafından ayaklar altına alınması dışında, başta Filistin halkı olmak üzere bölge halklarının geleceği açısından yepyeni bir dönemi, mevcut durumdan bile daha ürkütücü olasılıkları beraberinde getiriyor.
 
Ortadoğu halkları olarak Trump’tan kalıcı barışa yönelik bir hamle beklemiyorduk elbette; ancak bugüne kadar Kudüs’ün 1947 bölünme planına dayanan, ABD’nin bile ihlal etmeye yeltenmediği devletler üstü statüsünü ezip geçmesi kantarın topuzunun, ABD için bile, epeyce kaçtığının göstergesi. Yine de bu açıklama şaşırtıcı değil. Henüz seçilmeden önce, Kasım 2016’da Amerika İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) önünde yaptığı bir konuşmada Trump, “ABD büyükelçiliğini Yahudi toplumunun ebedi başkenti Kudüs’e taşıyacağı” müjdesini vermişti.
 
Elbette bu esnada Tayyip Erdoğan da – beklediğimiz üzere – İsrail’ ilk çıkışanlardan biri olmakta gecikmedi; zira hepimizin bildiği gibi böyle krizleri fırsata çevirmek kendisinin ata sporu. Oysa ki bu “dostlar alışverişte görsün” çıkışlarına artık İslamcı kesim bile ihtiyatla yaklaşıyor. Mavi Marmara hadisesinin geldiği nokta İHH’yı “Gazze’ye giderken bana mı sordunuz?” diye azarlamak olunca, reel siyasetin beraber yürünen yollara, beraber ıslanılan yağmurlara her an galip gelebileceğini kendileri de anladılar zira. Bu çıkışların İsrail’e siyasi ya da ekonomik bir yaptırım uygulamak anlamına gelmediğini de. Üstelik Türkiye siyasetine gelince rollerin değiştiği, 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından Kürt illerinde yaşananlar göz önüne alınırsa ikiyüzlülüğün birden fazla boyutu olduğu da aşikâr.
 
Hiç şüphe yok ki Kudüs meselesi, mültecilerin geri dönüş hakkı ve işgalin sona erdirilmesi ile birlikte Filistin davasının en önemli sacayaklarından biri; basiretsizlikte rekora koşan Mahmud Abbas için bile. Kudüs’ü İsrail devletine altın tepside sunması, ABD’nin uluslararası hukuka uyuyormuş gibi yapmayı bırakması olarak da okunabilir; ancak zayıf da olsa iki devletli bir çözüm ihtimalinin temeline dinamit koymak anlamına geldiği açıktır. Üstelik her canı sıkıldığında askeri müdahaleyi kendine hak gören bir rejim tarafından işgal ve kuşatma altında tutulmanın derinleştirdiği çok ciddi boyutta bir yoksullukla, işsizlikle, güvencesizlikle, temiz su, gıda, barınma, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği ile yaşamaya çalışan Filistin halkı için yeni bir intifada da bir ihtimal olarak önümüzde durmakta.
 
Filistin halkı üzerindeki baskı ve kuşatma yalnızca ABD ve İsrail’den kaynaklanmıyor; başta bölge rejimleri olmak üzere pek çok aktörü, küresel ve bölgesel dinamiği ve yansıması var. Ancak Filistin halkıyla dayanışmak için bizim cephanemiz de yüklü: Dünya’nın dört bir yanında hem İsrail hem de İsrail ile ilişkilerini gözden geçirmeyen kendi hükümetlerimiz üzerinde siyasi ve ekonomik baskı oluşturmaya yönelik boykot, tecrit ve yaptırım önemli bir dayanışma aracı olarak elimizde duruyor. İsrail’i politik, ekonomik ve diplomatik yollarla politika değişikliğine zorlayacak şekilde yalnızlaştıracak, yüksek tavanlı müzakere odalarında süregiden eşitsiz güç ilişkilerini halkların dayanışma ağlarıyla dengeleyebilecek bir araç olarak. Yalnızca kriz dönemlerinde satın aldığımız markaları değiştirerek değil, doğayla ve toplumsal hayatla kurduğumuz ilişkiyi en başından yeniden inşa ederek, bütün işgal ve sömürü biçimlerine karşı durarak.
 
Filistin’de ve İsrail’de on binlerce insan, uzun bir zamandır kalıcı bir barışın yollarını arıyor, imkânlarını zorluyor; korku rejimleriyle, korku iklimiyle mücadele ediyor. İşgalin en kanlı yüzünü gösterdiği zamanlarda da, korku ikliminin hüküm sürdüğü sözde barış günlerinde de gerçek ve adil bir barıştan söz etme cesaretini gösteriyorlar. Eğer baskı ve şiddeti yeryüzünden silmek istiyorsak, bulunduğumuz her yerde onlar kadar cüretkâr olmak zorundayız.
 
Savaş tüccarlarının söylemlerine hapsolmayacağız!
 
Savaşı ve ölümü besleyenlerin müşterisi olmayacağız!
 
Yaşasın enternasyonal dayanışma!
 
Filistin’e özgürlük!

 

SDY – Sosyalist Demokrasi için Yeniyol