Volkan Baykan –

 

Dünya genelinde sol hareketlerin gözü kitlesel ve geniş sol yapılar olarak Syriza’nın seçim başarısına ve İspanya’da Podemos’un benzeri bir zaferle çıkıp çıkamayacağına kilitlenmişken, Güney Afrika’daki antikapitalist birleşik cephe deneyimi her nedense (!) henüz uluslararası kamuoyunun ilgisine mazhar olabilmiş değil.
 
Güney Afrika’da metal işçilerinin en büyük sendikası NUMSA (National Union of Metalworkers of South Africa – Güney Afrika Metal İşçileri Ulusal Sendikası) önderliğinde kurulan Birleşik Cephe, haziran ayında resmîleşecek kuruluşuna doğru adım adım ilerliyor. 8 Kasım 2014 tarihinde 2,2 milyon işçiyi temsil eden ve 21 sendikadan oluşan yapısı ile ülkenin en güçlü konfederasyonu konumunda bulunan, NUMSA’nın da kurucusu olduğu, COSATU’dan (Congress of South African Trade Unions – Güney Afrika Sendikalar Kongresi) ihraç edildikten sonra NUMSA, 2013 yılı aralık ayında başladığı birleşik cephe hareketinin kuruluş çalışmalarına daha da hız kazandırdı.

 
COSATU’dan Kopuş
 
Aslında NUMSA’nın COSATU’dan ihraç edilmesi sürpriz bir gelişme değil. Güney Afrika’da apartheid rejiminin sonlandırıldığı 1994 yılından bu yana iktidarda bulunan ANC (African National Congress – Afrika Ulusal Kongresi), SACP (South Africa Communist Party – Güney Afrika Komünist Partisi) ve COSATU koalisyonunun uyguladığı neoliberal, özelleştirmeci politikalar ülkeyi uzun süredir bir toplumsal ve politik kriz ortamına sürüklemiş durumda. 54 milyon nüfuslu ülkede şu anda 8 milyon işsiz bulunmakta. Bu kriz dünyada süregelen ekonomik durgunluk ve krizle birleştiğinde, NUMSA gibi işçi sınıfı örgütlerinden bir karşı hareket gelmesi sürpriz olmamalı. Koalisyonun, Bağımsızlık Bildirisi’ndeki ve Yeniden-Yapılanma ve Kalkınma Programı’ndaki en temel vurguları bile yıllar içinde unutması, bunların yerine önce Büyüme, İstihdam ve Dağıtım (Growth, Employment And Redistribution – GEAR) gibi neoliberal politikaları yürürlüğe koyması, 2012 yılında ise GEAR’ın yol açtığı yıkımlar ortada iken, aynı programı dozu daha da artırılmış neoliberal vurgularla Ulusal Kalkınma Programı (NDP) adıyla revize etmesi, işçi sınıfında ve NUMSA gibi işçi sınıfı temsilcilerinde tepki oluşturuyordu. Bunların üstüne ANC/SACP’nin anti-demokratik tutumları ve COSATU içinde iç demokrasinin işlemeyişi eklenince, özellikle 2012 yılında grevdeki işçilere polisin saldırması sonucu 34 madencinin hayatını yitirmesi ve en az 78’inin yaralanması ile sonuçlanan Marikana Katliamı sonrasında kopuş kaçınılmaz hale gelmişti. COSATU içinde meydana gelen bu ayrışma, aslında yerel ve küresel ölçekte işçi sınıfı içerisindeki sosyal ayrışmanın bir yansımasıydı.
 
2013 yılı aralık ayında NUMSA, COSATU’ya ANC ve Koalisyon ile bağlarını koparması ve gerçekten işçi sınıfı çıkarları için mücadele etmesi gerektiği üzerine bir çağrı yaptı ve seçimli bir kongre talep etti. COSATU’nun bu çağrıya yanıtı ise NUMSA’yı hem bu çağrıdan dolayı, hem de aidatları ödememek, federasyona karşı yürüyüş örgütlemek gibi bir dizi sebepten suçlamak oldu. Federasyondan ihraç edilmeden bir gün önce NUMSA genel sekreteri Irvin Jim yaptığı konuşmada, federasyonda siyasi tartışma yaratmanın, siyasi yönelimi etkilemeye çalışmanın suç olmadığını, bunun 1993’te de yapıldığını, liderler tarafından dile getirilmemiş tartışmaların baskı altına alındığı, susturulduğu bu yöntemin tarihsel politik adının Stalinizm olduğunu, 2012 yılında ANC/SACP’ye NUMSA’nın da destek verdiğini ancak o günden bu yana yaşananlardan sonra bunun artık mümkün olmadığını, özellikle 2009 sonrasında SACP’nin devlet partisine dönüşerek işçi sınıfı içerisindeki öncü rolünü kaybettiğini de söyleyerek suçlamaları reddetti. Ulusal demokratik devrimin amaçlarına ancak işçi sınıfı önderliğindeki demokratik güçlerce, beyaz tekelci kapitalist devletin yıkılarak, ulusal zenginliği kontrol edecek ve güvence altına alacak bir halk iktidarını inşa ederek ulaşılabileceğini ancak şu anda ulusal demokratik devrim yolundan sapıldığını ve bu sapmanın kapitalist bir post-apartheid Güney Afrika için yapıldığını belirtti. Irvin ayrıca COSATU’yu seçimli kongreye gitmeyerek tüzüğü ihlal etmekle, NUMSA’yı ihraç etmek için yollar aramakla, işçi sınıfının birliğini sağlamakta başarısız olmakla, federasyon üyesi sendikaların otonomisini baskı altına almakla, federasyon dışı politik güçlerin federasyonu etkilemesine izin vermekle suçladı ve çeşitli kongre kararlarına (özellikle 1997’deki 6. kongre) atıfta bulunarak COSATU’nun da birleşik cephe ve sosyalist hareket vurgusu yaptığını söyledi. COSATU’daki krizin sosyalist bir sendika olmakla bir sarı sendika olmak arasında, sosyalizmin güçleri ile kapitalizmin güçleri arasındaki çatışmadan kaynaklandığını öne sürdü. Ancak bu yanıtlar federasyon için yetersiz gelmiş olacak ki, ertesi gün yapılan oylamada 24’e karşı 33 oyla NUMSA’nın ihraç edilmesine karar verildi.

 
Birleşik Cepheye Doğru
 
NUMSA’nın federasyondan ihraç edilmesinde en önemli etkenin varolan statükoya karşı hareket etmesi olduğunu vurgulayan sendika yetkilileri, ANC/SACP’nin de ihraç sürecinde oynadığı rolün etkisinden söz ediyorlar ve ANC/SACP’yi NUMSA’yı sosyalist karakterinden ötürü zayıflatmayı, izole etmeyi ve yok etmeyi amaçlamakla suçluyorlar. Özellikle son bir yılda NUMSA’ya karşı ANC, SACP ve COSATU tarafından yürütülen karalama ve iftira kampanyası Türkiye’yle de benzerlikler gösteriyor: NUMSA’nın konuşmacı olarak çağırdığı yabancılara vurgular yapılarak, NUMSA’nın bu “dış mihrakların” maşası olduğu, Güney Afrika’nın büyümesini engellemek isteyenlerin COSATU ve Koalisyonu yıkma çabalarının durumu bu hale getirdiğine dair “kanıtlar” internette ve sosyal medyada kol geziyor. COSATU yetkililerinin NUMSA üyesi işçilere yönelik de sürdürdüğü bu dezenformasyon ve kandırma çabaları (NUMSA’nın liderlerinden ötürü federasyondan ihraç edildiği ve NUMSA’yı terkederek, sonradan adı LIMUSA – Liberated Metalworkers Union of South Africa – olacak olan ve NUMSA’nın COSATU’dan ihraç sürecinde kurulan metal işçileri sendikası MAWUSA’ya katılırlarsa tekrar COSATU üyeliğine alınacakları da bu dezenformasyon ve yalanlardan bazıları) sonuçsuz kaldığı gibi, federasyon üyesi toplamda 600 bin işçiyi temsil eden 7 sendika da NUMSA’nın ihracını onaylamadıklarını ve tepki olarak federasyonun yürütme ve karar alma mekanizmalarındaki üyeliklerini askıya aldıklarını duyurdular. NUMSA temsilcileri, COSATU’nun artık mücadeleyi terk ettiğini ve zararsız bir sarı sendikaya dönüştüğünü söylüyorlar.
 
NUMSA ise birleşik cephe için yoluna devam ediyor. 13–14 Aralık 2014’te bütün ülkeden sendikalardan, inanç tabanlı organizasyonlardan, sivil toplum kuruluşlarından ve anti-kapitalist formasyonlardan 71 örgütü temsilen 348 delegenin katıldığı bir toplantı ile Birleşik Cephe çalışmalarına yeni bir ivme kazandırdı. Toplantıya katılanlar, eşitsizliklerin, yoksulluğun, sömürgecilik ve apartheid kalıntılarının, yozlaşmanın olmadığı demokratik bir toplum vizyonuna sahip bir birleşik cephe konusunda hemfikirler. Feminizm, hesap sorulabilirlik, şeffaflık, ırkçılığa, seksizme, yabancı düşmanlığına, sekterliğe, baskıya, suiistimallere ve kabileciliğe karşı olma gibi ilkeler konusunda da katılımcılar arasında tam bir mutabakat söz konusu. Bunun da yeni bir koalisyon olacağı, NUMSA’nın bir partiye dönüşeceği iddialarına karşı NUMSA, bir sendika olarak kalacağını deklare etti ve bir cephe ile koalisyon veya parti arasında fark olduğunu, NUMSA’nın amaçladığının farklı alanlardaki mücadeleleri etrafında toplayacak, koordine edecek, bir yandan kısa vadeli kazanılabilir talepler öne sürerken diğer yandan da uzun vadede eşitliği ve demokrasiyi hedefleyen bir hareket olduğunu, işçi sınıfının kendi politik örgütüne sahip olması gerektiğini ve NUMSA’nın birleşik cephe ve sosyalist hareket için bir katalizör işlevi göreceğini belirtti. Bu yolda ilerlerken demokratik çoğulculuk, çeşitlilik, politik hoşgörü ve birleşik cephe içerindeki farklı fikirlere saygı ilkeleri çerçevesinde hareket edileceği; sol söylemleri sürdürürken, sağcı pratiklere devam edenlere cephe içerisinde yer olmadığı; katılımcıların kendi geçmişlerinden taşıdıkları ırkçı, seksist, homofobik, yabancı düşmanı söylem ve pratiklerle de yüzleşecekleri ve bunları törpüleyecekleri bir süreç yaşanacağı da vurgulanıyor.
 
Haziran ayında hazırlıkları tamamlanacak ve resmen başlatılacak olan Birleşik Cephe için ülkenin her yanında mücadeleler sürdürülüyor. 2013 Aralık ayında başlayan mücadele, mart ayındaki genç işsizliğine karşı yapılan başarılı S77 grevi ile sürdü. Yozlaşmaya, yolsuzluklara, kamu kaynaklarının talan edilmesine, iktidarın hesap vermemesine, eğitim ve sağlık sisteminin çöküşüne, polis şiddetine, kadınlara, çocuklara ve LGBTI bireylere yönelik şiddete, neoliberal politikalara ve bunların yol açtığı tüm yıkımlara karşı olan ve çevreyi korumayı, siyasal ve toplumsal hayatta demokrasiyi genişletmeyi isteyen insanlar bu cephe etrafında örgütlenerek dayanışmayı inşa ediyorlar. Güney Afrika’daki 8 idari bölgenin 7’sini elinde tutan ANC/SACP’yi korkutan bu tablo, özellikle otomotiv sektörünün bulunduğu, dolayısıyla metal işçilerinin yoğun ve NUMSA’nın güçlü olduğu ülkenin güneydoğusundaki Port Elizabeth ve East London gibi kentlerde bir sonraki seçimde ANC/SACP’yi iktidardan uzaklaştırabilir. Zira bugüne kadar ANC/SACP’yi iktidarda tutan sendikaların desteğiydi.
 
300 binin üzerinde üye sayısına sahip, söylemlerinde enternasyonalizm vurgusunu eksik etmeyen, hem Güney Afrika’da hem de dünyada mücadeleler arasında dayanışmayı sağlamanın birincil görevleri olduğunu söyleyen, sadece kendi sektöründe değil, diğer sektörlerde de bürokratizmden ve kariyerizmden uzak duruşu, sendika üyeleri ile sendika temsilcileri arasında maden işçileri sendikası NUM’u (National Union of Miners – Ulusal Maden İşçileri Sendikası) yıkıma götüren ayrımların olmayışı ile saygı gören bir sendikanın, böylesine iddialı bir birleşik cephe hareketine soyunması, hem desteği, hem de süreçten dersler çıkarmayı zorunlu kılıyor. Güney Afrika’da işçilerin %25’inin sendikalı olması ve işçi sendikalarının politik hayat üzerinde belirleyici rol oynaması göz önüne alındığında, Türk-İş ve Hak-İş gibi sarı sendika konfederasyonları da dâhil olmak üzere %10 sendikalaşma oranı ile Türkiye’deki işçi sınıfı örgütlülüğünün vahameti elbetti ki daha bir göze çarpıyor. Bununla birlikte Soma katliamı sonrasında madencilik sektöründe ve Birleşik Metal’in ertelenen grevi ve Türk Metal’in sendikal ihanetine karşı metal sektöründe işçilerin mücadelesi işçi sınıfı hareketi için cılız da olsa umut vadeden gelişmeler. Bu kıpırdanmaları, taşeronluk düzenine, güvencesizleştirme harekatlarına, yolsuzluklara karşı kaynayan tepkiyi siyasetin diline tahvil edebilmek için, yapılabilecek tüm eleştirilerle birlikte Birleşik Haziran Hareketi’nin ve HDP’nin varlığı azımsanmayacak imkanlardır. Derinleşen krizi ve 2015 model AKP despotizmini göğüsleyebilecek bir birleşik direniş cephesine ihtiyaç var. NUMSA bu konuda önemli bir deneyim sunuyor.
 
NUMSA genel sekreteri Irvin Jim’in sendikanın federasyondan ihracından bir gün önceki konuşmasını bitirdiği sözlerle yazıyı sonlandıralım:
 
A Luta Continua!*
 
(* Mücadeleye devam!)

 
(Bu yazı Yeniyol’un Mayıs-Haziran 2015 tarihli 14. sayısında yayınlanmıştır)