Katalonya’nın bağımsızlık hamlesiyle neredeyse eş anlı olarak Güney Kürdistan da kendi geleceğini belirlemek üzere referanduma gidiyor. İspanya devleti Katalonya’nın özerkliğini neredeyse tümüyle askıya alacak şekilde darbe-işgal-olağanüstü hal yöntemleriyle yanıt verirken,  Kürdistan meselesi Irak hükümetinin savaş kartını göstermesinin ötesinde bölge rejimlerini paniğe sevketmiş durumda.
 
Referandum inisiyatifinin Kürt nüfusu barındıran ülke yöneticilerini tedirgin ediyor olması hiç şüphesiz milliyetçi ve otoriter rejimlerin kendi rasyonalitesi açısından anlaşılabilir. Bağımsızlık talebi sanki dün duyulmuş gibi paniğe kapılanlar da bu talebin tarihselliğinden bihaber gözükmekte.
 
Fakat bugün Kürtlerin nasıl yaşamak istediklerine dair kendi kararlarını verme iradesi karşısında “sol” değerleri sahiplendiğini iddia eden siyasal öznelerin tutumunun ve argümanlarının hangi rasyonaliteye denk düştüğü meçhul. Ama en azından sosyalist bir perspektifle ilişkilendirilemeyecekleri aşikâr.
 
Öte yandan bu tutumlar elbette işlevsellikten yoksun da sayılmaz. Reel politika yapmayı devrimcilik sananlar açısından bedavadan anti-emperyalist kesilmelerine imkan sağlamakta.
 
Irak Kürdistanı’ndaki rejimin eleştirilmesi elbette mümkün ve gereklidir; ancak bu kendi yaşadığı ülkenin siyasal rejimini görmezden gelmeye varacak düzeye varmamalı ve elbette hiçbir şekilde statükonun sürdürülmesinin gerekçesi olmamalı. Tıpkı Halepçe katliamını yapan bir Saddam’ın meşru görülmesinin mümkün olmayacağı gibi bugün Irak’taki rejimin, şu veya bu şekilde varlığını sürdürmesinin de savunulmasının bir anlamı yoktur.
 
Irak’ın veya Frengistan’ın toprak bütünlüğü, parçalanmazlığı, insanlığın eşit, özgür ve adil bir toplum yürüyüşünde geçerli bir gerekçe değildir. İmparatorluk dönemi sanki demokrasinin şaha kalktığı günlermiş zehabını uyandıracak bu tutum da egemenlerin diline denk düşmekte.
 
Irak’ta yaşayan diğer kavimlerin hamisi kesiliyor edasıyla, düne kadar İhvan-ı Müslimin’in bölgede iktidar olması için çalışanlarla aynı paralelde sözler söylemenin siyaseten karşılığı açıkça Birinci Dünya Savaşı sonrasında emperyalistlerin çizdiği haritaların meşrulaştırılmasıdır.
 
Proleteryan enternasyonalizmle egemenlerin jeostratejisini, anti-emperyalizme le de ulusalcılığı birbirine karıştırınca ortaya maalesef bu türden çarpık kanaatler çıkabiliyor.
 
Irak Kürdistanı’nda yaşayanlar kendi geleceklerini belirleme hakkını dilenmek durumunda değildir. İster Bağdat’la birlikte yaşarlar ister bağımsız olurlar; ister özerk olurlar ister federe. Irak’ta önceki rejimin katliamına muhatap olan Kürtler yeni dönemde de eşit, özgür vatandaşlıktan çıkmaya çalışmıyorlar; kendi geleceklerini kendileri belirlemek istiyor. Kürt nüfusu barındıran diğer ülkelerin buradan çıkartacakları tek bir ders vardır; eşit yurttaşlık hakları sağlanmadığı,  insanlar “gönüllü” bir birlikteliğin üyesi olmadıkları takdirde cebren ve hile ile varılacak bir yol yoktur. Bağdat rejiminin de Erbil’den çok daha demokrat, insan haklarına saygılı, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğuna dair kimsenin bir iddiası olduğunu sanmıyoruz.
 
Referandumun yeri, zamanı ve “ardında yatan esas gerekçeleri” için söylenenler ise en hafif tabirle manadan yoksundur. Kürtlere akıl hocalığı yapanlar akıllarının kendilerine yetmediğini görmeli. Dünyada devrimci bir referandum ayarlama merkezi yok ve olamaz. Bunun bir ihtiyaç olup olmadığına her halk kendisi karar verir.

 

Sosyalist Demokrasi için Yeniyol