
Emre Tansu Keten –
Klasiktir, her seçim, o güne dek hiç olmadığı kadar tarihsel bir dönemeci ifade etmekte, gelecek için büyük bir hayâtiyet taşımaktadır. Bütün partiler kendi durdukları yerden ve ideolojileri doğrultusunda ürettikleri argümanlarla bu “gerçeği” durmadan yeniden işler, seçmenlerini mevziye çağırır. Tarihte, bu sıfatı hak etmeyecek birçok seçim olmuşsa da, 7 Haziran seçimleri, “Yeni Türkiye” için oldukça kritik bir dönemeci ifade ediyor gerçekten.
Seçimlerin sonuçlarına dair yapılan yüzlerce öngörünün gösterdiği gibi, 7 Haziran, AKP’nin iktidarını çok daha sağlamlaştıracağı ve başkanlık sistemini kurabileceği bir ortam da yaratabilir, HDP’nin barajı geçmesiyle tek başına iktidar dahi olamayan ve diğer partilere muhtaç duruma gelen bir AKP’yi de. Bu senaryolar, Kürt Sorunu’ndan, Yeni CHP’nin durumuna, AKP’nin parçalanmasından, ekonomik krize kadar birçok alanı doğrudan etkileyecek öngörüler sunmakta. Bu durum, hiç kuşkusuz, yıllar sonra, AKP’nin kurduğu hegemonyayı ciddi anlamda sarsabilecek bir gücün, yani HDP’nin sahneye çıkmasıyla doğrudan ilgili.
Yüzde 10 barajına çok yakın bir oy seviyesinde olduğu tahmin edilen HDP, AKP karşısında elini güçlendirecek ve “Türkiye partisi” olma iddiasını daha da anlamlı kılacak bu fırsatı elinden kaçırmayacağını defalarca vurguladı. Her kesimden, hatta HDP’nin geleneksel çizgisine hiç uymadığı düşünülen kesimlerden, isimleri aday olarak gösteren HDP, bütün partilerden önce seçim çalışmalarına başladı. HDP’nin seçimlere yönelik bu sıkı çalışması, daha önce bu partiyle hiçbir şekilde ilişkisi olamayacak insanların dahi HDP’yi ve seçim barajını konuştuğu bir ortam yarattı. Bu ortamda, MHP’nin ya da CHP’nin seçimlerde ne kadar oy alacağından daha fazla HDP’nin barajı geçip geçemeyeceği konuşulmakta. Kendisini geniş kesimlerin gündemi haline getirebilmesi dahi, HDP’nin şimdiden önemli bir eşiği aştığını göstermekte.
Bu eşiğin aşılması, doğal olarak sosyalist sol içerisinde de, seçim odaklı bir tartışmayı alevlendirdi. Henüz saflar netleşmeden, HDP, Birleşik Haziran Hareketi (BHH) ve CHP arasında bir seçim işbirliği yapılması gerektiği dillendirilirken, geldiğimiz ortamda, herkesin kendi yoluna gittiği bir tabloyla karşılaşmış durumdayız. AKP’nin kurduğu hegemonyada kendisine verilen müzmin muhalif rolünü iyice benimseyen CHP ile herhangi bir işbirliğine gidilmemesi bizce hayırlıdır. AKP’ye alternatif olduğunu söyleyen düzen partisi CHP, Beşiktaş Belediyesi işçilerine yapılan saldırılardan tutun, Yurt Gazetesi’nde sendikalaşmaya karşı alınan önlemlere kadar sınıfsal karakterini açıklıkla ortaya koymakta; Türkiye ekonomisini neoliberalizme boylu boyunca teslim eden Kemal Derviş’le tamamen aynı zihniyette olan Selin Sayek Böke’yi parlatmaktadır. İşçi sınıfı ve ezilenlere herhangi bir gelecek sunamayacak olan bu partinin Alper Taş’a götürdüğü vekil adaylığı teklifi, doğru bir şekilde, reddedilmiştir.
Bunun yanı sıra, HDP ile BHH’nin bazı bileşenleri arasındaki işbirliği görüşmelerinden herhangi bir sonuç alınamamış, BHH tarafından yapılan açıklamada, sokağın önemi vurgulanarak, “altını çizdiğimiz toplumsal talepleri inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma içinde olacağımızı da kamuoyu ile paylaşıyoruz” denilmiştir. Herhangi ciddi bir tespit ve çağrının olmadığı bu açıklama, hareket içerisindeki dengeyi korumak adına çıkartılan bir metin olarak gözükmektedir. Hareketin bileşenlerine bakıldığında ise, bunların çoğunun (ÖDP, HTKP vs.) bu metne sadık kaldığı, KP’nin kendi adaylarını çıkarttığı, Yeniyol, SHD ve EHP ile birçok aydının ise “+1 Oy” kampanyası ile HDP’ye oy çağrısı yaptığı görülmektedir.
“Faşizmi ve gericiliği yeneceğiz” sloganıyla yola çıkan, AKP’nin kurduğu düzeni bazen “faşizm” bazense “İslami faşizm” olarak niteleyen BHH’nin seçimlerde böylesine pasif bir tavır alması eleştirilmesi gereken bir noktadır. Eğer bir faşizmden söz edilebilecekse, sosyalistlerin görevi, faşizmi geriletmek/yıkmak için mümkün olan en geniş birliği sağlamaktır. HDP’nin barajı geçerek AKP’nin hegemonyasında derin bir çatlak oluşturma potansiyeli ortaya çıkmışken, “sandık değil sokak önemlidir” demenin çok bir karşılığı olmayacaktır. Evet, aslolan sokaktır, dönüştüren sokaktır, ancak seçimler de sokağı güçlendiren bir mücadelenin konusu olabilecek kadar önemlidir. Soma eylemlerinden bugüne herhangi kitlesel bir eylemin yapılamadığı, hemen her eylemin saldırıya uğradığı, solun Tünel-Galatasaray arasına sıkıştırıldığı, 1 Mayıs direnişlerinin eski kitleselliğini kaybettiği, grevlerin yasaklandığı bir dönemde, AKP’nin sandıkta geriletmesi sokağı güçlendirecek, sokağın sahiplerine nefes aldıracaktır.
BHH’nin kuruluşunda açıklanan taleplere en yakın taleplerin HDP seçim beyannamesinde olduğu da bir gerçektir. BHH, laik bir yaşam için mücadele edeceğini duyururken, HDP, laikliğin önündeki en büyük engel olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kapatacağını, bütün dinlere eşit mesafede duran bir devlet sistemi kuracağını ilan etmektedir. BHH gibi HDP de, iş cinayetlerine karşı mücadele edeceğini, bunlara karşı işçi ve sendika denetiminde kontrol mekanizmaları kuracağını, iş cinayetlerinin faili olan patronların, cinayet suçundan yargılanacağını duyurmaktadır. Üstelik, iş cinayetlerine “iş cinayeti” diyen tek parti HDP’dir. Bunların yanı sıra, HDP de, BHH gibi Suriye’deki cihatçılara destek verilmesinin, doğa üzerindeki sömürü ve talanın, kadınların katledilmesinin önlenmesinden söz etmektedir. Burada, HDP’nin programını olduğu gibi kabul ettiğimizi söylemiyor, bir taktik alanı olan seçimler konusunda, BHH’nin taleplerinin bir çoğunu sahiplenen partinin HDP olduğunu hatırlatıyoruz.
KP’nin seçim tavrı apayrı bir yerde durmakta, BHH’nin çoğunluğu ile ayrışmaktadır. Ülkede faşizm olduğunu, cumhuriyetin yıkıldığını durmadan tekrar eden KP, herhangi bir partiyle dayanışma çağrısı yapmak yerine kendi adaylarıyla seçime girme kararı almıştır. Yani, faşizm vardır, ama telaşa mahal yoktur. Tek başına seçime giren KP, üstelik 550 vekil adayının hepsini kadınlardan göstermiştir. Kamuoyunda tanınmış liderlerini vekil adayı yapmayan KP, seçimlere yüklediği “anlamı” böylece gösteriyor. Üstelik, yıllardır feministlerle yıkıcı bir polemik geliştiren, kadın sorunuyla özel olarak ilgilenmeyen, parti içerisinde kadın kotası dahi uygulamayan KP’nin 7 Haziran’a özel kadın aday kampanyası, olsa olsa kadın mücadelesini önemsizleştiren bir nitelik sergilemektedir. Bu abartılı gösterinin “23 Nisan’da başbakan koltuğuna oturan çocuk” merasiminden çok bir farkı yok bize göre. Ayrıca Kemal Okuyan’ın HDP’ye yönelik şu sözleri de, KP’nin seçimlere yaklaşımının geleneksel (komplo teorilerini temel alan) refleksleri doğrultusunda olduğunu gösteriyor: “doğrusu şudur, birileri HDP ve CHP’yi içine alan bir denemeye karar verdi, halkın önüne bu kondu”.[1]
BHH’nin diğer bileşenlerinin böyle bir tavır içerisinde olmadığı açıktır. Ancak, özellikle ÖDP’nin bu süreçte HDP’ye yakın çevreler tarafından hedef alınmasını doğru bulmuyoruz. BirGün yazarı Akın Olgun’un, gazetenin genel politikasıyla uyumsuzluğu gerekçesiyle yazılarına son verilmesi ve ardından diğer bir yazar Bülent Şık’ın istifa etmesi, BirGün’e yönelik, kimisi saldırıya varan, sert eleştirilere neden oldu. Gazetenin yazarlarıyla yollarını ayırmasının yöntemi ve gerekçesi eleştirilebilir. Ancak bu olay, 2010 yılında Yetmez ama Evet (ya da sadece evet) kampanyası ile AKP’nin ileri demokrasisinin büyüsüne kapılan, şimdi ise HDP’yi mesken edinen liberal solcular tarafından, BirGün’ün “ulusalcı” olarak suçlanması için bir bahane olarak kullanıldı. Kendi siyasi geçmişlerinin özeleştirisini ver(e)meyen bu gruplar, HDP’nin yakaladığı siyasi çıkışın arkasına saklanarak BirGün’e ve ÖDP’ye saldırıyorlar. HDP’yi “büyük bir oyunun” nesnesi olarak görenlerin tersine, BirGün gazetesi en başından beri HDP ile dayanışma çizgisinde bir yayıncılık faaliyeti yürütmüştür ve ona yönelik böylesi saldırılar, en hafif tabirle, haksızlık olacaktır.
BHH içerisinden çıkan üçüncü seçim tavrı ise seçimlerde HDP’nin desteklenmesi yönünde olmuştur. BHH’den bir takım bileşenlerin ön ayak olması ve sonrasında bunları aşan bir toplamın ortaya çıkmasıyla “+1 Oy / Dayanışma Çağrısı” başlığıyla bir kampanyaya başlanmıştır. İstanbul, Ankara, Gaziantep, Eskişehir gibi şehirlerde toplantılar düzenleyerek örgütlenen “+1” kampanyası, stant açma ve bildiri dağıtma gibi faaliyetlerle HDP’ye destek çağrısı yapmaktadır.[2] Bunun yanında, çeşitli sol grupların ve bağımsız bireylerin oluşturduğu “10dan Sonra” kampanyası da, HDP dışından, kendi bağımsız çalışmasıyla HDP’ye oy çağrısı yapmaktadır.
Özetle, 7 Haziran seçimleri, AKP’nin “büyük hedefleri”nin oylandığı bir seçim olacaktır. Bu seçimlerden zaferle çıkan bir AKP’nin Türkiye’ye sunacağı, (anti demokratikliği diller destan) Meksika Modeli’ne benzer bir başkanlık sistemi, daha fazla iş cinayeti, daha fazla kadın katliamı, daha fazla doğa ve kent talanı, daha fazla baskı, daha fazla zulüm olacaktır. Bu hedeflerin önündeki, şu an için, en güçlü engel HDP’nin seçim barajını yerle bir etmesi, “seni başkan yaptırmayacağız” iddiasının yaygınlaştırılmasıdır. Bundan dolayıdır ki, son iki aydır ağzını açan her AKP’li HDP’yi hedef almadan sözünü bitiremiyor, bunun için çeşitli provokasyonlar deneniyor, AKP medyası HDP’yi karalamak için tam zamanlı mesai yapıyor.
AKP’nin korkularını gerçekleştirmek, diktatörlük hayallerini yerle bir etmek, barajı yıkmak için HDP’ye +1 oy ver!
(Bu yazı Yeniyol’un Mayıs-Haziran 2015 tarihli 14. sayısında yayınlanmıştır)
[1] Kemal Okuyan, “Seni başkan yaptırmayacağız”, Doğrusu şudur, birileri HDP ve CHP’yi içine alan bir denemeye karar verdi, halkın önüne bu kondu.
[2] “+1” kampanyası ile ilgili ayrıntılı bilgi ve faaliyet takvimi için: http://www.direnisvedayanisma.org/