Gilbert Achcar –

 

Arap siyasal kamuoyu iki ana kategoriye ayrılabilir: Bir yanda Suriye rejimi ve onun Rus efendisinin Suriye’deki şehirleri ve kırsal alanları kanlı ve yıkıcı bir şekilde bombalamasını kınarken Suudi liderliğinde Yemen şehirlerinin ve kırsal alanların kanlı ve yıkıcı bir şekilde bombalanmasına sessiz kalanlar var (eğer desteklemiyorlarsa tabii); diğer tarafta ise Suudi liderliğinde Yemen şehirlerinin ve kırsal alanların kanlı ve yıkıcı şekilde bombalanmasını kınarken Suriye rejimi ve Rus efendisinin Suriye’deki şehirleri ve kırsal alanları kanlı ve yıkıcı bir şekilde bombalamasına sessiz kalanlar var (eğer desteklemiyorlarsa tabii).
 
Üçüncü kategorinin sesini ise zorlukla duyuyoruz, iki bombalamayı da kınayanlar ve (Suriye rejimi ve Rus efendisinin bombardımanının çok daha fazla ölüme ve diğerinden daha fazla hasara yol açtığını inkar etmeden) ikisini de eşit derecede suç olarak görenler. Bu üçüncü kategori var ve sessizliğinin inanmanıza sebep olacağından çok daha büyük ve geniş bir kesimi kapsıyor.
 
İnsanların çıkarlarını ve güvenliklerini tüm politik kaygıların üstüne koyan ve içler acısı ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ mantığını (bu ‘dostun’ mizacı, temsil ettiği değerler ve amaçları ne olursa olsun) reddedenlerin kategorisi söz ettiğim. Gerçek şu ki, Arap Baharı olarak bilinen 2011’in büyük Arap ayaklanmasına karşı seferber olan karşı devrimci güçlerin farklı çeşitleri ve formları var.
 
Hem Suriye rejimi, hem de Suudi rejimi eski çürümüş Arap rejimlerini silip ‘ekmek, özgürlük, toplumsal adalet ve ulusal onur’ (Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda ve sayısız başka meydanda atılan ve Arap Baharı’nın taleplerinin en iyi özeti olan slogan) sağlayan bir düzenle değiştirme hayaliyle ortaya çıkan direnişin ana nedenlerini oluşturuyor. İki bombardımanın da amacı- Suriye rejimi ve Rus efendisi tarafından gerçekleştirilen ve Suudi rejimi ve müttefikleri tarafından gerçekleştirilen- özünde aynı şey: 17 Aralık’ta Tunus’ta, altı yıl önce, ateşlenen devrimci süreci gömmeyi planlıyorlar.
 
Suriye rejiminin ve destek teçhizatlarıyla İranlı ve Rus müttefiklerinin Suriye devrimini engellemek ve en çirkin ve en rezil yollarla sayısız katliam ve yıkımla bastırmaktaki rolü olağanca açıklığıyla gözlerimizin önünde duruyor- görmek istemeyenler ve hakikati inkar etmekte ısrar edenler yahut ayaklanmayı dış mihrakların komplo teorisi olarak sunup durumu meşrulaştırmaya çalışanlar ve bu yüzden de ayaklanmalar ve devrimlerle karşılaşan tüm gerici rejimlerin yaptığı gibi eski argümanları tekrar edip duranlar hariç.
 
Arap gericiliğinin başını çekmekte Suudi rejiminin rolü krallığın tüm tarihi tarafından ispatlanmış durumda, özellikle sömürgecilikten ve emperyalizmden kurtuluş rüzgarları Arap bölgesinde esmeye başladığından bu yana. 2011’den beri, bu rol; Bahreyn’de gerçekleştiği üzere doğrudan baskıcı müdahalelerde bulunmak ve Tunus ve Mısır’da görüldüğü üzere eski rejimi çeşitli yollarla desteklemek gibi çeşitli formlar aldı; aynı zamanda krallığın çıkarlarına uygun olarak Suriye’deki Selefi grupları desteklemek ve bunları fonlayarak devrimin dinci mezhepçi bir ideoloji içinde boğulmasını ve böylece sadece Suriye’nin Baas rejimi için değil, Arap despotizminin tüm çeşitleri için Suriye devriminin yarattığı demokratik tehdidi yok etmeyi amaçladılar.
 
Yemen’de, olayların büyük endişe verdiği komşu ülkede, Suudi krallığı son derece gerici Ali Abdullah Saleh ve yine gerici güçler tarafından domine edilmiş bir muhalefet arasında uzlaşmayı teşvik etmek için müdahalede bulundu. Bu pespaye anlaşma kısa zamanda son buldu: Çöktü ve ülkeyi cehennem gibi bir savaşa sürükleyerek kendiyle birlikte Yemen devletini de çökertti.
 
Yemen savaşı sadece devrimci kamp ve karşı devrimci güçler arasında değil, aynı zamanda 2011’de Yemen gençliğinin uğruna ayaklandığı temel amaçlara da tezat oluşturan iki kamp arasında. Suudi önderliğindeki müdahale iki gerici kamptan birini destekliyor ve bunu krallığın güvenliğiyle doğrudan alakalı nedenlerle yapıyor. Müdahalenin ana aracı kendi gerici doğasına uygun: Sivillerin katlini önemsemeksizin nüfusun yaşadığı yerlere hava bombardımanı –Suriye’deki Rus bombardımanının aynısı, Suriye rejiminin sivilleri planlı bir şekilde öldürmesi gibi.
 
İşte bu yüzden, Arap ayaklanmasının yarattığı umutlara sadık kalan ve başlangıcından iki yıl sonra şiddetli bir gerici sapmayla karşı karşıya kalan devrimci sürecin canlandırılmasını isteyenler için zaruri olan istikrarlı bir tutumla havadan gelen saldırıları kaynağı ne olursa olsun kınamaktır.
 
Bu, eski Arap rejimlerinin tüm kutuplarından, eksenlerinden ve gerici rakiplerinden bağımsız ilerici bir kutbu Arap bölgesinde inşa etmek için gereken tavırlardan biri.  Arap devrimi için zaruri olan yeniden ayağa kalkmak ve altı yıl önce başladığı yürüyüşü bıraktığı yerden sürdürmek, bunun dışında bölgeyi yozlaştıran katastrofik durumun üstesinden gelmeye dair başka bir umut yok.

 

(Bu yazının Arapça orijinali ilk olarak Mısırlı bağımsız internet dergisi Mada Masr’da, Türkçe çevirisi Yeniyol’un Kasım-Aralık 2016 tarihli 20. sayısında yayınlanmıştır.)