Şili’nin Ekim Ayaklanması, metro fiyatlarına yapılan zam ile patladı. Asgari ücretin 437 dolar olduğu ülkede, bu zam ile birlikte bir bilet fiyatı bir doların üzerine yükseldi. 6 milyonluk Santiago’nun 136 istasyonuyla ulaşım anlamında bel kemiği olan metro sisteminin bu aşırı pahalılaşmasına liseliler para vermeden metroya binerek karşılık verdiler. Bu eyleme kısa süre içerisinde beyaz yakalılardan, üniversite öğrencilerine dek yüzbinlerce kişi katıldı. İktidarın buna cevabı ise metro istasyonlarını özel kuvvetlerle işgal etmek oldu.

Bunun üzerine, 18 Ekim günü ilk kitlesel eylem gerçekleştirildi. Bu eyleme polisin sert bir saldırıyla karşılık vermesi üzerine 41 metro istasyonu ateşe verildi, çatışmalar sertleşti. İktidar orduyu sokağa salarak, bir OHAL ve sokağa çıkma yasağı ilan etti. Ancak bu baskılara karşı, halk sokakları daha fazla doldurdu. Bu süreçte sayısını henüz bilemediğimiz sayıda insan askerlerin silahlarından çıkan kurşunlarla yaralandı ya da öldürüldü. Ancak neoliberalizmin bu vahşi yüzü de insanları evlerine göndermeye yetmedi.

İktidar, eylemlerin Santiago’nun merkezinden yoksul mahallelere ve diğer büyük şehirlere sıçramasının ardından sokağa çıkma yasağını kaldırmak zorunda kaldı. Ardından ise metro fiyatlarına yapılan zamları geri çektiğini duyurdu. Oysa iktidarın anlamadığı, bunun basit bir zam meselesi olmadığıydı.

Dördüncü Enternasyonal’in Şili’deki sempatizan örgütü Devrimci Sosyalist Eğilim’in açıklamasında belirttiği gibi Ekim Ayaklanması, neoliberal saldırganlığın ilk tesis edildiği ülke olan Şili’deki on yıllardır birikmiş öfkenin bir patlamasıdır. Neoliberalizmin eli kanlı kurucusu Pinochet’in 1990’da görevden çekilmesinin ardından oluşan “demokratik” koalisyonlar, diktatörlüğün ekonomi politikalarını devam ettirmekten başka bir şey yapmamıştır. Ülkede eğitim özelleştirilmiştir. Gençler okumak için bankalardan borç almak zorundadır. Gençlik arasında intihar vakaları yıldan yıla artmaktadır. Sağlık özelleşmiştir. Yoksullar tedavi edilmelerini beklerken hayatlarını kaybetmektedir. Yoksullar akraba ve komşularının sağlık masraflarını karşılamak için mahalleler düzeyinde dayanışma yemekleri düzenlemekte veya eşyalarını satmak durumunda kalmaktadır.

Su özelleştirilmiştir. Sadece çiftçiler değil, bütün bir halk, birkaç kan emici şirketin elinde toplanan suya ulaşmak için ciddi mücadeleler vermekte ve bedeller ödemektedir. Emeklilik ücretleri asgari ücretin üçte biri seviyeye indirilmiş, ağır sömürü koşullarıyla geçen uzun yılların ardından emekçilerden 140 dolarla hayatta kalmaları beklenmektedir. Çalışma koşulları esneklik, taşeronluk ve güvencesizlik ile anılmaktadır. Grev hakkı fiilen yok olma noktasına gelmiş, bütün yasalar patronların lehine düzenlenmiştir.

Neoliberalizmin en aşırı uygulamasının hayata geçirildiği Şili’nin Ekim Ayaklanması, kırk beş yıllık öfkenin patlaması anlamına gelmektedir. Dünyayı ele geçiren ve aşırı sağcı liderlerle en saçma örneklerine maruz kaldığımız neoliberal tahakküm, doğduğu yerde en büyük isyanın hedefindedir. Dünya halkları, Şili’nin bu onurlu mücadelesine destek olmalıdır. Çünkü yaşanan, sadece uzak bir Latin Amerika ülkesinde gerçekleşen yerel bir isyan değildir. Bütün insanlığın onuruna, emeğine ve ekmeğine sahip çıkma mücadelesinin önemli bir parçasıdır.