Andreas Sartzekis* –

 

Syriza’nın seçim galibiyeti Yunanistan için tarihi bir olay olsa da bu galibiyetin Avrupa’daki yankısı daha büyük olmuştur. 2009’da 3 milyon oy alan ve %44 oy oranıyla 160 sandalye çıkaran PASOK’un bu seçimlerde 290.000 oyla %4.7’te kalarak tamamen çöktüğü göz önünde tutulursa sosyal demokrat liderlerin bu galibiyetten hoşnut olması biraz komik kaçıyor. Bu çöküşün bariz bir örneği PASOK’un tarihsel kalelerinden Girit’te oyların önemli bir kısmının Syriza’ya kaymasıyla yaşandı. 2009’da PASOK İraklion’da %54.6 alırken Syriza %4.3’te kalmıştı. 2012 Haziranında PASOK %18.6 alırken Syriza %33.6 aldı. Dün ise PASOK %5.9’da kalırken Syriza %47.9’a ulaştı.

Dünkü seçimden çıkarılacak ders: kitlelerin, beş yıllık kemer sıkma politikalarının sersemletici etkisiyle, yüzünü sağa ya da daha fenasına dönmesinin kader olmadığı, tercih hakkını sosyal demokrat partilerin de solundan yana (Fransa için harika bir haber) kullanabileceğidir.

Yine de, şu önemli sonuçları kaydetmekte fayda var:

 

Troyka’nın politikaları başarısız olmuştur ama yok olmamıştır

Kuşkusuz PASOK çökmüştür ve yakın zamanda partiden ayrılan Giorgos Papandreou da yeni lider Venizelos’tan ve Syriza’dan kopardığı oylarla %2.5 alabilmiştir (İraklion’da oy oranı %5.06). Sağ da, aşırı sağcı eski başbakan Antonis Samaras ne derse desin, reddedilmiştir. Varını yoğunu sınıf kutuplaşmasına yatırmış olsa da 2012’de aldıkları 1.8 milyondan oydan (%29.66) 2015’te 1.7 milyon oya (%27.81) gerilemiştir. Parti içindeki dinozorlaşmış faşistlerin oy farkının %8.5’ta kalmasından duydukları memnuniyet bir kenara bırakılırsa, dün Yeni Demokrasi’de eleştirilerin havada uçuştuğu bir gündü. Aralığın sonunda böyle bir farkı kimse beklemiyordu: en olası olan çok küçük bir fark olarak öngörülüyordu. Bu büyük farkın sebebi üç unsura bağlanabilir: küçük çaplı yürüyüşlerle desteklenen çok kötü bir sağ kanat seçim kampanyası; Avrupalı otoritelerin protestoyla karşılanan anti-sol müdahale girişimleri (bkz: Dranghi’nin kararı) ve fakat ardından Syriza yetkilileriyle yapılan uzlaşı temasları; ama en önemlisi artık bu muhtıradan kurtulmanın gerekliliğine dair yaygın kanı.

Fakat, beş yıllık muhtıranın ardından, durum hala açıklığa kavuşmuş değil. Sağın diğer unsurları da merkez sağ ve PASOK’la beraber göz önüne alınmalı. Öncelikle Naziler (Altın Şafak): düşük profilli bir kampanya yürütmelerine, liderlerinin yarısının hapiste olmasına ve kriminal bir örgüt etiketine rağmen küçük bir miktar gerileyerek (2012 Mayısında 441 bin, Haziranında 426 bin oydan 2015’te 388 bin oya ve 18 milletvekilinden 17’ye düştüler) üçüncü parti oldular. Nazilere karşı mücadele bundan sonra da devam etmeli!

Aynı zamanda kendine bazen “merkez” diyen, açık bir şekilde sol karşıtı olan sağ gruplar da mevcudiyetlerini koruyorlar. Bu gruplar LAOS’tan (%1) POTAMI’ye (Nehir, medyanın yaratıp desteklediği yeni zımbırtı %6) Merkezciler Birliği’nden (%1.8) Teleia’ya (%1.7) dek uzanıyor. Tipik bir örnek, eski sağcı milletvekili Kammenos’un kurduğu ANEL (Bağımsız Yunanlar) muhtıranın aşılması için Syriza’ya destek vermeye hatta koalisyon hükümeti kurmaya razı, ama diğer yandan yol gösterici ilkeler olarak benimsediği gerici milliyetçilikten ve ortodoks kilisesine olan bağlılığından sapmaktan yana değil.

 
Solda ilk tahminler

Tabii ki Syriza’nın halkın öfkesini, yerel olarak %7 ile %20 arasında değişen artışlarla, 2009’daki 315.000’den 2012’de 1.655 milyona ve 2015’te 2.244 milyon oya tahvil etmesini tebrik etmek gerekir. PASOK seçmeninin büyük bir kısmının Syriza’ya kaydığı aşikardır ki bu da iyi bir şeydir. Eski Synaspismos’un sağ kanat liderleri tarafından yönetilen, hiç bir çıkış vaat etmeyen program bir kenara bırakılırsa, seçimin ancak işçi hareketleriyle aşılabilecek sınırlılıkları ortadadır. İlkin 1974’ten bu yana kaydedilen en düşük ikinci katılım oranına bakmak gerekir. Bu oran politikaya olan güvensizliği ve Syriza’nın Evros gibi fakir bölgelerdeki halkın büyük bir kısmını ikna edemediğini gösteriyor.

Syriza’nın banliyölerdeki sonuçları ise umut vericidir: Atina banliyölerinde %37.8 (2012’de %31.4), Piraeus’ta %42 (2012’de %36.3)… Dün akşamki atmosfer bu durum bir yansımasıydı. Atina’nın merkezinde, Syriza genel merkezinin etrafında, bir festival havası… Ama 1980’ler ve 2000’lerde sağa karşı alınan zaferlerden sonraki kadar kitlesel değil, daha sembolik. Tsipras dünkü konuşmasında üç acil soruna değinmeden geçti: Çalışma Bakanlığı’nın temizlik işçileri, aylardır altın madenine karşı direnen Skouries sakinleri ve Samaras ve şürekâsının kararttığı ERT radyo televizyonunun yeniden açılması. Bu son konuyla ilgili olarak, Syriza yetkilileri ERT’yi açık tutmaya çalışan işçilerle görüşmeye gittiyse de bu, pek çok aktivistin hazırlanmasına rağmen, pazar akşamı bir yürüyüş olmayacağını bildirmek içindi. Fakat açıkça ortadadır ki solun azınlık olduğu (%47) bir yerde sadece mücadele ve güç birliği, işçilerin ve gençlerin durumunu iyileştirebilir.

KKE’de (Yunanistan Komünist Partisi) ise hiç bir değişiklik yok gibi. %5.5’lik oyla yönetim neredeyse muzaffer bir ruh haline bürünmüş durumda (2012 Haziranında %4.5). Fakat böylelikle sanki hedefin üçüncü parti olmak olduğunu unutmuş gibiler (KKE şu anda beşinci parti) ve 2012 Mayısında oyları %8.5 idi. İlk açıklamaları da mücadele birliğinden yana değil.

Antarsya (Antikapitalist sol) ise sempatizanlarının çoğunun Syriza’ya oy verdiği bu güçlü seçim sınavından olumlu bir sonuç aldı. 2012 Haziranındaki 20.500 oydan 39.400 oya (%0.65) sıçradı. Tabii bu sonuç parlamentoya girmek için gereken %3’ün de, 2012 Mayısında alınan 75.400 oyun da uzağında. İlk açıklamaları, çalınan her şeyin geri alınması için mücadeleye çağırı ve militan solun üstlendiği rolde ısrarcı olunması yönünde.

Kemer sıkma politikalarının reddinin verdiği coşku ile geleceğin belirsizliğinin verdiği kaygı birbirine geçmiş durumda. Kaybedecek bir saniyenin bile olmadığı aşikâr: sermayenin troykalarına karşı Yunanistan’da ve Avrupa’da ortak mücadele şart!

 

*Andreas Sartzekis, Dördüncü Enternasyonal’in Yunanistan Seksiyonu olan OKDE-Spartaküs’ün liderlerindendir.