Susan Weissman –

 

Dünya çapında devrimci marksistlerin, liberterlerin ve anarşistlerin bilincinin gelişimi üzerinde Victor Serge’in kayda değer bir etkisi olmuştur. Troçkist hareketle ilişkisi bir hayli netameli olmakla birlikte kendi zamanının en ünlü troçkistiydi. İnsanlara Serge üzerine yazdığımı söylediğimde, hiç şaşmadan her biri onları en fazla etkileyen kitaplarından bahsediyor : Anglosakson dünyada çoğunlukla tasfiyelere ilişkin diyalektik romanı Toulaev Olayı oluyor bu, veya Bir Devrimcinin Anıları. Fransa’da, Asrın Geceyarısı. Troçkist militanlara gelince genelde Rus Devriminin Birinci Yılı’nı veya 1936’da sadece onbeş günde yazdığı Lenin’den Stalin’e kitabını anıyorlar. Latin Amerika’daysa en fazla okunan eseri « Her Devrimcinin Baskı Hakkında Bilmesi Gerekenler » [Türkçede « Militana Notlar »].
 
Bunları Serge’in bir dönemin somut ve şiirsel ifadesine gönderme yaptığını vurgulamak için söylüyorum. Stalinist karşı-devrimin yanında saf tutmayı reddeden ve fikirleri Stalin’in onları yok etme teşebbüsünden kaçabilsin diye mücadele eden devrimci marksistlerin yanındaydı. Çalışmalarını bu denli kuvvetli kılan budur. Serge’e Sol Muhalefet’in şairi, ozanı, muhabiri ve tarihçisi dendi. Aynı zamanda onun bilinciydi de. Muhalefet’teki yoldaşları gibi Serge de, aynı solukta hem kapitalizmi hem stalinizmi reddettiği için Tarih’in kıyısına itildi. Bugün hâlâ katkıları bizleri baştan çıkarmaya devam ediyor çünkü hiçbir zaman kendi angajmanından dönmedi –insanlığın özgürlüğünü savunan, insanlığın haysiyetini güçlendiren ve insanlık durumunu iyileştiren bir toplumu yaratma mücadelesi. Serge Yirminci Yüzyılın ilk yarısının hengamesi içinde yaşadı fakat fikirleri post-sovyetik ve Soğuk Savaş sonrası dünyamızı çalkalandıran çağdaş tartışmalar için son derece önemli olmayı sürdürüyor.
 
Sovyet felaketine dair sayısız bilançonun arasında, siyasal ve entelektüel zeminde Victor Serge’in sesi ve tanıklığı, dürüstlüğü, titizliği ve taşımaktan bir an bile vazgeçmediği derin insanî kaygılarıyla kendini ayırd etmektedir. Eserleri mühim ve birincil olmakla birlikte bugün hâlâ çözülmemiş meselelere el atar : özgürlük, özerklik ve haysiyet. Böylesi hedeflere ulaşmayı becerecek bir toplumu yaratmanın yollarını arayan bir devrimci kuşağa aitti Victor Serge. Mağlup oldular, fakat o, hayatının geri kalanını teşebbüslerini tarif etmeye ve yenilgilerini incelemeye ayırdı. Bu nedenle çalışması yeniden basılmayı, incelenmeyi, yorumlanmayı ve özellikle de muhafaza edilmeyi hak ediyor. Serge’i tekrar bizim kılmak geleceği tahayyül etmemize –ve umarız ki, yaratmamıza- yardımcı olabilir.
 
Victor Serge 1947’de 57 yaşında öldü. Fazlasıyla kısa olan bu hayatın içinde üç devrime katıldı, on yıl kadar tutsak kaldı, otuzun üzerinde eserini yayınlattı ve hiç yayınlanmamış sayısız çalışma bıraktı. Bir siyasi sürgünde doğdu ve bir başka siyasi sürgünde öldü. Yedi ülkede siyasal açıdan aktif oldu. Bütün bir hayatı sürekli siyasal muhalefetin işareti altında geçti : Serge –önce anarşist sonra bolşevik olarak- kapitalizme karşı çıktı ; Bolşevizmin antidemokratik uygulamalarına sonra da, gördüğümüz gibi bir Sol Muhalif olarak Stalin’e karşı çıktı. İflah olmaz bir marksist olarak, anti-stalinist solun içinden Troçki’yle tartıştı ve son olarak faşizme karşı mücadele etti. Devrimin bu romancısı ve tarihçisi eski SSCB’de hâlâ az bilinmekle birlikte çeşitli çalışmalarında 1917 devriminin uğradığı şiddetli ihaneti ortaya koyarak, bu toplumun siyasal gelişiminin en keskin gözlemcilerinden biri olmuştur.
 
Siyasal deneyimi, onu Stalin muzaffer olduktan sonra sosyalizmden vazgeçmeye değil, tam tersine sosyalist amaca daha fazla katkıda bulunmak için onda eksik olanı, bireysel insanî haklar kaygısını getirmeye yöneltti. 1918’den itibaren (ve 1923’te) çeşitli tehlikeler barındırsa da bir koalisyon hükümetinin daha sonra Stalin’in ve gizli polisinin bürokratik diktatörlüğü altında meydana gelecek olanlardan daha az tehlikeli olduğunu ilan ederek tek parti sistemine karşı çıktı. Ekonomik reform önerileri katı, dikey ve antidemokratik « planlar » yerine « işçi demokrasisini» ve « topluluklar komünizmini » içeriyordu. Serge hiçbir zaman tarih-dışı analizlere sapma hatasına düşmedi : bolşevkilerin acımasız bir savaşın sonunda caniyane biçimde bir seçeneksizlikle karşı karşıya olduğunun bilincindeydi. Kendilerini neyin beklediğini görme imkanından yoksun olarak Devrimin gericilik güçleri tarafından kanda boğulmasından korkuyorlardı –kararlarının bir çoğu bir parti vatanseverliğinin izini taşıyordu.
 
SSCB üzerine çalışmaları bugün SSCB’de ve komünist hareketin içinde yirmili ve otuzlu yılların atmosferini kavramak için vazgeçilmez kaynaklar. Kırklı yılların ikilemlerine bir aciliyet ve netlik kazandırma duygusuyla ışık tuttu. Bu, düşüncesinin güncelliğine katkıda bulunmaktadır –çünkü kelimenin tam anlamıyla başka bir dünya çağrısını taşıyordu. Serge’i gölgeden ve unutuluştan çekip çıkararak, esasında apaçık bir gerçek olması gereken Tarih’in yaşamsal, hatta kurtarıcı bir mahiyet taşıya boyutunu tekrar kavrayabiliriz : Demokrasi sosyalizmin aslî bileşenidir.

 

Çeviren: Uraz Aydın

 

Susan Weissman’ın daha kapsamlı olan yazısının bir kısmı buraya aktarılmıştır.

 

Kaynak: https://www.revue-ballast.fr/victor-serge-socialisme/