Paul Le Blanc

fourth
Dördüncü Enternasyonal dünya çapında devrimci sosyalist bir örgüttür-bugün dünyada türünün tek örneğidir. 1930’lar boyunca devrimciler arasında uluslararası çapta bir hazırlık ve çalışma döneminin ardından, 1938’de resmen kuruldu, 2.Dünya Savaşı’nda ciddi biçimde yıprandı, Soğuk Savaş yılları boyunca sınandı ve bugün hâlâ yaşıyor. Tarihin şu anında en büyük sınavıyla karşı karşıya. Bu çalışmada onun kökenlerine değineceğiz, resmi program ve yapısına göz atacağız ve sonra Dördüncü Enternasyonal’in 20. yüzyılın sonunda açığa çıkan gelişmelerce mücadeleye çekilen tarihsel yönelişini tartışacağız.

Tarihsel Arkaplan

Dördüncü Enternasyonal’in (bundan sonra DE) kökenleri, büyük oranda devrimci sosyalist bir akım olan Bolşevik Partisi’nden ilham alan ve onun kılavuzluğundaki dünya komünist hareketi içindedir. Bolşevikler, Lenin ve Troçki’nin önderliğinde, I. Dünya Savaşı’nın ortasında ve sadece savaşçı ülkelerin zenginlerinin çıkarına olan bu katliama karşı 1917 Kasımında (devrim öncesi takvime göre Ekim) Rusya’da iktidarı devirdiler. Onlar, dünya çapında sosyalist bir devrimin başlangıcı olduğuna inandıkları dünyanın ilk başarılı emekçi sınıf devrimini gerçekleştirerek Sovyet Cumhuriyeti’ni kurdular. Lenin, Troçki ve yoldaşları 70 yıl önce K. Marx ve F. Engels tarafından Komünist Manifesto’da geliştirilmiş olan yönelimi hayata geçirmeye çalıştılar.

Bazı temel tarihsel gerçekleri hatırlatmak anlamlı olabilir. Sovyetler işçilerin, köylülerin ve askerlerin demokratik olarak seçilmiş temsilcilerinden oluşan müzakereci ve karar verici yapılardı. Bu dönemde komünist hareketin yaklaşımları toplumsal mülkiyet ve ekonominin merkezi planlamasına dayalı bir sistemin inşası yoluyla dünyanın her tarafında sömürüyü sona erdirecek emekçi-halk hükümetleri kurulmasını gerektiriyordu. Bu toplum içindeki herkese özgür ve şerefli bir şekilde büyüme ve gelişme imkânı sağlayacaktı.

Fakat insan özgürlüğünün bu amaçları, o gün de bugün de,  zenginlikleri varolan kapitalist toplumun işleyişinden kaynaklanan güçlü ve varlıklı seçkinlerin sert muhalefetiyle karşı karşıya kaldılar. Sosyalist demokrasinin bu amaçlarının gerçekleşmesi için; işveren sınıfın egemenliğine karşı çıkabilmek için; işçi sınıfı kendi sendikalarında, işçi konseylerinde, siyasi partilerinde, fabrika komitelerinde, kitle örgütlerinde güçlü bir şekilde örgütlenmelidir. İşçiler toplumdaki konumlarından ve örgütlenme güçlerinden dolayı tüm ezme ilişkilerine karşı mücadeleye, nüfusun büyük çoğunluğunun çıkarı için demokratik, ekonomik ve sosyal reformlar için kavgaya önderlik edebilme ve kazanma potansiyeline sahiptirler. Reformlar kazanıldıkça, toplumun sosyalist dönüşümü amacıyla iktidarı almaya, işçi sınıfının “son kavgaya” hazırlanmasına yardım için kullanılmalıdır.

Bolşeviklerin zamanında komünistlerin bu yönelimi, sosyal demokrat hareket içinde hakim olan reformist ve oportünist anlayışlara karşı bir duruştu. 19. yüzyıl sonu ve 1914-1918 savaşına neden olan emperyalist yayılma yıllarında sosyal demokrat önderlik içinde hakim durumdaki unsurlar kapitalistlere geniş tavizler verdiler. Sosyal demokratlar devrimin karşısına kapitalizmin tedrici reformunu -daha sonra kapitalist “refah devleti” fikrini- koyarak, sosyalist devrimin düşmanları oldular. Onların kapitalist sistemle barışmaları, “milli” Sosyal Demokrat önderliklerin kendi sermayedar sınıflarının savaş çabasını destekledikleri I. Dünya Savaşı’nda, işçi sınıfı enternasyonalizmine ihanetle had safhaya ulaştı. Aralarında Lenin, Troçki ve R. Luxemburg’un da bulunduğu pek çok enternasyonalist sosyalist, II. Enternasyonal içindeki Sosyal Demokrat ihanete karşı devrimci muhalefet içinde III. Enternasyonal’i inşa etmek için birlikte çalıştılar. Fakat Lenin’in 1924’deki ölümüyle; Sovyet Cumhuriyeti dışındaki işçi devrimlerinin, özellikle 1923 Alman Devriminin başarısızlığa uğramasıyla ve esas olarak da Sovyet rejiminin otoriter ve bürokratik yozlaşmasıyla dünya komünist hareketi harap edildi.

J. Stalin önderliğindeki egemen güçler, Bolşevik-Leninist programı karakterize eden işçi demokrasisi ve devrimci enternasyonalizmden belirleyici bir kopuşu haklı çıkartmak için sahte-Leninist bir retorik kullandılar. Stalin yanlış olan “tek ülkede sosyalizmin inşası” bağlamını savundu, fakat gerçekte canice, totaliter, metotlar kullanan bürokratik bir diktatörlük inşa edildi. “Tek ülkede sosyalizm”, Sovyetler Birliği’nin sığ bir şekilde kurgulanmış, bürokratik-tutucu dış politikasının uzantıları olan diğer ülkelerin komünist partilerinin Stalinistlerce sinik bir şekilde kullanılması sonucu, dünyanın diğer bölümlerindeki devrimci mücadelelerin harcanmasına yol açtı. Troçki önderliğindeki sol muhalefet komünizmin devrimci yaklaşımlarını savundu ve bu mücadeleden DE doğdu.

Bu gelişmelerin pek çok hikâyesi vardır. En eski ve en değerlilerinden biri olan C.L.R. James’in çalışması çok yakında yeniden yayınlandı. İlk olarak 1937’de ortaya çıkan James’in bu çalışması, komünizmin son yıllardaki bütünsel çöküşünün köklerinin, Sovyetler Birliği ve dünya komünist hareketi üzerindeki,  Stalinizmin zaferinde olduğu gerçeğine ilişkin geniş bir dökümantasyon veriyor. Çöküş, sosyalizm veya Marksizmin iflasından değil, ve fakat Stalinizmin temsil ettiği çürüme ve moral yıpranmadan kaynaklanıyor. Troçki’nin ve ardıllarının savunduğu Bolşevik-Leninist bayrak gerçek bir alternatifi temsil ediyor. Bu Dördüncü Enternasyonal’lin bağlandığı alternatiftir.

 

Program ve Yapı

 

Dördüncü Enternasyonal’in 1991’deki Dünya Kongresi’nin hazırlıkları sırasında DE’nin İngiliz taraftarları, bu yapının en son fakat bulunması güç tüzüğünü içeren,  giriş için kullanışlı bir eğitim paketi hazırladılar. Bu tüzüğün 1. kısmı aşağıdaki gibidir:

“1. DE (Sosyalist Devrimin Dünya Partisi) onun ilkelerini ve programını kabul eden militanlardan oluşur. Ayrı ulusal seksiyon örgütleri demokratik merkeziyetçilik kuralları ve pratiği ile dünya çapında, birleşik tek bir örgütle yönetilirler.

2. DE’in amacı, kapitalizmi, baskısı, yoksulluğu ve kan dökücülüğü ile terketmek için proletaryanın eğitimine ve örgütlenmesine yardım etmektir. O, proleter demokrasisiyle yönetilen bir dünya işçi ve köylü sovyetleri sosyalist cumhuriyeti kurmaya çalışır. Bu tarz bir işçi sınıfı yönetimi, sürekli barışın, maddi bolluğun, sosyal eşitlik ve kardeşliğin ve dünya çapında bilimsel planlı ekonomiyle sınırsız gelişmenin sınıfsız topluma doğru ilk aşama olan sosyalizmin yapılanmasını mümkün kılacaktır.

3. DE, devrimci Marksist hareketin ideolojik mirasının devamlılığı için insanlığın ilerici toplumsal deneyimlerini programında birleştirmeye çalışır. O uluslararası işçi sınıfı öncüsüne, Rusya’daki Ekim Devrimi’nden, Stalinist yozlaşmaya karşı verilen mücadeleden ve 2. Dünya Savaşın izleyen yıllardaki yeni devrimci gelişmelerin vazgeçilemez değerdeki deneyimlerinden çıkan dersleri aktarır. DE, 3.Enternasyonal’in ilk dört kongresindeki programatik belgeler; Uluslararası Sol Muhalefet belgeleri; 4.Enternasyonal için Hareket’in belgeleri; 1938’deki kuruluş konferansında kabul edilen Geçiş Programı-Kapitalizmin Can Çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri-; ve dünya Troçkist hareketinin günümüze dek kabul ettiği anahtar belgeler üzerinde temellenmektedir.

4. Ulusal Seksiyonlar DE’nin temel örgütsel birimlerini oluştururlar. Her bir ulusal seksiyonun amacı, sosyalist bir zaferde, ülke içinde başarılı bir son için sınıf mücadelesine önderlik etme kapasitesine sahip bir devrimci Marksist kitle partisine dönüşmektir. Bunu başarmak için ulusal bir önderliğin esas görevi kitlelerin etkinliğini fethetmek için tarihsel ihtiyaçları ölçmektir. Bunlar, DE’in büyük özgürleştirici amacı için peşinden koştuğu araçlardır, çünkü uluslararası bir örgütleme bir devrimin başındaki ulusal önderlik yerine ikame edilemez. Böylece ulusal seksiyonlarının sağlıklı gelişimi bir bütün olarak Enternasyonal’le ilişkiye bağlıdır.  ”

DE’in temel örgütsel birimleri ulusal seksiyonlardır.( Bazı ülkelerde-örneğin ABD- gerici yasalar uluslararası devrimci örgütlere üyeliği yasaklıyorlar. DE taraftarları da bu durumda kendilerini dünya yapısına sempatizan grupları olarak örgütlüyorlar.) Periyodik olarak-her üç, beş yılda bir- çeşitli seksiyonlardan delegeler bir Dünya Kongresinde bir araya gelirler. Bu delegeler genellikle kendi seksiyonlarının özel bir ulusal konferansında DE sorunlarının yazılı veya sözlü tartışılmasından sonra seçilirler.

Dünya Kongresi, bir sonraki Dünya Kongresine kadar, uluslararası harekete yol gösterecek yöneliş ve politikaları oluşturan bir dizi sorun hakkında tartışır, görüşür ve kararlar alır. Çeşitli ulusal seksiyonlar üzerinde katı bir “uluslararası disiplin” inşa etme çabası 1953’de yıkıcı bir ihtilafı genelleştirdi (bu durum 1963’te ancak sadece kısmen iyileştirilebildi), çoğunluk kararlarını kabul etmeyen ulusal seksiyonlar hatırı sayılır bir zaman kaybına uğradılar. Dünya Kongresi kararları, tercih edilen uygulama tarzı olarak “komutacılık”tan ziyade yoldaşça işbirliği içinde esnek bir şekilde yerine getirilir.

Dünya Kongresi tarafından yaklaşık 30 kişiden oluşan bir uluslararası yürütme komitesi(IEC/EYK) seçilir. EYK en az yılda bir kez toplanır ve Dünya Kongreleri arasındaki en yüksek organdır. EYK, 20 kişiden oluşan Birleşik Sekretarya’yı seçer (USec/BirSek). BirSek yılda ortalama üç kez toplanır, EYK karar ve açıklamalarını kaleme alır. Bu, Enternasyonal’in merkez önderlik yapısı gibi görünmektedir. Fakat Enternasyonal merkezin gündelik işleri, BirSek tarafından seçilmiş tam zamanlı ve yarı zamanlı kadrolardan oluşan bir büro tarafından yürütülür. BirSek ve Büro ulusal seksiyonlara yardım etmeye çalışır, uluslararası düzeyde diğer siyasi akımlarla ilişkileri yürütür, uluslararası okulu ve diğer eğitim çalışmalarını koordine eder ve Enternasyonal’in merkezi dergilerini çıkartır.

Fakat yaşamsal öneme sahip olan dünyanın çeşitli ülkelerindeki DE seksiyonlarının ve sempatizan grupların yerel eylemleri ve deneyimleridir. Bu eylemler DE’in geleneksel yaklaşımlarının sınanmasına, inceltilmesine ve yenilenmesine yardım eder, hatta gerektiğinde bu yaklaşımların bazılarında yeni düzenlemeler yapar.

Fransa, İtalya, Belçika, İsveç ve önemli bir tabanla İngiltere en sağlam Avrupa seksiyonlarıdır. Yakın zamana dek oldukça hacimli bir İspanya seksiyonu vardı fakat-daha geniş bir eski Maocu grupla birleşti,(üyelerinin bazılarının hala DE’ye bağlı olmasına rağmen) onun şu anki konumunda bir belirsizlik vardır.

Son on yılda DE’nin Latin Amerika Bürosu’nu oluşturan başka önemli gruplar olmasına rağmen; Meksika ve Breziya’daki seksiyonlar, Latin Amerika’daki en güçlüler arasındadır. Meksika seksiyonu son zamanlarda zayıflatıcı bir ihtilaf yaşadı ve seçim sürecinde kurulacak ilişkiler ve politikalar üzerine keskin tartışmalar oldu (özellikle radikal-popülist Cardenas etrafında toplanan Devrimci Demokratik Parti’ye ilişkin). Brezilya’da DE taraftarlarının canlı va büyüyen seksiyonu sendikalarda ve toplumsal hareketlerde olumlu bir rol oynayıp kitlesel Brezilya Emekçiler Partisi (PT) içinde sağlam bir güç oluşturdular.

Yakınlarda Afrika kıtasında önemli gruplar gelişti; ve Asya’da Hindistan, Hong Kong’ta küçük fakat önemli örgütler var; Sri Lanka’da kitle tabanına sahip ve sendika hareketi içinde güçlü ayakları olan bir parti var.

Öte yandan en güçlü kapitalist ülkelerde-ABD, Almanya ve Japonya- DE güçleri bugün parçalanmış ve güçsüz durumdalar. Eski Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinde (özellikle Polonya’da) az sayıdaki ciddi eylemci DE’nin bayrağına yakınlaşmakta. Bununla birlikte DE’nin parçası olmayan fakat dünya örgütüyle olumlu ve yoldaşça bir ilişkiye eğilimli bireyler ve siyasi akımlar da mevcut.

Kapitalizm ve sınıf mücadelesi küresel olduğu sürece yetkin devrimci sosyalist analizler ve stratejik yönelimler uluslararası çapta geliştirilmelidir. DE’in işlevi geniş ölçüde, bu analizleri ve pratik yönelimleri geliştirmede tüm ülkelerin devrimci Marksistlerinin işbirliğini kolaylaştırmaktır.

Troçkist Miras Ve Programatik Gelişme

Yukarıda bahsedilen DE seksiyonları bazen “Troçkist” programla tanımlanmakta, fakat onları uygun bir şekilde devrimci Marksizm ve otantik/yerel Leninizm ile de ifade etmek de mümkün. Sınıf mücadelelerinin deneyiminin, esaslı çalışmaların, bir yöntemsel yaklaşımın ve zengin analiz gücünün toplamı olarak paha biçilmez bir kaynaktır bu, devrimciler olarak ilerlemek istiyorsak onsuz yapamayacağımız bir kaynak.

Ancak yapılması gereken üç şey var:

(1) Bu program asla tamamlanmaz, daima onu zenginleştirecek ve kısmen dönüştürecek yeni deneyimlerle (örneğin, ekoloji, feminizm, eşcinsel hakları, küresel ekonomik yeniden yapılanma. Köklü kültürel değişimler, Stalinizmin çüküşü-tüm bunlar programımızın gelişmesinin gerekçeleridir), görüşlerle bütünleşmeye, yenilenmeye ve arınmaya ihtiyaç duyar;

(2) Bizim geleneksel ifadelerimiz ve terminolojimiz kullanışlı olabilir, fakat bunlar fetiş haline de gelebilirler ve yeni gerçeklikleri anlamaya, radikalleşen halk katmanlarıyla iletişim kurmaya engel hale gelebilirler. Bu yüzden biz programatik temellerimizi, bütünlüklerini ve kalıplarını bozmadan ifade etmenin yeni yollarını bulabiliriz, bulmalıyız; ve

(3) Programımızın pek çok yanı Troçkist olmayan militanlar, eylemciler, teorisyenler ve bütünsel siyasi akımlarca benimsenirler ve bu Troçkist olmayan güçler devrimci mücadeleye ve devrimci Marksist programa değerli katkılar yapma kapasitelerini kanıtlamışlardır.

Dünya’da 1930’lardan, 1960’lardan, hatta 1980’lerden bu yana meydana gelen köklü değişiklikler devrimci ve işçi hareketlerinde niteliksel yeni bir gerçeklik doğurdu. Artan sayıda DE’ciler, DE’nin 1938’e, 1968’e,1978’e veya 1988’e uygun olabilecek yaklaşımlarla işleyemeyeceğine inanmaktadırlar. Bizler, dünya Stalinist hareketinin çöküşüne, geleneksel Sosyal Demokrasi’nin artan parçalanışına ve güvenilirlik kaybına ve 1960’larda başlayan gençlik radikalizasyonunun tükenişine tanık olduk. Bizler, dünya kapitalist ekonomisinin korkunç yeniden yapılanmasına, küresel bir proleterleşme sürecine, çalışan sınıfların ve kendi ülkelerimizdeki emekçi hareketlerinin karmaşık bir dağılma ve yeniden oluşum sürecine tanık olmaktayız.

Açıktır ki bu değişimler bizim hareketimiz içinde tartışma ve müzakereleri teşvik etmeleridir. DE içinde bazı yoldaşlara göre kendi kurallarıyla tanımlanmış DE artık yeni gerçekliklere uymuyor. Troçkist hareketin pek çok geleneksel gerçeği sorgulanıyor ve bu sorular bazı yoldaşlarımız için oldukça esaslı görünüyor. Bazıları devrimci öncü parti kavramının ve demokratik merkeziyetçilik yönteminin tarihin çöplüğüne atılması gerektiğine inanıyorlar. Bunun anlamı şudur ki; sürekli devrim teorisinin geçerliliğinin tartışılması, Leninist emperyalizm tahlilinin pratik uygunluğunun sınırları, Geçiş Programı’nın “tarihi” bir yapıt olması, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı “ilerici-burjuva” adayın “taktik” olarak desteklenmesiyle geliştirilebilir, ve bu inanılmaz derecede akışkan dünyada siyasete pragmatik bir yaklaşım geleneksel Marksist yaklaşımlardan daha uygundur. Bu savlar DE içindeki herhangi bir akımın programını tanımlamaz fakat Dördüncü Enternasyonalistler arasındaki tartışmalardaki soruların çeşitliliğini gösterir. DE Troçkizmin mirasıyla bir sürekliliği bir bütün olarak temsil etmeye devam ediyor. Fakat gelecek Dünya Kongresi hazırlık tartışmaları henüz başladı.

Çeşitli Yeniden Saflaşmalar

Eğer bugün yazılıyor olsaydı DE tüzüğünün birinci kısmında değişiklikler yapılması gerektiği açıktır. “Maddi bolluk” sağlaması için “bilimsel planlama”nın kullanılması, bugün çevreye karşı duyarlılık ve çevrenin korunması ihtiyacı ile birleştirilmelidir. Kardeşlik için heyecanlandırıcı ama cinsiyetçi çağrı bugün brotherhood ve sisterhood duyarlılığıyla canlandırılmış, özgür ve eşit bir insan toplumuna çağrı ile değiştirilmelidir.( Özgün metinde kardeşlik terimi ingilizce’de “the brotherhood of man” olarak erkek egemen bir dille ifade ediliyor. Blanc buna vurgu yaparak tüzükteki erkek egemen ifadenin kalkmasını öneriyor-Yeniyol’un notu).

DE üyelerinin üzerinde duracağı bir başka değişiklik daha var: bu yukarıda alıntılanan tüzükteki iddiaya ilişkindir; “ulusal seksiyonun amacı, sosyalist bir zaferde, ülke içinde başarılı bir son için sınıf mücadelesine önderlik etme kapasitesine sahip bir devrimci Marksist kitle partisine dönüşmektir.” Burada DE seksiyonlarının “küçük kitle partileri” olarak işlev kazanmaları nosyonu ve kendilerini gereken sayıda  sosyalist bir devrim yapma kapasitesine sahip taraftarı çekebilecek bir önderlik ve programa sahip çekirdek olarak görmeleri gerekliliği kastediliyor. Bu yaklaşım DE içinde bazılarınca kabul edilmiş olmasına rağmen diğerleri tarafından reddedildi ve henüz oldukça tartışmalı.

Biz görüyoruz ki Brezilya’daki DE’ciler sınıf mücadelesinin önderliği için Emekçiler Partisi ile yarışmıyorlar. Bunun yerine diğer devrimcilerle birlikte, sosyalizme yol gösterebilecek kapasitede bir örgüte dönüşebilmesi için Emekçiler Partisi (ki DE seksiyonu olacağa benzemiyor!) içinde çalışıyorlar. Benzer şekilde, İtalya’da görece daha sağlıklı olan DE seksiyonu radikal sol bir kitlesel grubun parçası oldu (Proleter Demokrasi); bu grup daha sonra yozlaşan İtalyan Komünist Partisi’nden sol bir ayrışmanın içine katıldı. İtalyalı DE’ci yoldaşlar şimdi, Komünist Yeniden Kuruluş (Refondazione) olarak bilinen bu işçi kitle oluşumu içinde düşüncelerini sunmak ve onu inşa ederek aktif bir rol oynamaktadırlar. Almanya ve İspanya’daki deneyimler değişik bir gruplaşma modelini temsil ediyorlar; Bu ülkelerde DE seksiyonları kitle partileri olmayan, fakat daha büyük eski Maocu gruplarla biraraya gelmek için kendilerini az çok dağıttılar. Bu yeniden saflaşma yaklaşımı-moral ve hacim olarak küçülmüş sol gruplarla biraraya gelmek- bazı DE’ci yoldaşlarca çok sert biçimde eleştirildi. Bazıları için ana sorun DE ile resmi ilişkinin ortadan kalkması, diğerleri için gördüklerinin bozucu, pragmatik, sulandırma hatta likiditasyonu ifade etmesi idi. Bu tarz yeniden saflaşma yaklaşımı savunucuları eleştirilerin sığ “DE fetişizmi” ve/veya “programcı dogmatizm”den kaynaklandığını ileri sürdüler.

Bir başka yeniden saflaşma biçimi de az sayıda DE üyesi tarafından ileri sürüldü. Dünyanın Troçkist olduğunu iddia eden tüm güçlerinin biraraya gelmesi. Bu en azından iki şekilde anlaşılabilir. Her şeyden önce, DE’nin şu veya bu ülkedeki bazı taraftarları (örneğin Almanya, ABD, Meksika, Sri Lanka) acil politik yaklaşımlarındaki keskin farklılıklardan dolayı artık aynı çatı altında değildirler. Böyle bölünmüş güçlerin sınıf mücadelesi içinde, mümkün olduğunda yeniden birlik vaadiyle birlikte, karşıt yönelimlerini sınarken birbirleriyle yoldaşça ilişkilerini sürdürmeleri kesinlikle makul olandır: DE’cilerin bölünmüşlüğü pek çok yönden hareketimizi ciddi biçimde zayıflatır.

Fakat bir kaç “Troçkist birlik” avukatı daha da ileri giderek işi DE’ye bağlı güçlerle ona bağlı olmayan hatta DE’ye düşman olan güçler arasında birlik için çağrıya kadar vardırdılar. Buna pek çok kimse, bunun az veya çok “Troçkist” jargona sahip güçler arasında kısır bir iç kavga doğurabileceğine dikkat ederek oldukça farklı açılardan karşı çıkmakta. DE dışında bulunan kendilerinden menkul Troçkistler önemli ve olumlu katkılar yapabilme kapasitesine sahiptirler, bazıları ise hala yıkıcı sekterizmlerini sürdürüyorlar. Birinin politikalarının değeri kaçınılmaz olarak özgün ideolojik markalarından bağımsız bir şekilde gerçekte yaptıklarıyla değerlendirilmelidir.

21. Yüzyılın Mücadelelerine Hazırlanmak

Bu, çevremizdeki dünyayı analiz etmek için teorilerimizi en iyi şekilde nasıl kullanacağımız üzerine, çevremizdeki dünyayı değiştirmek için programatik yaklaşımları nasıl en iyi geliştireceğimiz üzerine ve devrimci eylemcileri ve böylesine bir çalışma için hazırlanmış işçi sınıfı militanlarını en iyi şekilde nasıl yeniden saflaştıracağımız üzerine yoğunlaşmış tartışma ve görüşmeleri gerektiren bir dönemdir. Bu tartışmalar gelecek dönem boyunca DE saflarında yaygınlaşacak. Ki bu tartışmalar bizim dünya hareketimizin süregiden hayatiyetini gösterir.

Esas olan şudur ki, devrimciler arasındaki dürüst tartışmalar zamanımızın dramatik değişmelerini daha iyi anlamamıza ve 21. yüzyılda verilecek mücadelelere hazırlanmamıza yardım eder. Bu polemiklerde alınan puanlardan daha önemlidir. Dünyada ne olup bittiğini derin bir şekilde anlamaya ve işçilerin, ezilenlerin çıkarlarını savunup arttırmak için ne yapabileceğimizi anlamaya ihtiyacımız var. Böyle bir anlayışı gerçekliği dönüştürmek için güçlü bir araç haline getirmek için dayanıklı örgütler, hareketler ve mücadeleler inşa etmeye her zamankinden daha büyük ihtiyaç vardır. Bunlar Dördüncü Enternasyonal devrimcileri tarafından omuzlanması gereken görevlerdir.

(Bu yazı Kasım-Aralık 1993’te Bulletin In Defense of Marxism’te yayımlanmıştır.)