Türkiye’nin Suriye’den yoğun mülteci göçü almaya başladığı 2011 yılından bu yana, mültecilere verilen geçici koruma statüsünün bazı hizmetlere erişimi kolaylaştırmak dışında insan hakları temelinde bir düzenleme olmadığını defalarca vurguladık: “Ensar-muhacir”, “misafir” gibi söylemlerde ısrar edilerek mülteci statüsü verilmeyişi, AKP hükümetinin elinde hep bir Suriyeliler kozu bulunması anlamına geldi. Bugünlerde geri alınması öngörülen ücretsiz sağlık hizmetinden öte bir mülteci politikası geliştiremeyen Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu politikasızlıkla kitlesel mülteci karşıtlığına ve ırkçılığa karşı kararlı bir eylem ortaya koymak şöyle dursun, bizzat devlet dilinde ayrımcılığı körükledi. Dün “ev sahibinin” vicdanına bırakılan “misafir”, bugün kolluk kuvvetleri zoruyla tek tek toplanarak, eşyalarını toplamasına, geride kalanlarıyla vedalaşmasına izin verilmeden, uluslararası insan hakları hukuku ayaklar altına alınarak Suriye’ye geri gönderiliyor.

Sebep AKP’nin seçim hezimetini Suriyeli nüfusun sırtına yüklemesi mi, yoksa kapalı kapılar ardında başka vaatlerin değiş tokuş edildiğine mi şahit olacağız, bilinmez. Ancak başta sosyalistler olmak üzere Türkiye’de insan hakları mücadelesi veren tüm kesimlerin zaman geçirmeden bu hukuk dışı uygulamalara bir son verilmesi talebinde birleşmesi gerekiyor.
Toplumu sarmış olan ve bu uygulamadan memnuniyetini şimdiden ifade etmeye başlamış olan ırkçılığa ve mülteci düşmanlığına karşı seslerimizi birleştirip tüm gücümüzle haykıralım: İltica bir insan hakkıdır! Hepimiz bir yerlerden göçtük, yarın her birimiz göçmen olabilir!


Sosyalist Demokrasi için Yeniyol