Merhaba,

21. yüzyılın ilk çeyreğini kat ederken, yüzyıl öncesinin proleter devrimlerinin, ister istemez izini sürüyor, sevapları kadar günahlarını da tekrar ölçme biçme imkânı kazanıyor, dönemin tartışmaları içine dalıp bugünle olan rabıtasını kurarak siyasal muhayyilemizi keskinleştirme fırsatı buluyoruz. Şu aralar Alman Devriminin ilk yenilgisindeyiz. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in, ve daha onlarca Spartakistin, sosyal-demokratların emrindeki paramiliter güçlerce katledilmesiyle devrim burjuva düzeninin kalıbına girmeye zorlanıyordu.

Bu sayıda Salih Öztürk’ün yazısında 1918 Kasım devrimi tarihsel bağlamı itibariyle sunulurken Daniel Bensaïd ile bundan on yıl önce, yani Alman Devriminin 90’ıncı yıldönümünde yapılmış olan mülakatta -ki bu kendisiyle yapılmış olan son söyleşidir aynı zamanda- Rosa Luxemburg’un bilhassa parti-kitle ilişkisi, kendiliğindencilik, sosyal-demokrasiden kopuş ve reformizm konusundaki yürüttüğü tartışmaların ve mücadelelerin günümüz dünyasının bağlamında nasıl değerlendirilebileceğini okuyacaksınız.

Uluslararası çerçevedeki gelişmeler, otoriter, ırkçı, neo-faşist iktidarların ve akımların tekrar şahlanışının bitmekten uzak olduğunu gözümüzün içine soka soka gösteriyor. Brezilya’da Jair Bolsonaro’nun iktidara gelişi bu kahverengi dalganın tonunu koyulturken, Venezuela’da Trump destekli darbe girişimiyle tekrar bir emperyalist saldırganlık örneğiyle karşı karşıyayız. Yeniyol.org’ta yayınlanmış olan IV. Enternasyonal’in açıklamasında da vurgulandığı gibi Maduro rejiminin politikaları emekçiler ve yoksul halk açısından katlanılmaz hale geldiyse de darbeden medet umulamaz. Tek çözüm Venezuela halkının özgür, egemen ve demokratik bir şekilde kendi geleceğine karar vermesidir. Arap dünyasında halkların kendi gelecekleri belirlemek üzere 2011’den itibaren birbirini tetikleyen ayaklanmalarının bu ilk dalgası despotlar ve cihatçı-islamcı güçler tarafından birbirine rakip de olsalar el birliğiyle bastırılmıştır. Rosa Luxemburg’un ölümünden önceki son metnine atıfla Gilbert Achcar “Arap Dünyasında Düzen Hüküm Sürüyor” diyerek bir siyasal panorama çiziyor.

Siyasal gericilik pekişirken aşağıdan gelişen tepki hareketlerine de tanık oluyoruz. Bir hayli şaşırtıcı form ve toplumsal bileşime sahip, kendiliğinden bir “artık yeter” patlaması teşkil eden ve üçüncü ayına girmiş olan Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketi, sağcı güçlerin el koyma çabalarına karşı sosyalistlerin katılımını ve siyasal müdahalesini gerektirirken bir dizi tartışmayı, sorgulamayı vazgeçilmez kılıyor. Bunların arasında bulunan, ekolojik bir dönüşümün gerekleriyle işçi sınıfının çıkarları arasındaki ilişki meselesi bu sayımıza ekososyalist bir geçiş programının talepleri çerçevesinde tartışılıyor.

Yerel seçimlere iki aydan az zaman kalmışken, herhangi bir siyasal inşa perspektifinden yoksun biçimde, “tek adam rejimini” yerel yönetimleri ele geçirerek geriletme hülyasıyla pragmatik ittifaklar tekrar devreye sokulmuş durumda. İki yazımızla bu tartışmalara müdahale etmeyi gerekli gördük. Gündem yazımızda vurguladığımız gibi: “Sosyalistlerin 31 Mart yerel seçimlerinde kullanacakları oyun herhangi bir stratejik karşılığı olmayacaktır. Yalnızca birleşik bir sosyalist alternatif ortada olmadığı için değil ortada herhangi bir siyasal iddia da bulunmadığından”.

Son olarak, internet sitemizle ilgi yaşadığımız virüs problemlerinden kaynaklı olarak dergimizi Aralık ayından bu yana yayınlayamadık. Bunun için özür dileriz.

İyi okumalar.

Dergiye ulaşmak için tıklayın.