Çoğulcu, feminist, ekolojist, özyönetimci ve enternasyonalist bir sosyalizm için;
Sosyalist Demokrasi için Yeniyol
Uluslararası devrimci Marksist geleneğin ve Dördüncü Enternasyonal’in bir parçası olarak Yeniyol, sosyalist hareketin dünya çapında yeniden yapılanması, birleşik devrimci kitle partileri kurulması çabasının bir bileşeni olarak Türkiye’de de birleşik, antikapitalist bir kitle partisinin inşasına elinden geldiğince katkıda bulunmaya çalışıyor. Zira biliyoruz ki dünyada sömürünün, ezilmişliğin, baskının ortadan kaldırılması hiç bir partinin ve hiç bir enternasyonalin doğrusal büyümesiyle gerçekleşmeyecektir.
Yeniyol, Sürekli Devrim dergisinin yayınlanmasından bu yana sosyalistlerin ortak bir eylem programı çerçevesine bireşik mücadelesini savunageldi ve hiç kuşkusuz birleşik devrimci bir kitle partisi bu ortak eylemliliğin en ileri biçimidir. Bu anlamda 1980 darbesi sonrasında sosyalist hareketin yeniden toparlanması sürecinde daima birleşik sosyalist kampanyaların yanında, içinde olmayı görev bildik.
Yeniden arındırılmış, kaynağına döndürülmüş, köktenci, özgürlükçü, insani, eşitlikçi, feminist, ekolojist, demokratik ve enternasyonalist bir sosyalizm arayışları farklı kesimlerde ama bu konuda en büyük engel “gelenek” yokluğunda değil, anlayışın yanı sıra sosyalist hareketin henüz yenilenme sürecini aşamamış olmasındadır.
Mücadele içinde kendi programını kitlelere mal edebilecek yapılanmalar olmaksızın her türden “gelenek” üzerine karşılıklı olarak “hu” çekecek olanlar, ölü metinlerin birleştirmekten çok ayırmaya hizmet edeceğini bilmelidirler. Dün olduğu gibi bugün de kendilerini şu veya bu merkeze doğrudan ya da platonik olarak bağlı hissedenler, somut tutum belirlemelerinde aynı gelenekte olduklarını iddia ettiklerinden çok, rahatlıkla farklı kökenden gelme akımlarla ortak olabilirler. Sosyalist harekette çekilinecek olan nokta farklı gurupların varlığı değil, farklılıkların mümkün birlikte hareketlilikleri engellemesidir.
Tartışma elbette önemlidir ama tartışmanın bizzat kendisi eyleme yönelik ve hatta eylem içerisinde değilse, tartışmada anlaşmak bile bir çözüm olmayacaktır. Eylemi öngörmeyen, eylembirliğine ulaşmayan fikir alışverişi ile anlamlı bir ilerleme katetmek mümkün değildir. O nedenle çeşitli “birlik konferansları”na değil eylemliliği öngören birleşik kampanyalara katılmayı daha uygun bulduk.
Diğer yandan sosyalist yeniden yapılanma ve birleşik partilerin oluşumu için muhakkak ki sadece çeşitli grupların bir araya gelmesinden ibaret olarak anlaşılamaz. Bu aynı zamanda günün sorunlarına verilecek ortak yanıtlarla, yani ortak bir eylem programının benimsenip içselleştirilmesiyle mümkündür.
Bu yaklaşımların bir ifadesi olarak önce 1994 yılındaki Birleşik Sosyalist Kampanya’ya ardından da Birleşik Sosyalist Parti’nin (BSP) inşasına katıldık. Esas olarak BSP, GBK birleşmesi ile 1996 yılında kurulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) muhakkak ki Türkiye’de sosyalistlerin bu güne kadarki en büyük birleşik parti deneyimidir.
Sovyetler Birliği’nin ve diğer yozlaşmış bürokratik işçi devletlerinin çöküşünün ardından 1990 öncesinden çok daha farklı bir dünya ile karşı karşıyayız. Bir yandan Stalinizmin sosyalistler ve emekçi kesimler üzerindeki bunaltıcı hegamonyası çözülürken, bir yandan da kapitalist küreselleşme ezilenlerin gözünde alternatifi olmayan bir kader gibi algılanmaktadır. Bu manzaraya muhakkak ki yozlaşmış işçi devletleri pratiğinin kitleler nezdinde sosyalizmin itibarını ölümcül biçimde zedelemesi de eklenmeli.
Böylesi bir dünya durumunda sosyalist hareketin kendini zihnen ve örgütsel olarak yenilememesi ve geride kalmış bir gerçekliğin peşinde ezberlediklerini tekrarlayıp durmasınının onu kitlelerin gözünde güncellikten uzak, arkaik bir sekt olmaya sürükleyecektir. Geçmişte de bugün de önemli olan, yerel özgüllüklerden uzak, başkalarının yaşadıklarından tarihsel haklılık peşinde koşan, nerede ve nasıl geçerli olduğu ayrıca belirlenmesi gereken doğruları haykıran bir sekt durumuna düşmemeye özen gösterilmesidir. Yani Uluslararası programın geliştirilmesinin yerel gerçekliklerin özgül değerlendirmeleri ve buna uygun mücadeleleri yürürlüğe sokarak “programatik müdahale” esas alınabilir.
Bugün dünyada ezilenlerin mücadelesi çok çeşitli biçimler altında sürüyor. Emekçilerin hak mücadelesi, kadınların erkek egemen sisteme karşı mücadelesi, ezilen ulusların mücadelesi çok farklı biçimler alıyor. Diğer yandan kapitalizm artık sadece emekçileri ezmiyor, üzerinde yaşadığımız gezegeni de öldürüyor. Tüm bunlardan dolayı sosyalizm artık tüm bu sorunlara yanıt verebilecek ölçüde yenilenme göreviyle karşı karşıyadır.
Enternasyonalizmi adresi belirsiz göndermeler, platonik bağlılıklar olarak değil; somuta angajmanlar olarak kabul eden; enternasyonalizmi ulusların eşitliğine indirgeyen küçük burjuva enternasyonalizmi olarak değil, ulusal farklılık gözetmeksizin aşağıdakilerin, emekçilerin, ezilenlerin birlikteliği olarak kabul eden; devrimi sürekli ama doğrudan demokrasisiz düşünmeyen, çoğulcu olmayan her türlü girişimin karşısında olduğunu ve bunun nihayetinde sınıflı toplumun bir ürünü olduğunu, sosyalist demokrasinin burjuva demokrasisinden daha derin geniş ve vazgeçilmez oldğunu kabul etmeyen bir sosyalizm anlayışının bize uzak olduğunu ilan ederiz.
Bu anlamda yeniden tekrarlamak gerekir ki, bizim sosyalizmimiz otantik, katılımcı, farklılıkları dıştalayan değil içeren, çoğulcu, feminist, ekolojist, özyönetimci ve enternasyonalist bir sosyalizmdir.
Sürekli Devrim’den Yeniyol’a
Bir siyasal akımın “programsız” olması düşünülemeyeceği gibi, programı temel noktalarda belirlenmemiş bir dergi de bir siyasal birliğin ürünü olmadığından her arayışta yeni bir çehre, yeni bir omurga edinmek zorunda kalacaktır. Yeniyol’u bir dizi yoldan ayırt edip, ona meşruiyetini veren unsur genel geçer ibarlerde değil, yerel ve enternasyonal geleneğindedir.
Yeniyol, 1978 yılında yayınlanmaya başlayan ilk devrimci Marksist dergi Sürekli Devrim’in ve 1980’de yayınlanan Ne Yapmalı’nın sürdürücüsüdür. Bu açıdan bir gelenek değil bir temsil söz konusudur. Ne Yapmalı’dan sonra Enternasyonal, kısmen İlk Adım dergisinin ilk altı sayısı ve Yeniyol’un önceki dönemi tamamlayıcı evreler olarak kabul edilebilir.
Sürekli Devrim ve Ne Yapmalı devrimci Marksist bir geleneğin söz konusu olmadığı bir toprakta temel programatik kazanımlar çerçevesinde özgül politikalar üretmeye ve gücü oranında bunları gerçekleştirmeye çalışmıştı. Devrim, enternasyonalizm, ulusal sorun, faşizm, birleşik cephe taktikleri (devrimcilerin birliği, işçi kitle partisi), merkezcilik, seçimler, durum değerlendirmeleri 1978 Temmuz’unda Bildirge’nin açımlanması olarak ele alındı.
Bu ilk devrimci Marksist Bildirge bize önemli bir kalkış noktası vermekteyse de dünya sosyalist ve işçi hareketinin son dönemde yaşadığı gelişmeler (sosyalist demokrasi, feminizm, ekoloji, yeni toplumsal hareketler) Yeniyol’un “nasıl bir sosyalizm” sorusuna öncekinden farklı bir açıklık getirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Sürekli Devrim dergisi herhangi bir hareketten kopmanın ürünü değildi ve Türkiye sosyalist hareketi soyağacında da ayrı bir yer tutmaktaydı. Bunun anlamı, Sürekli Devrim’in Türkiye sosyalist hareketinde varolmuş olan akımların hepsinin ortak kökü olan TKP’den ve dolayısıyla Stalinizmden ve onun çeşitli varyantlarından tamamıyla farklı bir zeminde kendini oluşturmasıdır. Bir başka deyişle Uluslararası sosyalist harekette 1923’de Pravda’da yayınlanıp Yeni Yol başlığı altında toplanan yazılarla başlayan bir yol ayrımının o günkü uzantılarından biri olarak kendi siyasal dayanaklarını oluşturmasıydı. Bunlara elbette Kominten’in ilk dört kongre kararları ve Geçiş Programı da eklenmeli.Ama tarih muhakkak ki, 1938’de Geçiş Programı’nın yazılmasıyla ya da Troçki’nin 1940’da öldürülmesiyle bitmemiştir. Bu yol ayrımı 1938’de Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşuna uzanan Sol Muhalefet’in oradan 70 yıldır sosyalizmin onurunu ve sürekliliğini temsil eden bir akımın, yani Dördüncü Enternasyonal’in mücadelesinin temel kazanımlarında bugün artık her zamankinden çok daha belirgin bir hale gelmiştir.
Devrimci Marksist program, altmışlı yıllardan bu yana önüne çıkan yeni sorunsallara dair verilen “Sosyalist Demokrasi ve Proletarya Diktatörlüğü”, “Kadınların Kurtuluşu ve Sosyalizm”, “Yeni Bildirge” “Ekoloji” gibi temel dökümanlarla güncelleşip zenginleşmektedir.
Yürekleri, Yüreklerimizde
Alev Ateş (1945-2008)
Öğrencilik yıllarında TİP saflarında başladığı devrimci mücadelede Sinan Cemgil ile birlikte gençlik sorumlusu seçildi. Ardından sendikal mücadeleye atılarak ASİS’te (Ağaç Sanayi İşçileri Sendikası) çalışmaya başladı. 1977’de ASİS Başkan Yardımcısı, 1979’da Genel Başkan oldu. 12 Eylül dönemini DİSK davası sanığı olarak cezaevinde geçirdi. Ardından ASİS’in ve DİSK’in yeniden inşasında çalıştı.
Necdet Saraç (1958-2002)
1980 darbesi sonrasında İlk Adım sürecinde ve Yeniyol’un ilk döneminde (tabloid gazete) dergimizin editörlüğünü yapan, Yazın Yayınları’nın kuruluş döneminde aktif olarak yer alan, yazınımızın yeniden canlanmasında büyük emeği geçen yoldaşımız, arkadaşımız hayalleri ve umutlarıyla hep bizimle birlikte olacak.
Rıfat Kendirligil (1948-1997)
1974-75’de ELKA grevinde mücadeleye atıldı. Ardından ASİS sendikasında Kartal şubesinde çalışmaya başladı, iki kez genel sekreter seçildi. 12 Eylül rejiminde dört yıl cezaevinde yattı. ASİS 1991 Kongresinde Genel Başkan oldu. Sürekli Devrim’in oluşumundan Yeniyol’a kadar siyasi yürüyüşünü aksatmadan sürdürdü. Bu bayrak yarışı onun da sayesinde sürüyor.