Fevzi Özlüer – Üretim ilişkileri ile teknoloji arasındaki ilişki tıpkı 20. yüzyılın başlarındaki tartışmaları yeniden çağırdı. Kapitalist üretim tarzının teknolojiyi geliştirmesi tezi üzerinden kapitalizme ilerici bir yön atfeden kimi sosyalist gelenekler özellikle Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi kapitalist uygarlığın benzer deneyimlerini üretmişti. Kapitalist üretim tarzından kopartılan bilim ve teknoloji sanki o üretim tarzının fikriyatını taşımıyor, o uygarlığın yaşam biçimini yeniden üretmiyormuşçasına, kapitalizmi aşacak bir toplumsal yaşamın temel dinamikleri olarak varsayılıyordu.
Gdo konusunda Türkiye sosyalistlerinin iki ucu da işte bu teknodeterminizm konusunda bir araya geldi. GDO karşıtı hareketi kendilerince sosyalist bir duruştan eleştirme vazifesini üstlenen “Marksist Tutum” çevresi ve “TKP” gibi iki farklı sol gelenek aynı cephede buluştu. Teknolojiyi üretim ilişkilerinin dışına atma. Tezleri şu aslında, gdolar kapitalistlerin elinde zararlıdır, bunu sosyalistler insanlığın yararı için kullanabilirler, TKP çevresi dayanak olarak da Küba’nın biyoteknoloji üzerine bilimsel çalışmalarını referans göstermeye çalışıyor.
Diğer tez ise kapitalizmin tarımsal alanda ilerici bir karakter taşıdığı ve teknolojinin üretim ilişkilerinden bağımsız bir güç olduğuna yönelik ikinci enternasyonel fikriyatı. Bu arkadaşların, gdoların mono kültüre dayalı endüstriyel yaşam biçimini dayatması ile ilgili bir dertleri yok. Eğer kapitalizmi alt edersek, sorundan kurtulacağız. Peki sorun tam da burada değil mi? GDO ile kapitalizm birbirinden nasıl ayrılabilir. Yani insanlığın geleceğinde doğayla başka türlü bir ilişki kurma olanağı yok öyle mi? Kapitalizmin tekno belirleniminde bir uygarlık mı sosyalizmden anladıkları, Ama biz bu deneyimi gördük, tek tipleştirmeye dayalı sosyalizm modelinin kendi sonunu getirdiğini, ekolojik değerlere yaslanamayan bir sosyalizmin kendini reddedeceği ve kapitalizmi tekrarladığını biliyoruz. Ama olsun, gdoların mülksüzleştirmesi ilericidir, gdoların tüm yaşamı patent altına alması ilericidir, biyolojik çeşitliliğin ortadan kalması ilericidir diyorsanız diyecek bir şeyimiz yok. Bizim sosyalizmden anladığımız yoksulluğun değil zenginliğin ortaklaştırılmasıdır. Tek tipleşme değil, çeşitlilik içinde evrenselliktir.
Bir de bu yazılarda sapla samanı birbirine karıştırmakta üstlerine yok arkadaşların, gdoya hayır platformu içinde bu meseleyi farklı farklı gören örgütlerin düşüncelerini alt alta koyup, kendi kafalarındaki önermeyi doğrulayacak biçimde yazarak, bulundukları konumu doğrulama çabası, siyasal önermede bulunmak mıdır? Yoksa altı boş ithamlarını ve iddiasızlığını tanıtlamak için girişilen, egemenin diliyle konuşma depresyonu mudur? Her ne ise de bu bakışlar Türkiye’de “vulgar” sosyalistler ile ekososyalistler arasındaki en temel ayrım noktalarından birisi olduğunu göstermektedir. Tekonolojiyi, üretim ilişkilerinden kopartarak, kapitalist uygarlığın ideolojik fikriyatını o teknik taşımıyormuşçasına tekniği fetişleştirmek bu ayrım noktalarından biridir. Kapitalizmden bir kopuş varsayılıyorsa, kapitalizmin uygarlığının izlerini taşıyan tüm maddi üretim araçlarını alt üst etmek gerekir. Buna bugüne kadar ki tüm enerji sistemleri-güneş rüzgâr nükleer- de dâhildir. Bunlardan bazılarını fetişleştiren mesela egemen retoriğin sınırları içinde güneşi ve rüzgârı savunarak, geleceğin toplumunu kuracağını sananlarla, gdoyu gelecekte insanlık yararı için kullanacağını savunanlar aynı yerdedir.
Bu nedenle de aslında bu tekno fetişist sosyalistler kadar tehlikeli olan ve bu aynı pencereden bakan yeşil ideologlarda aynı cephededir. “Küçük Güzeldir”in seviciliğine hapsolmuş bu yeşil arkadaşlar da yıllardır rüzgâr, güneş bize yeter diye bağırmıyorlar mı, işte bu iki farklıymış gibi görünen cepheyi aynı yere düşüren çizgi teknoloji belirlenimciliktir. Tabi bir de ekolojik krizin uygarlık çığlığını felaket tellallığı olarak okuyan miyopluklarıyla ekoloji dersi vermekte de üstlerine yoktur.
Yeni bir uygarlık projesinden bahsederken, ekososyalizmin, marksizmin de güncel bir okuması olduğunu görmediğimizde ya da sosyalizmin başına sıfat konulmuş biçimi olarak gördüğümüzde hatalarımızı tekrar ederiz. Buradan hareketle söylemek gerekir ki yeşiller, sosyalistler geriliminde onları geleneksel açıdan aynı noktaya savuran gerçekliğin, teknoloji konusundaki tarih dışı okuma biçimleri olduğunu anlıyoruz. Verili sorunlara bir an önce pratik çözümler geliştirme popülizmi içinde, toplumsal gerilimleri tarihselleştirmekten uzak algılama biçimlerinin güncel sorunları çözme konusunda da geliştirici bir yönünün olmayacağını bilmek gerekiyor.
Kolektif Ekososyalist Dergi’nin 7. sayısında yayınlanmıştır. Kasım 2010