Zeyno Dillioğlu –

 

CHP’li belediyelerde taşeron uygulaması yıllardır despotik bir biçimde uygulanırken CHP yönetimi ilk defa belediye yönetimlerince mağdur edilen işçilerden yana merkezi bir tavır koyarak güvenlik soruşturmasının işçilerin belediye şirketlerinde istihdam edilmemesine bahane edilemeyeceğini açıkladı. Yapılan açıklamada da belirtildiği gibi güvenlik soruşturması veya arşiv araştırması sonuçlarının belediyenin takdir komisyonu açısından herhangi bir hukuki bağlayıcılığı bulunmuyor. Çünkü belediyenin ihale verdiği üçüncü şirketlerden belediye şirketlerine geçirilen bu işçiler güvenceli kamu işçisi statüsüne değil iş güvencesi olmayan şirket işçisi statüsüne geçiriliyorlar.  Belediye şirketlerinin bir yandan istediği gibi işçi almaya devam ederken diğer yandan eski işçilerini güvenlik soruşturması nedeniyle işten çıkarması tam anlamıyla absürt bir uygulama. Ataşehir ve Beşiktaş belediyeleri bu absürtlüğü bile isteye yapmaktan çekinmemiş belediyeler.

 

İşçilerin belediye şirketlerinde istihdam edilmeleri geçici süreyle belediyelere işçi kiralayan şirketlerde çalışmalarından daha korunaklı bir çalışma biçimi getiriyor şüphesiz. Her şeyden önce, ihale süresine bağlı geçicilik ortadan kalkıyor.  Bir diğer olumlu tarafı da daha önce Genel-İş tarafından örgütlemeye yanaşılmayan işçilerin artık sendikalı olacak, toplu sözleşme kapsamına alınacak olması. Diğer yandan, bütün bunlar iş güvencesini, ücret ve sosyal haklarda eşitliği, yöneticiler tarafından keyfi muameleye uğramama hakkını garanti etmiyor. Kadro talebiyle mahkemeye başvuran İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden atılan 248 işçinin belediye şirketlerinde çalışan ve Genel-İş üyesi işçiler olduğunu unutmayalım. Neredeyse 150 gündür Konak Meydanı’nda direnen bu işçileri ne sözümona taşerona karşı CHP yönetimi ne de Genel-İş Sendikası görüyor, duyuyor. Çankaya Belediyesi’nde de benzer şekilde ilave tediye ödemesi için mahkemeye başvurduklarında yönetimce çalışma yerlerinden sürülmüş, sendika tarafından da ekmek kapısına zarar verdikleri gerekçesiyle açık bir bildiriyle tehdit edilmişlerdi.

 

 

Belediyelerin istediği sayıda şirket kurmasının önünde herhangi bir yasal engel bulunmuyor.  Aynı belediyenin sahip olduğu çok sayıdaki şirket sendikayla ücret, sosyal haklar ve çalışma koşulları açısından farklılaşmış toplu iş sözleşmeleri imzalıyor. Farklı şirketler ve farklı toplu sözleşmeler demek benzer sorunlar için aynı anda eylem yapamamak, greve gidememek demek. Çankaya Belediyesi’nde olduğu gibi işçiler haklar açısından kısıtlı şirketlere çoğu zaman zorla geçiriliyor.  Belediye şirketlerinde istihdam edilme aynı işyerinde benzer ve hatta aynı işler için farklı farklı çalışma rejimlerine tabi olmayı zerre kadar önlemiyor. Belediye şirketlerine geçirilen işçilerin taban ücretler ve sosyal haklar açısından nispeten daha iyi konumdaki mevcut şirketlerde değil de yeni kurulan şirketlerde istihdam edileceklerini öngörmek aşırı bir tahmin değil. Bazı belediyelerde yeni şirketler çoktan kuruldu bile. CHP belediyelerinde örgütlü Genel-İş ise bu farklılaşmayı önlemeye çalışmak şöyle dursun bizzat bu durumun sorumlularından maalesef.

 

Taşeronlaşmanın en önemli sonuçlarından birisi olan sınıf içi hiyerarşilerin ve rekabetin artması belediye ölçeğinde açık seçik görülür. İşçiler için en büyük iş güvencesi liyakat, sendika veya yasal hakları değil partiden ve belediye yönetiminden güçlü bir torpildir. Haksız uygulamalarına rağmen yöneticilerle iyi geçinmek ve hakkını aramamak da makbul işçiliğin en büyük koşuludur.  Bu yaratılan sınıf kültürü içinde, parçalı ve bireysel de olsa direniş nüvelerini görmek mümkün. Sendikaya ve yönetimin taşeron politikasına tepki ise her zaman var.

 

Belediyelerde işçi istihdamında bu sistem içinde dahi daha eşitlikçi ve insani uygulamalar mümkün. Bütün diğer belediyeler gibi CHP belediyeleri de politik tavrını taşeron sistemini aşındırmak yönünde değil işçileri kullaştırma yönünde gösteriyor. Bu, en büyük ve rantabl belediyelere başkan adaylarını merkezden atayabilen CHP yönetiminin ve çoğu yerde CHP içindeki bir klik gibi davranan Genel-İş Sendikasının da tavrıdır aynı zamanda. Ucuz bir AKP karşıtlığıyla işçilerin ekmek ve eşitlik taleplerini Ataşehir direnişinde gördükleri gibi susturamayacaklarını anlamak zorundalar.  Konak’ta direnen İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerine destek olarak hep birlikte anlatmak zorundayız! Taşeron her yerde zulümdür çünkü.