“Bilinçli yaşamımın kırk üç yılı boyunca bir devrimci olarak kaldım; bunun kırk iki yılında Marksizmin bayrağı altında mücadele ettim. Her şeye yeni baştan başlamam gerekseydi, elbette ki şu ya da bu hatadan sakınmaya çalışırdım, ancak yaşamımın ana ekseni değişmeden kalırdı. Bir proleter devrimci, bir Marksist, bir diyalektik materyalist ve dolayısıyla uzlaşmaz bir ateist olarak öleceğim. İnsanlığın komünist geleceğine olan inancım, gençlik yıllarımda olduğundan daha az ateşli değil; aslında bugün çok daha sağlam. Nataşa az önce avlu penceresinin önüne geldi ve havanın odama rahatça girebilmesi için camı biraz daha açtı. Duvarın dibindeki parlak yeşil çimen şeridini ve duvarın üzerinden açık mavi gökyüzünü ve her yerde güneş ışığını görebiliyorum. Yaşam güzel. Gelecek kuşaklar onu bütün kötülüklerden, baskılardan ve şiddetten arındırsınlar ve tadını doyasıya çıkarabilsinler… Fakat ölümüm hangi koşullar altında gerçekleşirse gerçekleşsin, komünist geleceğe duyduğum sarsılmaz inançla öleceğim. İnsanoğluna ve onun geleceğine duyduğum inanç, bana şu anda bile hiçbir dinin veremeyeceği türden bir direnme gücü veriyor.”
 
Tarihe damgasını vurmuş tüm kişiler gibi Troçki’nin de mücadelesi ve düşüncelerinin gelişimi yaşadığı dönemin toplumları sarsan büyük olayları anlaşılmadan kavranamaz. Onun mücadelesi ve düşüncelerinin seyri dünya devrimci hareketindeki büyük olaylarla bağlantılıdır ve kabaca üç döneme ayrılabilir. İlk dönem Troçki’nin Ekim öngününde Bolşeviklere katılana kadar olan süreç (1897-1917), ikincisi Bolşevik ve Ekim Devrimi’nin mimarlığı ve sosyalist inşa süreci (1917-1923), üçüncü dönem ise Stalinist revizyonizme karşı devrimci Marksist mirasın sürekliliğini sağlama ve Dördüncü Enternasyonal’i inşa çabası (1923-1940 ). Kuşkusuz bu yaşam ve mücadele hatalardan, hatta yer yer büyük hatalardan ari değildi. Zaten hatasız, yanlışsız, her daim doğruyu bulan, inişsiz çıkışsız, dosdoğru bir önderliği yalnızca Stalinist masal kitaplarında bulabilirsiniz.