Bir önceki sayıdan bu yana geçen iki ayda Türkiye’nin en önemli tartışma başlığı olan İmralı müzakereleri haliyle gündemimizin de konusu. İçine girdiğimiz süreç bir yanıyla toplumun çeşitli kesimlerinde Kürt meselesinin “çözümüne” dönük farklı farklı umutları canlandırmış olsa da sosyalistler açısından çeşitli zorlukları, açmzaları ve kısıtları da beraberinde getiriyor. Gündem sayfalarımızda koşulsuz bir biçimde barışı desteklerken demokrasi alanını daraltmaktan sakıncak bir siyasal yönelimin zorunluluğu ele alınıyor.
Neoliberal emek rejiminin akademideki sureti bu derginin sayfalarında defaaten ifade edilmeye çalışıldı. İTÜ’de 50 d’li asistanların işten atılması bu sürecin şimdiye kadarki en stratejik hamlelerinden biriydi kuşkusuz. Üniversite sayfasında yer alan “YÖK mü bunun çaresi” başlıklı yazı İTÜ asistan dayanışmasının zaferini selamlarken mücadelenin diğer üniveriste bileşenleriyle bütünleşmesinin önemini vurguluyor.
Memleketin okumuş takımı arasında asistanlar gibi bankacıları da anabiliriz kuşkusuz. Ziraat Bankası’ndaki tasfiye ve güvencesizleştirme sürecini anlatan yazı neoliberalizmin, refah döneminin son kalıntılarını temizlemek için girdiği seferberliği ve neoliberal ideolojinin emek cephesine dayattığı yeni erdemlerin çalışanlar üzerinde yarattığı yıkımı gözler önüne seriyor. İşçi sınıfına bu yeni emek rejiminin saldırısı karşısında bir adres bir tarife göstermek mümkün mü peki? Emek sayfalarında bulabileceğiniz bir diğer yazı sendikal hareketin yeni sendika yasası ile beraber hiç de iç açıcı olmayan durumunu incelerken sendika bürokrasisini aşmanın, sendikayı işçilerin özörgütü kılmanın imkanlarını arıyor. Öyleyse tüm bu olumsuz manzarada, nasıl bir saiyasal özne tarif edebiliriz, etmeliyiz? Bu soruya devrimin güncelliği bağlamında bir yanıt arıyor “Mücadelenin vites kutusu” başlıklı yazı.
Queermarksizm sayfalarında, Dördüncü Enternasyonal’in Fransa seksiyonu NPA’nın düzenlediği “Heteronormatif Düzen ve Heteroseksüellik Eğitimi”nden notların çevirisini ve heteronormatif kapitalizm ve heteroseksizm tarafından bir kalıba dökülen tanımlar arasındaki ilişki ve karşıtlık inceleniyor.
Kadınlar, özgürlük ve eşitlik mücadelelerinin sembol günü olan 8 Mart’ın nasıl kutlanacağına ilişkin de mücadeleyi sürdürüyorlar. 8 Mart’ın çeşitli alanlarda devrimci bir mücadeleyle yazılmış tarihine
karşı egemenler içi boşaltılmış ve tüketimin hizmetine sokulmuş bir 8 Mart kutlamasını yerleştirmeye çalışıyor. 8 Mart Tarihçesi: Karafil’den Çok Öte başlıklı yazı kadınların mücadeleleriyle yazdığı tarihi özetliyor bize. Feminizm Dünyayı Değiştirmekten Vaz mı Geçti başlıklı yazı 1980 sonrası feminizmin “neoliberalizmle tehikeli flörtünü” ele alıyor ve gerçek bir eşitlik ve özgürlük için feminizmin devrimci karakterine yeniden kavuşturulması çağrısında bulunuyor. Osmanlı Kadınları başlıklı yazı, bu topraklarda kadınların mücadeleye resmi tarihin iddia ettiği gibi Cumhuriyet’le ve onun sayesinde değil Cumhuriyet’ten çok önce başladığını hatırlatıyor. 1990’larda Türkiye kadın hareketinin en güçlü bileşeni kuşkusuz Kürt kadın hareketiydi. Handan Çağlayan’ın Kürt kadınların mücadelesini, resmi kimlik politikaları, milliyetçilik, militarizm ve erkek egemenliği bağlamında değerlendirdiği Kürt Kadınların Penceresinden adlı kitabını tanıtıyor Leyla Seferi. Başka Bir Kadınlık başlıklı yazı, feminist hareket ile LGBT hareket arasındaki ortaklığı güçlendirmeye yönelik bir çağrıda bulunurken Göçün Kadın Hali, kadınlar ve göçmenler arasındaki bir diğer ötekiyi, göçmen kadınları hatırlatıyor bize.
Ekoloji sayfalarında Gerze direnişinin edebi bir anlatımını bulabilirsiniz. “Yeşil Kapitalizm İmkansızdır” adlı kitabın yazarı olan Daniel Tanuro ile yapılan söyleşide ise ekososyalizmin neden sosyalist hareketin stratejik, programatik bir unsuru olması gerektiğine dair bir tartışma yürütülüyor. Enternasyonal sayfalarında ise,2. yılına giren Arap Baharı, Mısır ve Şükrü Belayid’in katledilmesiyle yeniden gündeme gelen Tunus bağlamında yeniden ele alınıyor. Zira tartışma hala güncel: Bu gerçekten bir devrim mi?
Hasılı Yeniyol sokaktaki mücadeleye, aşağıdakilerin özeylemliliğine dikkat kesilmeye devam ediyor.