Yiğit Bener –

 

Geçtiğimiz gün yitirdiğimiz Prof. Ernest Mandel, dünyaca tanınmış bir Marksist iktisatçı ve sosyalist militandı. 1923’de Frankfurt am Main’de dünyaya geldikten sonra çocukluğunu ve gençliğini Belçika’nın Anvers kentinde geçirdi. Birçok dilde rahatlıkla yazı yazıp konferans verebilen Ernest Mandel, öğrenimini Paris Sorbonne’da ve Batı Berlin Özgür üniversitesinde tamamladı ve başta Brüksel Özgür Üniversitesi olmak üzere birçok üniversitede ders verdi. Kitapları hemen tüm dillere çevrilen Ernest Mandel, özellikle ekonomik alanda, Marksist düşüncenin güncelleştirilmesine önemli katkılarda bulundu. Bunların arasında (çoğu Köz Yayınları ve Yazın Yayıncılık tarafından Türkçeye çevirtilen), Marks’ın İktisadi Düşüncesinin Oluşumu, Marksist Ekonomi El Kitabı, Kapitalist Gelişmenin Uzun Dalgaları, İşçi Sınıfı Hareketi ve Bürokrasi, Marksizm’in Tarihteki Yeri ve Türkçeye çevrilmeyen tek temel kitabı olan “Spatkapitalismus”u sayabiliriz. Bir de, bunca ciddi işinin arasına sıkıştırdığı polisiye roman okuma merakının ürünü olan Hoş Cinayet adlı incelemesini eklemek gerek. Bunun yanı sıra, en tanınmış yöneticisi olduğu Troçkist IV. Enternasyonal’in çeşitli dillerdeki dergilerinde yayınlanan sayısız makaleleri ve incelemeleri de mevcuttur.
 
Gerçekten de, kendisini “Flaman, enternasyonalist, Yahudi kökenli” olarak tanımlayan Mandel, karşıt düşünceli diğer düşünürlerin de saygı duyduğu bilimsel yönünün yanı sıra, ünlü bir Troçkist militandı. İkinci Dünya Savaşı sırasında iki kez tutuklandı, toplama kampına yollandı, kaçmayı başardı. 1954-1963 arasında Belçika İşçi Sendikaları Konfederasyonunda uzman olarak çalıştı, Belçika Sosyalist Parti’sinin haftalık dergisi olan La Gauche’un editörlüğünü yaptı, 1961-62’deki genel grev dalgası sırasında önemli bir rol oynadı. Bunun sonucunda da yoldaşlarıyla ve sol sendikacılarla birlikte partiden atıldı. IV. Enternasyonal’in Belçika örgütü olan (bugünkü adıyla) Sosyalist İşçi Partisini kurdu. Küba devrimi sırasında Che Gueverra’nın davetlisi olarak Küba’ya gitti ve ekonomik danışmanlık yaptı; daha sonra aynı katkıları Nikaragua devrimi için de, Sandinist önderliğin çağırısı üzerine yaptı. Paris’te patlak veren 1968 Mayıs’ındaki öğrenci hareketleri sırasında, Mandel’in ateşli konuşmaları önemli bir rol oynadı ve bunun üzerine uzun yıllar Fransa’ya girişi Fransız hükümeti tarafından yasaklandı.
 
IV. Enternasyonal’in adına dünyanın dört bir tarafını gezdi ve bu arada 1991 Mayıs’ında, Mülkiyeliler Birliği ve Yazın Yayıncılığın davetlisi olarak Türkiye’ye de geldi. Bir bilgi hazinesi olan bu tarihi şahsiyeti tanımış olanların, mütevazı ve sevecen kişiliğinden etkilenmemesi olanaksızdı. “Sıradan” genç militanlar bile ona “Ernest” diye hitap eder ve düşüncelerinde katılmadıkları noktaları açıkça eleştirmekten çekinmezdi. O ise, aradaki yaş, deneyim ve bilgi birikimi farkına aldırmadan, karşısında ifade edilen her görüşü ciddiye alır, uzun uzun yanıtlayarak karşısındakini ikna etmeye çalışırdı. Güncel örneklerle kanıtlamaya çalıştığı düşüncelerini aktarırken ortaya koyduğu, neredeyse çocuksu denebilecek “iletkenliği yüksek” coşkusuna kapılıp, Ankara ve İstanbul’daki konferanslarında sözlerini çevirirken, “nötr çevirmen” kimliğini nasıl aştığımı hep anımsayacağım.
 
Aslında Ernest Mandel’i ilk kez 1983 yılında, Brüksel Özgür Üniversitesinde, ölümünün 100. yılında Karl Marks’ı anmak üzere düzenlenen bir konferansta tanımıştım. Marksizm uzmanı liberal bir öğretim üyesiyle, ciddi bir bilimsel tartışma havasında, Marks’ın düşüncelerinin bugün hala geçerli olup olmadıklarını tartışıyorlardı. Ancak profesör Mandel, bu kuru söz düellosuna daha fazla dayanamayarak kısa sürede toplantıyı, sık sık öğrencilerin alkışlarıyla kesilen coşkulu bir mitinge dönüştürdü. Hiç şüpheye yer yoktu ki Mandel için Marksist düşünce ve sosyalizm ütopyası, hala geçerliliğini koruyan canlı değerlerdi! Toplantının bitiminde konferansı birlikte izlediğim bir dostumla onu tebrik etmeye gittik; Türkiye’den geldiğimizi öğrenince özel bir ilgi gösterdi ve adresimizi aldı. Birkaç hafta sonra da posta kutumuzda, Mandel’in Türkiye’deki yayıncısı ve yoldaşı Masis Kürkçügil’in bir mektubuyla birlikte, IV. Enternasyonal’in Türkiye örgütünün dergilerini bulduk. Anlaşılan, üç saat süren yorucu bir toplantıdan sonra bile ihtiyar devrimci, “militan reflekslerini” yitirmemişti! Bundan birkaç hafta önce ise, Brüksel’de onu son gördüğümde, fizik direncinin iyice zayıfladığı belli oluyordu. Ama Türkçede yayınlanan son kitabı olan Alternatif Troçki’yi ona ilettiğimde gözlerinde gördüğüm pırıltı, gençliğini, neşesini ve coşkusunu yitirmediğini kanıtlıyordu. Kitaplara, düşüncenin gücüne ve — meşhur tabiriyle — “kitle hareketinin karşı konulmaz yükselişine” çok güveniyordu. Ancak kalbi daha fazla dayanamadı.
 
Ernest Mandel’in düşünceleri ve yapıtları kuşkusuz uzun yıllar tartışılmaya devam edecek, ancak kanımca Mandel’in en önemli özelliği, Marksizm’i her şeyden önce hümanist bir düşünce olarak değerlendirmesi ve sosyalizmin, ancak ve ancak demokrasi ve çoğulculuk zemininde yeniden inandırıcılığını kazanabileceğine olan sarsılmaz inancıydı. “Manevi oğlu” olarak gördüğü Belçikalı yoldaşı François Vercammen, Mandel için: “O, modern zamanların Karl Marks’ı idi” demiş. Bu yargıya katılmayanlar da olacaktır kuşkusuz. Ancak şurası bir gerçek ki, Ernest Mandel, yapıtlarıyla ve eylemleriyle bir döneme damgasını vuran ve boşluğu kolay kolay doldurulamayacak olan, çağımızın yaşayan en önemli sosyalist düşünürüydü.

 

(Bu yazı 23 Temmuz 1995 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır)