Erdoğan’ın yetkilerinin resmi olarak artırılmasının oylandığı 16 Nisan anayasa referandumunda iktidar zaferini açıkladı. Ancak referenadum neticesinde %51,3 “evet” oyuna karşılık %48,7 “hayır” oyu çıkması elbette ki rejimin beklediği sonuç değildi. Erdoğan liderliğindeki AKP rejimi, olağanüstü halin sürdüğü referendum süresince hız kesmeyen “evet” propagandası için devletin tüm kaynaklarını seferber ederken, sürekli baskı altında tutulan “hayır” destekçileri ise kriminalize edildi.
 
Dinci söylem, milliyetçi retorik , aklı evvel komplo teorilerine dayanan Batı karşıtı popülizm… “Hayır” oyu verecekleri yaftalamak için herşey yapıldı. Tüm bunlara karşın, 50 milyon seçmenin oy verdiği referandumda, rejim tarafından açıklanan sonuçlara göre bile “evet” oyları “hayır” oyları arasındaki fark sadece 1,3 milyon oldu.
 
Bu sonuç, Erdoğan idaresindeki İslamcı-milliyetçi cephe için tartışmasız bir hezimettir. Zira, AKP-MHP arasındaki ittifak Kasım 2015 seçimlerine göre toplam oylarının yaklaşık %10’unu kaybetti.
 
Bu hezimeti daha ağır kılan ise, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi en büyük üç şehirde “hayır” çıkması oldu ki, bu üç şehrin ilk ikisi AKP yerel yönetimlerinin kontrolünde bulunuyor. Dahası, Üsküdar ve Eyüp gibi İstanbul’un geleneksel olarak muhafazakar ve İslamcı semtlerinde de “hayır” çıktı. AKP seçmenlerinin %10’u, MHP seçmenlerinin ise %73’ü “hayır” cephesine geçti.
 
MHP lideri Bahçeli’nin koltuğunu korumak için, parti içindeki güçlü muhalefete rağmen Erdoğan’a tam olarak biat etmesi, parti tabanından onay almadı. Bu da “hayır” sonucunda önemli rol oynadı. Bu kriz, şüphesiz ki aşırı sağın tarihi temsilcisi MHP’yi derin bir parçalanma ve yeniden yapılanma sürecine sürükleyecektir.
 
Kampanya sürecindeki eşitsiz halin yanı sıra, iktidarın baskısıyla YSK’nın seçim kanununa göre geçersiz olması gereken mühürsüz oyları, referandum oylaması daha sürerken AKP’nin talebi üzerine geçerli sayarak imza attığı usülsüzlük, referendum sonuçlarının güvenilirliğine ve meşruluğuna gölge düşürdü.
 
Bununla da kalınmadı, ek bir önlem olarak, daha önceki seçimlerde kullanılan ve üzerinde “Tercih” değil “Evet” yazan mühürlerle işaretlenmiş oylar da geçerli sayıldı. Böylece önceden hazırlanarak son dakikada sandıklara eklenen sahte oylar da sonuçlara dahil edilebildi.
 
En fazla mühürsüz oy pusulası ise, blok “evet” oyu çıkan sandıkların en çok bulunduğu ve binlerce seçmen için aynı imzaların atıldığı Kürdistan’da kullanıldı. HDP bu usülsüzlüklerin yarım milyon oyu etkilediğini açıkladı. HDP sandık görevlilerinin referandumdan günler önce tutuklanması ve görevli müşahitlerin oy sayımı sırasında askerler tarafından dışarı çıkarılması, sahtekarlığın önceden planlandığını açık şekilde gösterdi.
 
Yine de, Kürt illerinden çıkan “hayır” oyu sayısı 2015 seçim sonuçlarıyla karşılaştırıldığında %10 düştüyse de, önemli sayıda Kürt seçmenin Erdoğan’ı destekleyerek Kürt hareketine sırtlarını döndükleri sonucuna alelacele ulaşmak yerine, öncelikle referandum oylaması sırasında yapılan sahtekarlıkların yanında son yirmi ayda bu bölgenin uğradığı katliamlar, yıkımlar ve 300 bini seçmen olan yarım milyon insanın zorunlu göçe tabi tutulduğu unutulmamalıdır, ki bu insanlar oy kullanmak için mali zorlukların yanı sıra yıkılmış mahallelerine dönmenin psikolojik zorluklarıyla da karşı karşıya kaldı. Yine unutmamak gerekir ki, kampanya süresince HDP’nin eş başkanları da dahil olmak üzere 13 vekili, 80’den fazla belediye başkanı ve binlerce aktivisti de tutukluydu.
 
“Evet” ve “Hayır” oyları arasındaki farkın az olduğuna bakarak, iktidarın seçim hileleri olmasaydı “Hayır” kazanır mıydı peki? Bunun güçlü bir ihtimal olduğu söylenebilir. Zira CHP ve HDP açıklamaları, usulsüzlük yapılan oyların toplam oyların %3-4’ü olduğunu ortaya koyuyor. Her durumda, seçim kanununun bu şekilde ayaklar altına alınması sadece sonuçlara şüphe düşürmekle kalmıyor, referandumu meşruiyetten mahrum bırakarak iptalini gerektiriyor.
 
Erdoğan’ın daha referendum akşamı “atı alan Üsküdar’I geçti” dediğine bakılırsa iktidar geri adım atacak gibi durmuyor. Zaten YSK da ‘Reis’i mahçup etmeyerek muhalefetin referandumun iptali talebini geri çevirdi. Hemen ardından ise, “Evet” sonucunun usülsüz alındığını savunan onlarca “Hayır” aktivisti ev ve iş yerleri basılarak gözaltına alındı ve tutuklandı.
 
Seçim sahtekarlığı ve baskılara karşı, Gezi isyanındaki siyasi bileşenlere ve daha da önemlisi ruha sahip olan “Hayır” cephesinin demokratik güçleri, özellikle de gençlik yeniden sokaklarda. Otokrasiye resmi geçiş ve rejimin baskıcı karakterinin giderek güçlenecek olması “Hayır”cıların ne cesaretlerini kaybetmelerine ne de sinmelerine yetti. Tam aksine, Erdoğan hakimiyetinin zayıflamasına katkıda bulunan “Hayır” seferberliği, içinde barındırdığı çelişkilere rağmen, birlikte vurduğunda, halkın yarısının iktidar bloğunda gedik açma gücüne sahip olduğunu göstererek halkın önemli bir kısmının mücadeleciliğini geliştirdi.
 
Elbette ki, açık bir yönelim ve taktik hedefler olmadan bu hareketlilik sönecektir. Dolayısıyla hareket kendini örgütlemelidir ve sosyalist harereketin de katkılarıyla kampanya sürecinde oluşturulan “Hayır” meclisleri böylesi bir yeniden yapılanmanın nüveleri olabilirler.
 
Mücadele çetin olacaktır, ancak gedik açılmıştır.
 
“HAYIR bitmedi, mücadeleye devam!”

 

Sosyalist Demokrasi için Yeniyol
 

Uluslararası deklarasyon, 19 Nisan 2017