Hükümet, evlilik ve evlat edinme hakkının eşcinsellere de açılacağını ilan etti. Bu ilan her ne kadar uzun zamandır beklenen gerçek bir ilerlemeyi temsil ediyor olsa da aynı zamanda gerçeğin üstünü örten bir hale de işaret ediyor.
24 Ekim’de, Bakanlar Konseyi’ne, aynı cinsten kişilerin evlilik ve evlat edinme hakkına dair bir kanun tasarısının getirilmesi öngörülüyor. Bu kanun nezdinde hak eşitliğinin sağlanması konusunda gösterilen ilerlemeden dolayı tabi ki kendimizi tebrik edebiliriz.
Kişinin, birlikte yaşadığı insanın çocuğunu evlat edinebilme olanağına sahip olması, nihayet ebeveynin partnerinin eğitime dair rolünün tanınması hakkını getirmiş oluyor. Her ne kadar bu evlat edinme sürecine erişimin gerçekte neye tekabül ettiğini anlamak için birkaç yıl beklemek gerekiyor olsa da, klasik evlat edinme prosedürü çerçevesinde çocukların velayetinin tam ya da kısmi olarak alınabilmesi toplumun yaklaşımındaki değişim konusunda cesaret verici bir işaret.
Neticede, evlilik hakkı ve PACS’a (1) kıyasla bunun getirdiği diğer haklar, LGBTI hareketinin uzun yıllardır verdiği mücadelenin bir sonucu. Birkaç istisna dışında, sağ kanadın bu konuya yönelik tepkisiyse hak eşitliğine muhalefet etmek düzeyinde kalıyor. Sağın önerisi, hükümette olduğu dönemde yürüttüğü politikaya sadık kalarak, Fransızların yüzde 63’ü eşcinsel evliliklere olumlu bakıyor olsa da, bir referanduma gidilmesi yönünde. Ayrıca, belediye başkanlarının, vicdan hükmüne dayanarak bu birlikleri gerçekleştirmeyi reddetme hakkına sahip olmasını savunuyor.
Bununla birlikte, durumun bizi körleştirmesine ve bu reformun derin manasını görmemize engel olmasına da izin vermemek gerekiyor. Hükümet, « toplumsal » dediği bu kanunları sunuyor ve aslında çok da fazla bir yatırım yapmadan kendisine ilerici bir cila çekmiş oluyor. Oysa diğer taraftan neredeyse hevesle kamu hizmetlerinin parçalanması sürecini yürütüyor ve giderek artan sayıdaki toplumsal planlara göz yuman bir aracı rolü üstleniyor. Böyle bir kanun tasarısı içinse neticede fazla bir bedel ödemek gerekmiyor ve böylesi bir girişim, hükümetin kendisine hoşgörü konusunda şampiyonluk atfetmesini sağlayacak yaldızı temin ediyor. Oysa aynı hükümet kendinden öncekilerin ırkçı ve güvenlikçi politikasını devam ettirmekte.
Üstelik, güzel ülkemizde uzun yıllardır hakim olan ahlaki düzene dönüş bağlamında düşünüldüğünde evliliğin ve evlat edinme hakkının aynı cinsten kişilere verilmesi konusu, ihmal edilmemesi gereken bir normalleştirme boyutu da taşıyor. Gerçek bir cinsel özgürleşmeye izin vermekten çok uzak bir şekilde, « sapkın »ları, toplumsal sınıfların ve kapitalist egemenliğin yeniden üretiminde ne kadar merkezi bir role sahip olduğunu bildiğimiz burjuva ailesinin heteronormatif kalıbına girmeye yönlendiriyoruz. Bu şemayı sorgulamaktan son derece uzak bir şekilde, eşcinsel çiftlere kendilerini (tek eşli, sadık, malvarlığının ve mirasın paylaşımına dayalı) heteroseksüel bir norma uydurmalarını buyuruyoruz. Yine aynı şekilde, « gerçek bir aile » kurmak için evlat edinmelerini buyururken lezbiyenlerin tıbbi destekli üremelerini reddediyoruz, oysa bu şekilde kendi çocuklarını dünyaya getirebilirler. Üstelik François Hollande’ın bu konuda bir vaatte bulunduğunu da hatırlatalım.
Haklara eşit erişim perspektifinden baktığınızda, burada anlaşılması zor bir çelişki var – hatırlayalım ki heteroseksüellerin böylesi bir üremeye erişim hakları var ve örneğin lezbiyen bir çift de bir vericiye başvurabilmeli. Oysa, üremedeki bu otonomi, devletin arzu ettiği bir şey değil, görünen o ki eşcinsel çiftler devlet için daima « heteroların alt kategorisi » kalmaya devam edecekler.
(1) « Pacte civil de solidarité », « Medeni dayanışma anlaşması ». Evli olmayan ama birlikte yasayan herkes arasındaki birlikteliğin resmi olarak tanınmasını getiriyor. Ev arkadaşları arasında yapılabileceği gibi evlenmek istemeyen heteroseksüel çiftler ve evlenme hakkı olmayan eşcinsel çiftler için, bazı hukuki hakların (özellikle de mülkiyetin) korunmasına yönelik bir anlaşma.
Türkçesi: İdil Engindeniz Şahan