Ethem Yenice –

 

Oldukça ilginç bir dönemden geçiyoruz. Tarih, bu dönemi bir siyasi liderin şahsi ikbali için burjuva istikrarını dahi tehlikeye atacak ve binlerce insanın canına mâl olacak operasyonlar düzenlediği bir dönem olarak yazacak kuşkusuz. Ancak bunun yanında burjuva muhalefetinin, bu süreçte, diktatör adayına verdiği desteği de ihmal etmeyecek. Usta siyasetçinin, kendisine ölümüne düşman kesimleri gerek cemaat karşıtlığı, gerekse terörle mücadele başlıklarıyla, nasıl da kendi amaçlarının kullanışlı birer aracı haline getirdiğini de yazacak.
 
Gündelik siyaset kavramının sınırlarının zorlandığı bir dönem aynı zamanda bu. Bırakalım birkaç yıl öncesini, birkaç ay önce yaşananlar dahi hemen unutuluyor, siyasi tavırlar, tam da o günün koşullarına göre alınıyor. Örneğin, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeminde, 7 Haziran 2015’te başlayan süreç hiç hatırlanmazken, HDP’lilerin dokunulmazlık teklifinin görüşüldüğü komisyonu terk ederken söylediği marş CHP’nin kararını meşrulaştırmak için kullanılıyor. AKP, kendisi dışındaki siyasi öznelerin, süreci bütünsel olarak görmesini engelleyerek, onlara ne sunduysa onun (yine AKP’nin belirlediği sınırlar içerisinde) tartışılmasını zorluyor ve bunda başarılı oluyor.
 
Oysa ki, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının, bir iki olayla açıklanabilecek bir gündem olmadığını, 7 Haziran 2015 seçimlerinin öncesinde HDP’ye karşı başlatılan operasyonun bir aşaması olduğunu anlamak için çok çaba sarf etmeye gerek yok. 7 Haziran öncesi Ağrı’da askerlerin PKK’lıların olduğu bölgeye gönderilmesiyle başlayan, sonrasında Hizbullah’ın ortalığa salınması, Adana ve Mersin’de HDP binalarının bombalanması ve Diyarbakır’daki mitingin bombalı saldırıya uğramasıyla devam eden bu operasyon süreci, bütün bunlara rağmen 7 Haziran’da beklenen sonuçların alınamamasıyla bir üst aşamaya taşınmıştı. Bu süreçten ders alanlar, 1 Kasım erken seçimleri öncesi şiddetin ve kanın düzeyini arttırdılar ve 150’ye yakın insanın katledildiği canlı bomba saldırılarını sahneye çıkardılar.
 
Cumhuriyet Gazetesi’nin haberinin[1] de gösterdiği gibi, HDP’yi ve destekçisi siyasi çevreleri hedef alan IŞİD’li canlı bombaların bu eylemleri yapacakları sır değildi ve devletin çeşitli düzeyleri tarafından biliniyordu. IŞİD’in bu eylemlerin hiçbirisini örgüt düzeyinde üstlenmemesi de farklı bir ilişki tarzına işaret ediyordu. Bunun yanı sıra, devletin bütün olanaklarını elinde tutan AKP, yüzlerce HDP’liye operasyon düzenledi ve PKK ile (henüz başlayan) çatışmaların düzeyini arttırdı. Bütün bu akan kanın sonucunda HDP’nin oyları düşerken, AKP oylarını ciddi bir oranda arttırdı. Milliyetçilik kartını kullanarak MHP’nin tabanını oyan, savaşla da HDP tabanını yıpratan AKP’nin bu seçim başarısı, muhalefet tarafından meşru görüldü. Oysa ortada eşit şartlarda geçen bir seçim yarışı değil, devletin bütün olanaklarını kullanan bir partinin siyasi operasyonu vardı.
 
Bütün bu siyasi dizayn çabalarına rağmen meclise girmeyi başaran ve MHP’den daha fazla vekille temsil edilme şansı yakalayan HDP, Erdoğan’ın başkanlık hedefi önünde hala bir engeldi ve ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu süreçte havuz medyası etkin bir şekilde kullanılarak HDP marjinalize edilmeye çalışıldı ve Erdoğan’ın ısrarları sonucu dokunulmazlık gündemine gelindi. Özetle söyleyebiliriz ki, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması hamlesi, Erdoğan’ın başkan yapılması için planlanan saray darbesinin bir ayağıdır, tıpkı patlatılan bombalar, yükseltilen savaş gibi. AKP’nin bu saldırısının tek amacı reisini başkan yapan yolu açmaktır.
 
Peki muhalefet bu zokayı neden yutuyor? Bundan önceki zokaları neden yuttuysa ve bundan sonraki zokaları neden yutacaksa ondan. AKP, popülist siyaset yöntemini çok iyi kullanan bir parti olarak muhalefeti kendi gündemiyle ve diliyle hapsetmiştir. “Halkı yekpare bir bütüne, seçeneklerini de kendisi ve diğerleri olmak üzere ikiye indirgeyen popülist siyaset/lider, hem halkın desteğini kazanmak için, hem de kendi liderlik kabiliyetini göstermek için daima bir düşmana ihtiyaç duyar ve düşman daima halk düşmanıdır”.[2] Düşmanlarıyla siyaset yapan AKP’yi sürekli meşrulaştıran muhalefet, AKP’nin –yani halkın- karşısında yer almamak kaygısıyla, AKP’nin değirmenine su taşımıştır. Son dönem “ya bizdensiniz ya teröristlerden” algısıyla siyaseti şekillendiren AKP’nin zokasını şevkle yutan, bu uğurda “anayasaya aykırı olsa da evet diyeceğiz” açıklaması yapan bir CHP’nin, AKP’nin anayasayı kuşa çevirmesi karşısında etkin bir muhalefet yapabilmesi hayaldir.
 
“Bu bizler ve ötekiler, dost-düşman siyasetini muktedir karşısında güçlü bir mücadele için benimsemenin en önemli olası tehlikesi egemenin baskıcı mantığını ve kurduğu savaş düzeneğini güçlendirmesi, teyit etmesi ve sonuçta mücadeleyi onun savaş temalarına sıkıştırmasıdır”.[3] Siyasi iktidarın, kendi emellerine ulaşmak için diğer partilere “gelin bizi başkan yapın” demeyeceği açıktır. AKP, siyaseti meşru-gayrimeşru, milli-gayrimilli, devletçi-terörist şeklinde kampçı bir dille kurarak muhalefeti kendi çizdiği sınırlara hapsetmekte, etkili bir siyaset geliştiremeyen muhalefet ise gayrimeşru, gayrimilli ve terörist gözükmemek için iktidarın her projesini onaylamaktadır. “HDP’nin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı olmamak” kaygısıyla hareket eden CHP’nin başkanlığa giden yolu açtığının farkına varması çok uzun sürmeyecektir.
 
AKP’yi köşeye sıkıştırabilecek bir muhalefetin yolu, ancak onun hegemonya sahasından çıkmakla mümkündür. Bu merkez sağ popülizmine sığınmak, siyasal İslamcıları partiye doldurmak, halka inandırıcı gelmeyen vaatlerle ortaya çıkmak, yani kısaca AKP’yi taklit etmekle olacak bir şey değildir. AKP’nin elindeki kullanışlı siyasi araçları etkisizleştirecek olan şey, ülkenin şu anki temel kavgası/bölünmesi olan kültürel mücadeleyi (laik-dindar, modern-mütedeyyin), güçsüzleştirip, sınıf mücadelesinin yükselmesi için çabalamaktır.

 

[1] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/514675/Bombayi_biliyorlardi.html

[2] Menderes Çınar, Vesayetçi Demokrasiden Milli Demokrasiye, Birikim Yayınları, s.30

[3] Nurcan Turan, İktidarın Mantığına Hapsolmak: Bizler, Düşmanlar ve Zavallı Ötekiler, Yeniyol, Sayı:18, Mart-Nisan 2016