Michel Lequenne
Marksist teorisyen, 1905’te Petersburg Sovyeti Başkanı, ilk muzaffer proleter devrimin ikinci adamı, gizli diplomasiyi reddeden devlet adamı, müthiş Kızıl Orduyu yoktan var eden komutan, parıltılı yazar (ve bu sıfatı hak eden ilk Marksist edebiyat eleştirmeni), sonrasında tekrar dünya güçlerinin tamamına, o dönemde akıntıya karşı, neredeyse tek başına karşı çıkan sürgünde militan. Tüm bu vasıfları üzerinde toplayan Troçki XX. yüzyılda, başka hiçbir siyaset adamının başaramadığı denli, tutku ile nefreti cisimleştirmeye elverişli önemli bir kişilik portresi çizmiştir.
Hayatının büyüklüğü ve trajik yanı günümüzde bu yaşamda, özellikle “yüzyıldaki” bu “geceyarısının”, Troçki’yi artık eylemleri ve eserleriyle değil de simgeledikleriyle – bir tarafta “yahudi bolşevik”, diğer tarafta muhalif, reddedişlerin adamı – değerlendirilen mutlak olumsuzluğun şeytanı haline getiren faşizm ile Stalinizm tarafından iki-kutuplulaştırılmış gericilik döneminin ötesinde bir “yazgı” gören dram yazarının istahını kabartmaktadır.
Katledilmesinin üzerinden otuz yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra Troçki efsanenin ak ya da kara sisinden, pusundan sıyrılmaya ve aslında olduğu gibi belirmeye başlıyor: tam bir devrimci, Marx ile Engels’ten daha şanslı olup, teorilerinin dakikliğini pratikte doğrulayabilmiş, Lenin’den talihli çıkıp ne bedeninin ne de – daha da beteri – öğretisinin mumyalanmasına maruz kalmış ve en ağır bedeli (kafatasını delen bir dağcı kazması darbesiyle sona eren acımasız mücadelelerle dolu bir hayat yolunu kaplayan sevdiklerinin özellikle de dört evladının cesetleri) ödeme pahasına geleceğin insanının eskizini çizen bir insan tipini ete kemiğe büründürmüş olan düşünce adamı ve düşünce adamı olduğu kadar da eylem adamı.
Boyun eğmez enerjisi, yüksek karakteri, çalışma kapasitesi ve düşüncesinin gözüpekliği bir yana, Troçki’de insanı en fazla şaşırtan şey başlıca biyografi yazarını onu “peygamber” olarak nitelemeye götüren öngörü yeteneğidir. Peygamber, Troçki bu sıfatı olsa olsa çok rasyonel bir tarzda, Marx ve Engels’ten sonra onların yöntemlerinin en parlak uygulayıcılarından biri olması hasebiyle hak eder.
Peki, Troçki’nin yapıtından geriye ne kalmıştır? Her gündoğumunda çiçek açıp, günbatımını göremeden ebediyen solup giden siyasî yenilikçiler bu konuda yarım yüzyıl boyunca hemfikir olamadılar. Kimileri bu yapıtta (Ekim, 1848’in açtığı çağın tamamlanmasından başka bir şey olmadığından) aşılmış bir Marksizmin sekellerinden, neticede bir ütopyacılıktan gayrı bir şey görmezken, başkaları onu Stalinizme, onunla birlikte yok olup gitmesi gereken konjonktürel bir karşıtlığa indirgiyordu. “Stalincilikten-arındırma”nın sonuçları, sömürge devrimleri ve altmışlı yıllarda yaşanan patlama bu değerlendirmeleri gözden geçirmeyi zorunlu kılıyor. Stalizmin (Çin’de doğrulanan) iflası Troçkizmin Avrupa’da olduğu kadar azgelişmiş ülkelerde de ve hatta bürokratik sosyalizmin egemen olduğu devletlerde de dirilişine tanıklık ediyor. IV. Enternasyonalin örgütleri propaganda grubu evresini gitgide daha da fazla geride bırakıyorlar.
Kimbilir belki de Troçki ve Troçkizmin Marksizmin en genç, en canlı ifadesi, çağımızın Marksizmi olduğu saptamasını yapmak gerekecek.
(1902’de sahte bir pasaport marifetiyle rastlantı eseri Troçki adını alacak olan) Lev Davidoviç Bronştayn, Güney Rusya’nın Kherson vilayeti steplerinin ücra bir köyü olan Ianovka’da, bir orta-köylü Yahudi ailenin hanesinde 26 Ekim [yeni takvim hesabıyla 7 Kasım] 1879’da dünyaya gelir. Narodnaya Volya (Halkın İradesi) “halkçı” terörizminin son alevlerinin yükseldiği yıllarda pek öyle abartılı bir şefkat görmeden renksiz bir çocukluk geçirir. Dokuz yaşına geldiğinde eğitimini sürdürmek üzere Odesa’ya gönderilir. Çok kısa zamanda parlak bir öğrenci olarak, gelgelelim kardeşlik duygusunun; adaletsizliğe, riyakârlığa, şovenizmin ve ırkçılığın iğrençliğine aşırı duyarlılığın oyunlar oynadığı parlak bir öğrenci olarak temayüz eder.
Doksanlı yıllar, Marksizmin Rusya’da bozkırda bir yangın gibi yayıldığı yıllardır. On yedi yaşındaki yeniyetme eğitimine Nikolayev’de devam edecektir. Matematikçi olmaktan vaz geçerek okulu bırakması fazla zaman almaz. Halkçılık [Narodnizm] ile Marksizm henüz birbirlerine bir üstünlük sağlayamamışlardır. Ama bu durum uzun sürmeyecektir. Bronştayn bu yeni fikirler akımına bir an için direnç gösterse de, sonunda daha da büyük bir coşkuyla bu akıma kapılır. 1896’daki büyük Petersburg grevleri bu uzak vilayette yankılarını bulmuştur. Öğrenciler, onlara, her şeyden önce ellerinde (o da hatalı çevrilmiş) tek bir nüsha Komünist Manifesto’dan başka bir şey bulunmayan öncülerinin kerametinden daha büyük bir bilgi açlığıyla kucak açan “işçilere giderler”. Bronştayn Lvov adını alır ve sonradan yüzlerce üyeye sahip olacak Güney Rusya İşçi Birliği’nin kuruluşuna katılır. O dönem için sıradışı sayılabilecek bu başarı örgütü önceleri, Birliğin gerçek önderlerinin ve fabrikalarda o denli popüler olan bildirilerin yazarlarının bir grup çocuk olduğuna inanası gelmeyen polisten korur. Polis bu çocukların gerisinde kimlerin olduğunu araştırmakla vakit kaybeder ve tutuklamalara ancak 1898’te girişir. Ancak çok geç kalınmıştır! Birlik bu darbeden yok olacak raddede hasar almaz.
Bu, müstakbel Troçki için hakiki devrimci üniversite eğitiminin başlangıcıdır: Nikolayev, Kherson ve Odesa hapishanelerinde geçen iki yıl – ki bu iki yılda A. Labriola’yı keşfeder ve (sonradan kaybolmakla birlikte farmasonluğa, özellikle de Fransız işçi hareketi içindeki farmasonluğa karşı mücadelesinde yararlanacağı) farmasonluk üzerine ilk kitabını kaleme alır. Ardından yoğun bir teorik kültür ocağı olacak ilk sürgün gelir. Troçki bu ilk sürgünde Dzerjinski ve Uritski gibi kişilerle bir araya gelir, sürgündekiler arasında ün salmış bir edebiyat eleştirmeni olur ve büyük yapıtı Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi ve ardından kendisi için bir açınlama olan Ne Yapmalı? aracılığıyla Lenin’i keşfeder. Ne yapıp edip, sürgünden kaçmalıdır.
Viyana ve Zürih üzerinden Londra’ya ve etrafı hâlâ Plehanov ve Vera Zasuliç gibi eski tüfeklerle… ve daha sonra Menşevik olacaklarla kuşatılmış Lenin’e ulaşır. Tarih 1902 sonudur; Sosyal-Demokrat Parti II. Kongresinin hazırlığı sürmektedir. Lenin bu genç “Pero”nun (Kalem) yeteneklerine hayran kalır ve onu Iskra (Kıvılcım) yazı kuruluna zorla kabul ettirir. Troçki burada hayranlık duyduğu büyüklerinin tedrisatında Marksizm “yüksek lisans” eğitimini tamamlar. Gelgelim, II. Kongre Bolşeviklerle (Çoğunluk) Menşevikler (Azınlık) arasında bölünme kongresidir. Siyaseten Lenin’e daha yakın olmasına rağmen, Lenin’i bir “hizipçi” olarak algılayan ve onun aşırı-merkeziyetçiliğini mahkûm eden Troçki (Siyasî Görevlerimiz) önceleri Menşeviklerin safında yer alır.
Ancak bu uzun sürmez. 1904’ten itibaren yeniden birleşme için çaba göstermeyi reddeden azınlıkla bağını koparır. Troçki on üç yıl boyunca sosyal-demokrasinin iki akımı arasında imkânsız birleşme için canını dişine takıp didinip duran bir kimsesiz, bir sapkın olacaktır. “Kızıl Pazar”ın (9 [22] Ocak 1905) gökgürültüsü onu henüz Şubat ayında – gizlice – Rusya’ya gitmeye sürükler. Diğer sosyalist liderler ise Rusya’ya ancak Ekim ayında varabileceklerdir. Bu avantaj onu sürgünde geliştirilen teorilerin ilk pratik uygulayıcısı haline getirir. Bu da onun kısa zaman önce kopuş yaşadığı eskilerle ilişkisini dönüşüme uğratır. “Üniversite” dönemi kapanmıştır. Yirmi altı yaşındaki bu genç adam şimdi bir ustadır.
Sürekli Devrimin Kuramcısı
Troçki önce Kiev’e gider. Ajitasyon amaçlı bildirilerine destek veren Bolşevik mühendis Krassin’in Kiev’de gizli bir matbaası vardır. Ünlü ancak bir o kadar da az bilinen sürekli devrim teorisi işte bu 1905 yılı boyunca olgunlaşacaktır.
Troçki bir yandan Marx’ın 1848 Devriminden 1850’de çıkardığı teorik sonuçlardan (Komünistler Ligası Merkez Komitesine Sesleniş), diğer yandan da hem iktisadî geri kalmışlık (eşitsiz gelişme), hem de bu evrimin en ileri yabancı ülkelerin sermayesinin müdahalesiyle kısa devreye uğratılmasıyla (bileşik gelişme) karakterize olan Rusya’ya özgü toplumsal güçlerin analizinden yola çıkarak, evrensel değer kazanmadan önce Rus Devriminin anahtarı olduğu ortaya çıkan sonuçlara varır. Bu kavrayış 1905 yazında kaleme alınan şu satırlarda eksiksiz biçimde özetlenmektedir: “Rusya bir burjuva demokratik devrimin eşiğinde bulunmaktadır. Bu devrimin temelinde toprak sorunu yer almaktadır. Köylüleri Çarlığa ve soylu toprak sahiplerine karşı peşinden sürüklemeyi başarabilecek olan sınıf ya da parti iktidarı ele geçirecektir. Ne liberalizm ne de demokrat entelektüeller bu sonuca ulaşabilir: bunların tarihsel devri kapanmıştır. Proletarya şimdiden devrimci sahne önünü işgal etmiş durumdadır. İşçiler aracılığıyla köylü sınıfını peşinden sürükleyebilecek olan yalnız ve yalnız sosyal-demokrasidir. Bu durum, Rus sosyal-demokrasisinin önünde Batı devletlerindekileri önceleyen iktidarı zaptetme perspektifleri açmaktadır. Sosyal-demokrasinin doğrudan görevi demokratik devrimi tamamlamak olacaktır. Ama iktidarı bir kez zaptettiğinde proletarya partisinin demokratik bir programla yetinmesi mümkün olmayacaktır. Parti sosyalist önlemler yoluna girmeye zorlanacaktır. Bu yönde alabileceği yol yalnızca güçlerimizin iç ilişkilerine değil, aynı zamanda uluslararası duruma da bağlı olacaktır.”
Böylesi bir kavrayış, devrimin zorunlu olarak burjuva demokrasisinden geçmesi gerektiğine inanan ve bu görüş doğrultusunda proletarya ile liberal burjuvazi arasında bir ittifak salık veren Menşeviklerin kavrayışına terstir. Kaldı ki Menşeviklerin bu kavrayışı gerçekte onları devrimin önderliği görevini liberal burjuvazinin ellerine bırakmaya götürmekte ve uzun vadede düpedüz teslimiyete mahkûm etmektedir. Bu kavrayış aynı şekilde, 1917’ye dek “proletarya ile köylülüğün demokratik” bir “diktatörlüğü”nün mümkünlüğüne inanmayı sürdüren Lenin ve Bolşeviklerin anlayışına da terstir. Bolşeviklere göre böylesi bir “demokratik diktatörlük” Rusya’nın kapitalist gelişmesini “Amerikan ritimlerinde” yönlendirecek ve bu diktatörlüğün görevleri bakımından toplumsal istikrarsızlığının da Batı’da sosyalist devrimin yükselişiyle koruma altına alınması gerekecektir. Bu üç kavrayış günümüzde de çeşitli kılıklarda karşı karşıya gelmeye devam etmektedir.
Buna karşın, bu kavrayışlar 1905’te olsa olsa en öngörü sahibi önderler açısından uzlaşmaz bir karşıtlık içindedirler ve kendilerini, tüm toplumsal sınıfların Çarlığa ve büyük finans sermayesine neredeyse tek bir vücut halinde karşı çıktıkları devrimin ilk dalgası tarafından ikinci plana atılmış bulurlar. Çok sayıda grev Ekim’de genel greve dönüşür. Yaz başında Petersburg’a gelen ancak Finlandiya’da saklanmak zorunda kalan Troçki, imparatorluk başkentine geri döner, önce tirajı birkaç günde 100.000’e yükselen Ruskaya Gazeta’yı (Rus Gazetesi) ve ardından Menşeviklerle birlikte, şaşırtıcı bir başarı kazanacak olan Nakalo’yu (Başlangıç) çıkarır. İlk Sovyetin üyesi olan Troçki kısa zamanda onun başlıca önderi haline gelir: Sovyetin başkanlığını hâlâ liberal avukat Georges Nossar-Khroustalev üstlenmeye devam ederken Troçki Sovyetin yayın organı İzvestia’nın başyazarıdır. Nossar-Khroustalev 26 Kasım’da (9 Aralık) tutuklandığında yerine Troçki geçer. 3 (16) Aralık’ta bu kez Sovyetin tüm üyeleri tutuklanır. Bu gelişmelere karşın ayın geri kalan günlerinde devrim ateşinin alevleri yükselmeye devam eder. Troçki yalnızca bu devrimin başlıca önderi olarak belirmekle kalmaz, aynı zamanda siyasi çizgisi de kendisini tüm sosyal-demokrasiye, Menşeviklere olduğu kadar Bolşeviklere de dayatır. Bu durum yenilgi sonrası değişecektir.
Sovyet davası yaklaşık bir yıl sonra görülür ve bir ay sürer. Troçki diğer on beş sanıkla birlikte müebbed sürgüne mahkûm edilir. Cezaevi koşulları sertleştirilmiştir. Troçki Sibirya yolunda firar eder. 2 (15) Mart 1907’de Petersburg’a dönüp, oradan Finlandiya’ya geçer ve böylece ikinci yurtdışı sürgün dönemi başlamış olur.
Nisan 1906’da Stokholm’de Rus sosyal-demokrasisinin birleşme kongresi yapılmıştır. Troçki 1907’de Londra Kongresine zamanında yetişir: birleşme “daha şimdiden derin bir yarılma sergiliyordu. Devrimin geri çekilişi sürüyordu. Menşevikler 1905’te yapılan çılgınlıklardan nedamet getiriyorlardı. Bolşevikler hiç bir şeyden pişmanlık duymuyorlardı ve yeni bir devrime yönelmekte ısrarlıydılar.” Lenin Troçki’nin “hapishanede yaptığı çalışmaları” beğenmişti “ama (Troçki’yi) bu çalışmalardan örgütlenme açısından kaçınılmaz sonuçları çıkarmamış olduğu için, yani hâlâ Bolşeviklerin safına geçmediği için eleştirmişti” (Lev Troçki, Hayatım, Yazın Yayıncılık, İstanbul, 1999, ss. 217 – 218).
Bu gerçekten de Troçki’nin sonradan kabul edeceği bir hatadır ama kimbilir belki de bu, özgün teorik katkısının esas itibariyle Viyana’da Pravda (1908) başlığını taşıyan bir gazete yayınlayarak geçireceği on yıl boyunca olgunlaşması için gerekli bir hatadır.
Sürekli devrim teorisinin nihaî biçimini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
1. Tüm dünya ölçeğinde geri ülkelerde, sömürgelerde ya da yarı-sömürgelerde – küçük burjuvazi da dâhil olmak üzere – burjuva sınıfı burjuva demokratik devrimlerin görevlerini yerine getirmekten acizdir. Tüm bu ülkelerde köylülüğün devrimci rolü temel önemde olmakla birlikte, aynı şekilde bu sınıf da devrime öncülük etmekten organik olarak aciz durumdadır. Sayısal olarak zayıf olsa bile yalnızca sınıf partisi olarak örgütlenmiş proletarya devrime programını ve önderliğini verebilir ve ulusal burjuvazinin nüfuzuna karşı amansız bir mücadelede köylülüğü peşinden sürüklemelidir.
2. Bu nedenle, demokratik görevleri yerine getirecek bir devrimin zaferini proletarya diktatörlüğü olmaksızın tasavvur etmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu devrimin demokratik aşamada durması mümkün olmaz. Devrim böylelikle sürekli devrim haline gelerek doğrudan sosyalist devrime dönüşür.
3. Sosyalist devrimin ulusal sınırlar içinde tamamlanması mümkün değildir. Sosyalist devrim “ulusal zeminde başlar, uluslararası arenada gelişir ve küresel arenada […] yeni toplumun gezegenimizin tamamındaki nihaî zaferiyle […] tamamlanır”.
4. Bundan şu sonuç çıkar: “Bazı durumlarda, geri ülkelerin proletarya diktatörlüğüne ileri ülkelerden daha çabuk varmaları mümkün olmakla birlikte, geri ülkeler sosyalizme bu ülkelerden daha geç ulaşacaklardır”. Devrimin sürekli karakterinin son veçhesi ise işçi iktidarının kurulması sonrasında dahi sürecek olmasıdır.
Ekim Devriminin Önderliği
Ekim Devrimini önceleyen ve neredeyse tamamı siyasi gericilik yılları olan on sene boyunca Rus eğilimleri Batının güçlü sosyal-demokrat partilerine o sayıda küçük grupçuk, bunların aralarında süregiden teorik tartışmalar da ince ayrıntılar üzerine bitmek tükenmek bilmeyen gereksiz kavgalar olarak görünür. Böylesi yargıların yegâne özrü bu polemiklerin – Stalinci gericilik dönemini o denli trajik biçimde besleyecek olan – hesapsız şiddetidir. Tersine Lenin ve Troçki bu yıllar boyunca, Birinci Dünya Savaşının kendi burjuvazileriyle “kutsal ittifaka” sokacağı salon devrimcileriyle bakan olmaya ehil sosyalistlerini doğru biçimde yerli yerlerine oturtabilmişlerdir. Bir Liebknecht, bir Rosa Luxemburg başına, hadi Bernsteinları geçelim, kaç Adler, kaç Hilferding düşmektedir!
Savaşlar (ve dahi devrimler) kişilerin ve oluşumların mihenk taşıdır. Bu mihenk taşı örgütlü işçi hareketini bıçakla kesilmişçesine ikiye böler: bir tarafta muazzam bir çoğunluk oluşturan sınıf işbirlikçisi yurtseverler; diğer tarafta çok küçük bir azınlık olan yenilgici enternasyonalistler.
Troçki İsviçre’de kısa bir süre kaldıktan sonra Kasım 1914’ten itbaren Paris’e yerleşir. Paris’te Fransa’nın, İtalya’nın, Almanya’nın ve Balkanların sosyalist enternasyonalistlerinin bir araya gelmesinde büyük bir rol oynayan, ancak aralıklarla yayınlanabilen küçük bir gündelik gazete olan Nase Slovo’yu (Sözümüz) çıkarır. Lenin İsviçre’dedir. Bildirgesini Troçki’nin kaleme aldığı Zimmerwald Konferansında (Eylül 1915) aralarında tali konularda ayrılıklar sürse de artık durmaksızın birbirlerine yaklaşacaklardır.
Zimmerwald II. Enternasyonalin iflasını ilan eder ve üçüncüsünün temellerini atar. İşçi hareketinin o dönemde şekillenmekte olan tekrar rayına oturmasına cevap Fransız Hükümetinden gelir: Troçki sınırdışı edilir. Müttefik ya da tarafsız hiçbir ülkeden vize alamaz. New York’a gitmek zorunda kalmadan (Ocak 1917) önce bir süre gün dolduracağı İspanya’ya sürülür. New York’ta İskandinavya’dan sınırdışı edilmiş olan Buharin’le karşılaşır ve Rus devrimci gündelik gazete Novyj Mir (Yeni Dünya) ile işbirliği yapar. Şubat Devriminin gökgürültüsünün yankısı Troçki’ye 1917’de New York’ta ulaşır.
Bir Kanada toplama kampında bir ay süreyle tutulmasının ardından – ki orada da Alman savaş esirlerini Liebknecht’in safına kazanmaktan geri kalmaz – Troçki, bu kez Lenin’den bir ay sonra Rusya’ya varır. Lenin, yönetimi kendisi ülkeye dönmeden önce Kamenev ile Stalin tarafından üstlenilen Partisini doğru yola getirme mücadelesi vermektedir. Kamenev ile Stalin önderliğindeki Parti yönetimi, monarşinin devrilmesinin devrimin sonunu oluşturduğunu düşünen Menşeviklerle uzlaşma eğiliminde olmuştur. Troçki’ye ve onun yanısıra ünlü “Nisan Tezleri”ni daha yeni kaleme almış olan Lenin’e göre ise bu sadece devrimin başlangıcıdır. Devrimci patlamaya neden olan sorunların hiçbiri çözülmemiştir; üstüne üstlük, kitlelerin ilk şiarı “barış” olduğu halde Kerenski Hükümeti yeni bir topyekûn saldırının hazırlığını yapmaktadır. Tarih duruma uymayan teorik formülleri süpürüp atmakta ve tek yolu, sürekli devrimi ve onun şiarını dayatmaktadır: “Bütün iktidar Sovyetlere”.
Troçki tıpkı 1905 “prova”sında olduğu gibi hareketin başında mitingden mitinge taşınmaktadır. Temmuz’daki kısa gericilik döneminde kendisini hapiste bulur. Lenin’e gelince, o da uğradığı ciddi “Almanya ajanı” olma iftirasının ölüm tehdidi altında Finlandiya’da saklanmak zorunda kalmıştır. Buna karşın devrimin akımı tükenmiş olmaktan uzaktır. Eylül’de Troçki hem özgürdür hem de Petrograd Sovyeti Başkanıdır. Troçki’nin “birleşik enternasyonalistler” örgütü Ağustos’ta Bolşevik Partiye katılmıştır. Artık iktidarı almanın zamanı gelmiştir. Yer altı koşullarında eli kolu bağlı kalmış Lenin’in Bolşevik kurmay heyetinin bir bölümünün gizli ya da açık direnişlerinin üstesinden gelmesine imkân tanıyan başıca destek Troçki olmuştur. 25 Ekim (7 Kasım) ayaklanmasının örgütlenmesini ve en üst yönetimini üstlenen de yine Troçki olmuştur. Lenin ve Troçki, bu iki isim bundan böyle tarih tarafından, (bizzat kendi kanaatlerine göre) onlar olmaksızın muhtemelen gerçekleşmeyecek olan Ekim Devriminin iki Devinin isimleri olarak birbirlerine bağlanmıştır.
İktidarın alınması devrimin yalnızca bir uğrağıdır – düğüm noktası oluşturan bir ân olmakla birlikte yine de bir ândır. Takip eden aylar ve yıllar en az 1917 yılı kadar fırtınalı geçer. Troçki üç ay boyunca Dış İşlerinden sorumlu Halk Komiseri, ardından Savaştan sorumlu Halk Komiseri olur. Lenin genel komuta koltuğunda oturduğundan, Troçki o an için en önemli işlevlerle ilgili mevkilerde bulunur.
İlk görev devrimi bunun için yapmış olan kitlelere barış getirmektir. Troçki Brest-Litovsk’ta yeni bir diplomasi, kamuya açık müzakere diplomasisini icat eder. Rus Ordusunun kendi kendini terhis ederek silah bıraktığı ve Dörtlü İttifak güçlerinin bu gelişmede devasa toprak kazanımı imkânları gördüğü bir sırada zaman kazanmak ve dünya işçi kamuoyu önünde genç İşçi Devletine dayatılan barışın korkakça ya da suç ortağı bir teslim oluşla bir ilgisi olmadığını göstermek gerekmektedir. Bolşevik Parti Merkez Komitesi bölünmüştür, azınlık bir grup devrimci savaşı salık vermektedir; pratik düşünen Lenin ise ağır koşullar taşıyan anlaşmayı kabulden yanadır; Troçki daha önce eşi benzeri görülmemiş “ne barış ne savaş” bildirisiyle geçici anlaşma yapar. Ama Alman birliklerinin ilerlemesi karşısında ve barış imzalamaya mecbur kalındığının gösterilmesiyle Lenin’in tutumu kabul edilir ve 3 Mart 1918’de barış anlaşması imzalanır: o sırada Polonya, Litvanya, Letonya, Ukrayna ve Büyük Rusya’nın bir bölümü Alman işgalindedir.
Bu tehlike savuşturulmuştur ama kaos halindeki uçsuz bucaksız Rus İmparatorluğunun dört bir köşesinde yeniden yenileri ortaya çıkar: dört yıl sürecek iç savaş başlar. Troçki’nin büyük başarıları arasında en şaşırtıcı görüneni Kızıl Ordunun yaratılması ve önderliğidir. Ülke kıtlıktan kasılıp kavrulmuş, tükenmiş ekonomisinin çivisi çıkmıştır, artık bir orduya sahip değildir: ülkeye yoktan bir ordu var etmek gerekmektedir. Troçki’nin kitaplardan edindikleri dışında bir askerî deneyimi yoktur. Buna karşın özellikle enerjiyi yoğunlaştırma sanatında ustadır ve devrim de zaten bu enerjiyi bol bol üretmektedir. Beyaz Rusya’nın küçük bir dilimine inmiş ülkede sürekli hareket halinde olan zırhlı treninde başıbozuk partizan çetelerini disiplinli bir orduya dönüştürür, en iyi askerî uzmanları, elde revolver sadakatlerine göz kulak olan komiserler eşliğinde eski toplumun aleyhine döndürür, asker kaçaklarından kahramanlar yaratır, savaş alanında bir devrimci savaş stratejisi icat eder. Dört yıldan kısa bir sürede, ihanetlere, yetersizliklere, kargaşaya rağmen kuzeyde, güneyde, doğuda ve batıda on ordu yenilgiye uğratılır. Polonya’nın kurtarılması için düzenlene son harekâtın başarısızlığında Stalin’in sabotajı belirleyici olur. Gürcistan, Finlandiya, Polonya ve Baltık Devletleri dışında Çarlar İmparatorluğunun neredeyse tamamı yeniden devrime kazanılmıştır. Bizzat kendileri de devrim tehdidi altında olan tükenmiş durumdaki savaşan güçler Sovyet Devletini rahat bırakmak zorunda kalırlar.
Bu devlet enkaz halindedir. Ekonomisini ayağa kaldırmak söz konusudur Bu Troçki’ye düşen yeni görevdir. Büyük bir ustalıkla giriştiği bu görevi (bkz. Yeni Yol, Yazın Yayıncılık, İstanbul, 2006) sonuna kadar götürmesi mümkün olmayacaktır.
Sol Muhalefet
Bolşevizmin zaferi yarım kalmıştır. Devrim, Lenin’le Troçki’nin bekledikleri gibi Avrupa’nın tamamına yayılmamıştır. Sovyet Devrimi kuşkusuz uçsuz bucaksız olmakla birlikte iç savaşın yıkımının, dünya savaşının yıkımlarının üstüne bindiği bir ülkede yalıtılmış kalmıştır. Alman ve Macar devrimleri birbiri ardına yenilgiye uğramıştır. Genç Sovyetler Cumhuriyetinin yeni kabarmayı beklerken ayakta kalması gerekir. Oysa Marksistler mümkün bir sefalet sosyalizminin olmadığını bilirler. Kıtlık eşitsizlik yaratır. Proletarya, hele hele kültürel geriliğin sınırsız olduğu Rusya da kültürsüz olan sınıftır: bu durum, “kahramaların yorgun düştüğü”, sayısız seçkin militanın kavgada düşüp yerlerini kariyeristlere ve [Bolşevizme] son dakikada katılanlara bıraktığı yeni rejim üzerinde tüm ağırlığını hissettirmektedir. Sabık rejim bürokrasisinde derin köklere sahip bir bürokrasi doğmaktadır. Tehlike karşısında her an tetikte olan Lenin son kavgasını bu bürokrasiye karşı başlatırsa da mücadeleyi sonuna vardıramadan hayatını kaybeder. 1923 başında inen felç o tarihten sonra kendisine nadiren soluk aldıracaktır. Yine de tehlikeli adamı keşfetmeye zamanı olur: bu adam “aygıt” içinde ve “aygıt” tarafından yüksel(til)en o maceracı, yani Stalin’dir. Son mektupları bu adamla bozuşmayı ve Troçki’yi Stalin’i Genel Sekreterlik koltuğundan indirmek için mücadeleye sokmayı hedefleyecektir.
Troçki Stalin’in oluşturduğu tehlikeyi küçümseyecektir. Eğer Lenin’in talimatlarını harfiyen yerine getirseydi onu alt etmesi mümkün olur muydu? Bu tarihin sürekli sorup durduğu lakin bir türlü bir karara bağlayamadığı tipte bir sorudur. Troçki (tıpkı Lenin’in dul eşi Nadejda Krupskaya gibi) Stalin’i taşıyan gericilik güçlerinin nasılsa kendilerini temsil ettirmenin bir yolunu bulacakları kanısındadır. İktidar elle tutulan bir nesne değildir diye açıklar Troçki, o bir toplumsal güçler ilişkisinin ifadesidir. Oysa dünya devrimi geri çekilmektedir. Almanya’da uğranılan ve sorumluluğu Zinovyev tarafından yönetilen Komintern’e ait olan yeni yenilginin ve İngiltere’de devrimci yükselişin akamete uğramasının üzerine bu kez de, Komünist Partiyi Menşevizmin en berbat biçimine gerçek anlamda bir çark edişle Çan Kay-Şek’in Komintang’ına tabi kılan Stalin’in doğrudan yönetiminde, Çin’deki felaket gelir. Bunun sonucunda Sovyet Cumhuriyeti kendi içine kapanır ve Stalin’in “tek ülkede sosyalizm” tezini destekler. Troçki iktidardan uzaklaştırılır. Parti içinde, demokrasi ve sanayileşme için mücadele veren ancak Stalin tarafından İç Savaş günlerinde alınan fraksiyonları yasaklama kararı bahane edilerek köşeye sıkıştırılacak olan bir Sol Muhalefeti bir çatı altında toplar. Yaptıklarını “eski Bolşevikler” Zinovyev ile Kamenev’in itibarı ve nüfuzuyla meşrulaştırmış olan Stalin, bunun ardından her ikisini de yönetimden uzaklaştırır. Onlar da bu durumda bir Birleşik Muhalefet örgütlenmesi içinde Troçki’yle ittifak kurarlar. Gelgelelim bir kez daha çok geç kalınmıştır: bizzat kendileri de, Stalin’in, tek başına kontrol ettiği bir çekirdek kadro aracılığıyla bütün iplerini elinde tuttuğu aygıta saygı temelinde seçilmiş kadrolara itaat eden bir üye ordusuyla şişmiş durumdaki Parti çoktan dönüşüme uğramıştır. Muhalefet ülkenin düşman karşısında zayıflaması endişesiyle halka çağrıda bulunmayı reddeder. Buna karşın Troçki en popüler lider olmaya devam eder. Onu katletmek henüz mümkün değildir. Stalin Troçki’nin Komünist Partiden ihraç kararını çıkartır, Troçki’yi önce Orta-Asya’da Alma-Ata’ya sürgüne gönderir, ardından Türkiye’ye sınırdışı eder (Şubat 1929).
Bu arada Kulaklara (zengin köylülere) dayanma politikası iflas etmiş, Stalin bunun sorumluluğunu takım arkadaşı Buharin’e yıkıp bu kez de onu iktidardan uzaklaştırmış, Muhalefetin sanayileşme programını devralıp bu programı hoyrat bir biçimde ve akıl izan sınırlarını aşan çılgınca bir ritimle uygulamaya koyulmuştur. Buna karşın bu politika değişikliği, bu dönemeçte kendi fiilî zaferini görme yanılsamasına kapılan Muhalefeti parçalamaya yetmiştir. Yedi yıl sonra, Muhalefetin tüm üyeleri, birkaçı düzmece davalardan sonra, çoğu gizlice bir köşede katledilecektir. Stalin henüz mutlak hâkim olmasa da bundan böyle iktidarı kullanmakta kendisine denk kimse kalmamıştır.
Son Sürgün ve IV. Enternasyonal
Troçki hayatının üçüncü çağının başladığına tanık olmaktadır. İşte yine sürgündedir ve neredeyse tek başınadır ama bir yandan da hiçbiri kendisine vize vermeye cesaret edemeyen tüm hükümetlerden de çekinmektedir. 1929 Ocak ayında dört seneliğine yerleşeceği Türkiye ile üç yıl yaşayıp 1940’ta can vereceği Meksika arasında, 1933’ten 1935’e Fransa’da ve 1935’ten 1936’ya Norveç’te iki geçici durağı olacaktır. Bunlar, büyük iktisadî buhranın, kitlesel işsizliğin, faşizmin damgasını vurduğu kara yıllardır. SSCB’ndeki ultra-sol yönelimleri izleyen sağcı yönelimler, bizzat kendisi de bürokratik boyunduruğa boyun eğmiş olan III. Enternasyonal kanalıyla dış politikada da uzantılara sahip olmuştur. Komintern’in ultra-goşizmi sosyal-demokrasiyi başlıca düşman ilan ederek Hitler’e iktidar yolunu açmıştır. Bunun ardından gelen “halk cephesi” politikası ise İspanyol proletaryasını kendi “demokratik” burjuvazisine tabi kılarak Franco’nun zaferini kolaylaştıracaktır (bu tipik bir Menşevik siyasetidir, terörizm de cabası). SSCB’ne gelince, o da özellikle Kirov’un katlinin ardından kafkaesk bir kâbusa dalacaktır. Stalin Kirov’dan, gerek hatalarından gerekse yöntemlerinden gözü korkan ilk dönemlerdeki suç ortaklarının kendisini iktidardan indirmeyi düşündükleri bir anda kurtulmuştur.
Troçki yandaşlarının teslim oluş, sürgüne gönderiliş haberleriyle ve ardından 1936’dan itibaren korkunç Moskova cadı avı duruşmalarıyla kendisi için daha da belirgin hale gelen bu durum karşısında (başlıca biyografi yazarı I. Deutscher’in düşündüğünün aksine) “hayatında yaptığı en önemli iş, 1917’den de, İç Savaş döneminden vb. den de daha önemli iş” olarak gördüğü işe girişir: “İkinci ve Üçüncü Enternasyonal şeflerinden gına getirmiş yeni kuşağı devrimci bir metotla donatmak, ben hariç hiç kimsenin başaramayacağı bir görevdir […] Benim, mirasın devredilmesini sağlamak için en az bir beş yıl daha aralıksız çalışmam gerekiyor” (Lev Troçki, Sürgün Günlüğü, Yazın Yayıncılık, İstanbul, 1997, ss. 62 – 63). Troçki bu satırları günlüğüne yazdığında tarih 25 Mart 1935’tir. İhtiyaç duyduğunu söylediği ömürden bir yıl dahi fazla yaşamak nasip olmayacaktır. Ama son yıllarında o ne müthiş faaliyettir öyle! Bunlar onlarca cilt tutan en güçlü yapıtlarını, Marksist düşüncenin tüm alanlarını kapsayan yüzlerce makaleyi kaleme aldığı yıllardır. Troçki bu yapıtlarında Marksist düşünceyi üç temel yeni katkıyla zenginleştirmiştir: 1. Yalıtılmış ve geri ama tarihsel olarak istikrarsız olup, devrimin gelişmesine göğüs gerip ayakta kalamayacak bir işçi devletinde kolektivist bir ekonominin temelleri üzerinde gelişen bürokratik ur olarak yozlaşmış işçi devleti ve “Stalinizm” teorisi (bu, tarihin eleştirisine dayanabilmiş yegâne teoridir, ayrıca R. Medvedev gibi en ileri modern Sovyet tarihçileri tarafından da devralınmıştır) 2. (kendisini herkese kabul ettirmiş olan) devrim karşısında burjuvazinin nihaî siyasî çözümü olarak faşizm teorisi 3. Ve nihayet, gözden geçirilip son halinin verilmesi IV. Enternasyonalin Kuruluş Kongresine temel metnini sağlayan “geçiş programı” stratejisi.
Ama Troçki zamanının belki de en büyük bölümünü yeni devrimci örgütün beşerî kadrolarını sabırla bir araya getirmeye hasreder. Sadece Batı Avrupa’da işçi hareketinin 1934 – 1937 yılları arasındaki yükselişiyle kesintiye uğrayan bir gericilik döneminde bu iğneyle kuyu kazmak kabili bir uğraştır. (1934’e kadar) Uluslararası Sol Muhalefet grupları, ardından, Hitler’in zaferi Komintern’in iflasını tescil ettiği sırada (IV’ün kuruluşunun 1938’de ilanına dek) “IV. Enternasyonal İçin” komiteler nadiren birkaç düzineden fazla üyeye sahiptir. En az onda biri elendiğinden ve Troçki’nin “kestirmelerin” ya da izlenimciliğin iğvasına uyup Stalinizmle birlikte işçi devletinin savunulması ve Bolşevizmin dakikliğini de bir kenara fırlatma eğiliminde olanlarla acımasızca bozuştuğu toplantılarda seçime tabi tutulduklarından, toplamda bir araya getirdikleri birkaç bin kişiden ancak birkaç yüzü öğretiyi aktaracaktır. Lakin Troçki Batı demokrasilerinin bozguncu siyasî atmosferini öyle birkaç yaltaklanmaya papuç bırakmayacak kadar yakından tanımaktadır. Kişisel serüveni onu en berbat konjoktürlere serinkanlılıkla cepheden bakmak açısından silahlandırmıştır: savaşın geldiğini görmekte ve bakışlarını, çevresinde Stalin’in tetikçileri kâh bir sekreterini (R.Kelement), kâh kendisine katılan bir Komintern ajanını (I. Reiss), sonra öz oğlu L. Sedov’u vururken pek fazla hayatta kalma şansının olmadığı kendi geleceğine çevirmektedir. GPU ajanı katil Ramon Mercader’in dağcı kazması kafatasını parçaladığında yine de şu sözcükler dudaklarından dökülebilmiştir: “Dostlarımıza IV. Enternasyonalin zaferinden emin olduğumu söyleyin.”
2. Troçkizm. IV. Enternasyonal
Acaba Stalin Troçki’yi, hepsi sürülmüş olan Sovyetler Birliği’ndeki Troçkistlerin toplama kamplarında kitleler halinde kurşuna dizildiği sırada katlettirerek – dünya işçi hareketi üzerindeki nüfuzunu yok etmeye muktedir son devrimci tohumları ezmek – hedefine ulaşabilmiş midir? Yüzeysel gözlemcilere öyle gelmiş olması mümkündür. İkinci dünya çatışması arifesinde bölünmelerle parçalanmış durumdaki ufacık IV. Enternasyonal örgütleri birbirlerinden savaşın ateşten duvarlarıyla ayrılacak ve çatışmaya katılan tüm tarafların baskısına maruz kalacaklardır: kapitalist demokrasilerde (ABD’de SWP’nin önderleri) ve onların sömürgelerinde (Poulo-Condore’de Tha Thu-tau) “komünist” olarak hapse atılacak ya da kampa gönderilecek; faşizmin tahakkümü altındaki ülkelerde darağacını boylayacaklardır (Yunanistan’da Puliopulos, Châteaubriant’da [Fransa] Gueguen ve Bourhis…) Stalinist baskının eli Nazi toplama kamplarına ya da [Fransız Direnişinin] makilerine varana kadar uzanacaktır (Fransa’da P. Tresso ile yoldaşları).
Buna karşın Troçki’nin zorlu siyasî açıklığa-kavuşturma çalışması boşa gitmemiştir. Troçkist gruplar o güne dek benzeri görülmemiş bu baskı koşullarında dahi varlıklarını sürdürür ya da sıklıkla savaştan önce tanınmayan genç önderlerle yeniden kurulur. Böylece, Enternasyonalist İşçi Partisi yayın organı La Vérité [Hakikat] çıkan ilk illegal gazete olur (bu sırada [FKP’nin gündelik yayın organı] L’Humanité legal olarak yayınlanmak için Alman yetkilileri nezdinde ricacı olmaktadır). Bütün bunlar birkaç teorik sendeleme olmadan gerçekleşmez, ancak dikkate değer bir olgu, bunların hepsi düzeltilir. 1942’den itibaren Avrupa’da bir kıta sekretaryası kurulur. Bu sekretaryanın başlıca iki önderi Marcel Hic ile Abram Léon ölüm kamplarında yitip gideceklerdir. Résistance [Direniş] olarak adlandırılan yeni kutsal birliğin vazettiğinin tersine Troçkistler “Hitler’in yenilgisinin emekçilerin zaferi olması için” mücadele ederler. Nazizmle Alman halkını bir tutmayı reddeden Troçkistler Alman Ordusu içinde komünist hücreler örgütleyen yegâne grup olurlar. Fransa’da başlıca üç Troçkist örgüt 1944 yılının başlarında birleşerek Parti communiste Internationaliste’i [PCI – Enternasyonalist Komünist Parti] oluştururlar.
Gelgelelim, İkinci Dünya Savaşının sonu onun devrime dönüşümü olmaz. Hatta SSCB’nin askerî zaferiyle taçlanan Stalinizm çatışmadan daha da güç kazanarak çıkmış gibi görünmektedir. Troçkistler her ne kadar 1946’dan itibaren iyi dayandıkları ve IV. Enternasyonalin otuz kadar ülkede hâlâ mevcut olduğu saptamasında bulunsalar da, hâlâ küçük gruplardan, üstelik akıntıya karşı küçük gruplardan ibarettirler. Atılım yokluğu bir dizi revizyona yol açar. 1948’deki Yugoslav “bölücülüğü” ve ardından Çin devriminin zaferi Stalinizmin çatlağını açığa vurur. Buna karşın bölünmeler 1952 – 1953’te, iki merkezi de (Uluslararası Komite ve Birleşik Sekretarya) aynı ölçüde zayıf IV. Enternasyonalin gerçek anlamda bir infilakıyla sonuçlanır.
Oysa 1953 yılı tam da Stalin’in ölüm yılıdır. Bunu kısa süre sonra “Stalinden-arındırma” izleyecektir. 1956 yılı Hruşçov’un Troçkistlerin otuz yıldır söylediklerini büyük ölçüde doğrulayan gizli konuşmasına sahne olan SBKP XX. Kongresine ve bunun ardından da Troçki’nin bürokrasinin geleceğine dair tahminlerini haklı çıkaran Macar Devrimi’ne tanıklık eder. Sömürge devrimleri de sürekli devrimi yeniden gündeme getirirler. Ağır bir tırmanış başlar. IV. Enternasyonalin 1963’te dünya ölçeğinde yeniden birleşmesi bu tırmanışı teyit eder. Yine de bu birleşme tam değildir; başka üç akım daha Troçkizme sahip çıkmaya devam etmektedir: (ismini önderi Posadas’tan alan) “Posadasçı” Latin Amerika akımı; kendisini Uluslararası Komite olarak adlandırmaya devam eden (önderleri P. Lambert ile G. Healy’nin isimlerinden mülhem “Lambertist-Healist”) İngiliz-Fransız akım ve son olarak devrimin merkez üssünü sömürge devrimine kaydıran (Pablo adıyla maruf M. Raptis tarafından ateşlenen) “Pablocu” akım.
1968 Troçkist hareket için yeni bir eşik oluşturur. 68 olayları başka yerlerde olduğu gibi Fransa’da da özellikle kendiliğindenciliği ve Maocu hareketleri ön plana çıkarmış olsa da, Fransız Mayısının, Troçkistler tarafından yönetilen J.C.R.’in (Devrimci Komünist Gençlik) öncü bir rol oynadığı Vietnam Savaşına karşı öğrenci mücadelesiyle siyaseten rabıtalı olduğunu ve Mayıs öncesinde Berlin’in ve Brüksel’in, katılımcılarını öğrenci patlamasına herkesten daha iyi hazırlayan gösterilere sahne olduğunu hatırlamamak mümkün olmaz.
Beş yıl sonra IV. Enternasyonalin Mayıs 68’den doğan yeni Fransız Seksiyonu Ligue communiste [LC – Komünist Birlik] o dönemde oluşan tüm örgütler arasında sayıca ve nüfuz bakımından en önemli örgüt haline gelmiştir. Bu yalnızca Fransa ile sınırlı kalmaz, aynı görüngü tüm dünyada tekrarlanır. Batı Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamında, Latin Amerika’da Troçkist örgütler Küba’nın SSCB çizgisine gelmesiyle silahsızlanan Castrizm-yanlısı güçlerin geri çekilmesiyle, yine başka ülkelerde, sözgelimi Japonya’da Çin Kültür Devrimi’ni izleyen sağa dönüş ve Lin Piao’nun tasfiyesi sonucu Maoizmin gerilemesiyle doğan boşluğu doldurma eğilimindedirler.
Nihayet, IV. Enternasyonal ismini paylaşamayan örgütler sayıca azalmıştır: “Posadasçılık” artık kayda değer hiçbir rol oynamaz; (Pablocu olarak anılan ve Fransa’da Alliance marxiste révolutionnaire [Devrimci Marksist İttifak] ile temsil edilen) “devrimci Marksist” akım IV. Enternasyonale her türlü referanstan vaz geçip devrimci bir enternasyonalin oluşturulmasını sosyalist özyönetim yandaşlarının bir araya gelmelerine tabi kılmıştır; son olarak, Uluslararası Komite kendisini oluşturan ulusal seksiyon sayısında dilimlere bölünerek parçalanmıştır (Fransa’da Organisation communiste internationale [Uluslararası Komünist Örgüt] İngiltere’de Socialist Labour League [Sosyalist İşçi Birliği] vb.). Fransa’da, IV. Enternasyonale bağlı olmayan ve LCR ile kıyaslanabilir bir öneme sahip bir grup olan “Lutte ouvrière” [İşçi Mücadelesi] LCR ile birleşme müzakerelerini sürdürmektedir. Dolayısıyla, günümüzde Troçkizmlerin bir çoğulluğundan bahsetmek zorlaşmıştır.
Teorik Troçkizmin Akıbeti
1917 Ekim Devriminden bu yana muzaffer tüm devrimler zafere pratikte sürekli devrim ilkelerini uygulayarak ulaşmışlardır. Yugoslav Devriminde işçi köylü ittifakında ulusal birliğin kopmaz biçimde sağlanması komünist işçilerden oluşan (ve Stalin’in dağıtılmasını isteyip de… bir türlü sözünü geçiremediği) “proleter şok tugayları” tarafından gerçekleştirilmiştir. Çin’de Mao Zedong “dört sınıflı bloğunu” zafere dek ancak ve ancak çekirdeği işçi ve aydınlardan oluşan Marksist-Leninist ideolojiye sahip bir komünist parti tarafından temsil edilen proleter bir önderlik altında var olabilecek bir blok olarak kavramıştır. Küba’da demokratik devrimin proletarya diktatörlüğüne kesintisiz kayış süreci apaçık ortadadır. Son olarak Vietnam’da sosyalist çözümler, iç savaş ateşinin tam göbeğinde toprak reformu gibi “burjuva demokratik” çözümlerle birlikte benimsenmiştir. Bunun tersine, başarısızlığa uğrayan devrimler (Mısır, Cezayir vb.) olumsuz doğrulamalardır. Bu örneklerde proleter Marksist öncüden eser yoktur, buna karşın “sınıflar-arası [interclassiste]” cephelerin başında küçük burjuva önderlikler yer alır.
İşin bilincine varma konusunda en yüksey düzeye ulaşanlar, “üçüncü dünyacı” yanılsamaların dağılmasından sonra Küba Devriminin önderleri olmuştur. Fidel Castro’nun İkinci Havana Konuşması Latin Amerika devrimi için bir sürekli devrim perspektifi öngörür. Castro Moskova’nın baskısıyla bu stratejiden vaz geçtiğinde, bu strateji Ernesto “Che” Guevara tarafından sahiplenilir. Che’nin Tricontinentale’e son mesajı en saf halinde Troçkizmdir. Şu anda mevcut IV. Enternasyonal işte bu nedenle kendisini, Lenin’e ve Troçki’ye teorik dönüşle özdeşleştirdiği devrimci yenilenmenin sadece bir uğrağı olarak görmektedir.
Bu makale Encyclopædia Universalis 8’in 2002 baskısında yayınlanmış ve Osman S. Binatlı tarafından Türkçeleştirilmiştir.