Taylan Kesanbilici –
 
Hem fikri hem de fiili olarak yıllardır Türkiye’deki siyasi mücadele içerisinde olan ve üretimlerine hala devam eden Masis Kürkçügil, Birleşik Haziran Hareketini gazetemize anlattı. Geçmişte Birleşik Sosyalist Parti ile Özgürlük ve Dayanışma Partisi içinde de yer alan Kürkçügil geçmişten gerekli derslerin çıkarılmış olmasının ve mümkün mertebe demokratik bir yapıya sahip olunmasının en önemli unsurlar olduğunu dile getirdi. 
 
Aşağıdakilerin birlikteliği
 
Belki çok bilindik olacak ancak ilk olarak Birleşik Haziran Hareketi’nin nasıl bir tasarıyla ve  amaçla bir araya geldiğini bir de sizden dinleyelim?
Aslında ezelden beri Türkiye’deki toplumsal muhalefetin önemli sorunlarından biri ortak talepleri bile ayrı bayraklar altında dile getirmesiydi. Böylece daha güçlü olabilecek bir mücadele maalesef parçalı hale geliyordu. Nasıl yukarıdakiler, yani ezenler, aşağıdakilere karşı bir birlik halindeyse, aşağıdakilerin de, ortak çıkarları için, yukarıdakilere karşı birlik halinde olması gerekir. Tarihin en basit dersidir bu. Gezi bunu bütün çıplaklığıyla hem ortaya koydu hem de unutulmuş bazı ortak değerleri yeniden canlandırdı. Sanıyorum ki bu hem siyasi örgütler hem de bireyler için önemli bir sinyal oldu. Bundan sonra benzer bir durumda ortaklık kurulabilir mi meselesi bir çok kesimi düşündürdü. Bir yandan forumlar devam etti, forumların yanı sıra da çeşitli çevreler, bireyler, kendi meşreplerince, bu meseleyi düşündüler. Sonuç olarak bir çağrı üzerine, geçen yıl, çok farklı kesimlerden bireyler Birleşik Muhalefet Hareketi diye bir tarafta yan yana geldiler ve bu çeşitli forumlarla, uzun tartışmalarla bir olgunluğa erişti. Bir taraftan da bu oluşumun içinde yer almayan başka siyasi çevreler ve bireyler de kendi meşreplerine göre bir birlik arayışı sürdürüyorlardı. Birleşik Haziran Hareketi, bu oluşumlara katılmayan farklı çevrelerin de yan yana gelebileceği bir zemin. Dolayısıyla oluşumu itibariyle oldukça ağır aksak, temkinli, mütevazı bir gelişme söz konusu. Nerede baskı, nerede sömürü varsa, orada insanlar bir direniş geliştirebileceklerse o taktirde Birleşik Haziran Hareketi’nin kıymeti harbiyesini anlama şansına sahip olabileceğiz. Yani baskının ve sömürünün birinci dereceden muhatabı olan ezilenler, gençler, kadınlar, emekçiler, Kürtler, Aleviler, bütün bunlar eğer Birleşik Haziran Hareketi’ne tevecüh gösterirlerse, katılırlarsa bu tasarı da kuvveden fiile çıkmış olacak. 
 
Sizce bu hareket, yani birliktelik, uzun soluklu bir mücadele süreci yürütebilecek niteliğe erişebilme şansına sahip olabilecek midir? 
Muhakkak ki o da mücadele içinde şekillenecek. Yani kısmi kazanımlar ortaya çıktığı taktirde çerçevesi daha fazla genişleyebilir. Buraya katılan bireyler, çevreler farklı hülyalara sahip olabilirler. Herkes kendisine göre Birleşik Haziran Hareketi’nin daha sağlıklı bir yörüngeye girmesi için bir öngörüye sahiptir ve bir takım perspektifleri vardır. Açık söylemek gerekirse bizim için de bu direnişler baskı ve sömürünün kaynağına gittiği oranda daha hakiki bir hüviyet kazanacaktır. Bu açıdan gündelik mücadelelerdeki kısmi kazanımlar önemli olmakla birlikte bu mücadelelerin bir ufku da olmalıdır. Bu ufuk mümkün mertebe demokratik haklardan yana olmak durumundadır. Bir taraftan da bütün bu melanetin, musibetin kaynağı olan kapitalizme karşı olmak durumundadır. Aklımıza gelebilecek her türlü sorunun çağımızda, yerel ve ulusal ölçekte çözülemeyeceği bilincinden hareketle enternasyonalist bir yörüngesi de olması gerekir. O açıdan bizim için ekolojist, feminist, antikapitalist, enternasyonalist, özyönetimci, özgürlükçü, iç işleyişinde demokratik bir proje bu direnişleri daha da kolaylaştıracak bir unsurdur. Ama nihayetinde bu mücadelelere katılırken herhangi bir ön şart koşmadan önce gidişata karşı kimle olursa olsun, şeytanla bile pazarlık ederek, yürümek gerekir. 
 
“Rakip görmemek gerekir”
 
Tıpkı en başında bahsettiğiniz gibi Birleşik Haziran Hareketi dışında da bazı birlikte mücadele odakları var. Haziran Hareketi bu çevrelerle bir ilişki kuracak mı? 
Bu birlikteliği başka türden birlikteliklerin karşısına koymadan yürümek gerekir. Yani bugün başkaları da çıkar şu ya da bu şekilde neoliberal politikalara karşı bir birliktelik yürütebilir. Bunları tokuşturmamak gerekir. Onlarla da ortaklaşacak şeyler vardır. Omurgası Kürt hareketi olan ve onun çevresinde yan yana gelmiş olan bir birliktelik olan HDK var. Bunları birbirine rakip olarak görmemek gerekir. Farklı yaklaşımlarla ortak hedefleri olabilecek olan iki birliktelik olarak algılamak gerekir ve bu baskı ve sömürüye karşı somut noktalarda yan yana gelinebiliyorsa hiçbir şekilde kimse hayır deme lüksüne sahip değildir. Ama biz henüz işin başında olduğumuz için, haddimizi bilerek, kendi tarafımızın sekter olmayan, kapsayıcı bir politika üretmesine çabalamak durumundayız.
 
Buradan yola çıkacak olursak HDK’nin hem Gezi’den önce hem de Gezi’den sonra bir birlikte mücadele çağrısı söz konusu. HDK’ye dahil olmak yerine yeni bir birliktelik kurma ihtiyacı duyulmasının nedenini nasıl açıklıyorsunuz?
Öncelikler farklı demek gerekiyor. HDK’nin önceliği, acil sorunu bellidir ve mutlaka yakıcı bir sorundur. Ama Kürt meselesinin siyasal çözümü konusunda herhangi bir beis yok. Bu konuda yapılması gerekenler yapılmalıdır. Lakin siyasi organizasyon olarak Kürt hareketinin omurgası, toplumsal bileşimi ve referans noktaları daha kapsayıcı olamamıştır. Öncelikler konusunda da bir farklılık var. Yaşadığımız ve Gezi’nin de ortaya çıkardığı bir dizi sorunu ikincil sorun olarak göremeyiz. Muhakkak ki diğre arkadaşlar da kendilerini İmralı, Kandil ve meclis üçgeni arasındaki müzakere sürecine kısıtlı görmüyorlardır. Ama biz sürekli bir yerlerden gelecek haberlerle siyaset yapmak durumunda kalabiliriz. Bu nedenle hem işleyiş açısından, hem de öncelikler açısından bir takım sorunlar var. 
 
“Sürdüremezse tökezler”
 
Daha öncesinde, sizin de bildiğiniz, sol siyasetlerin parti çatısı altında denemiş oldukları bazı birliktelikler var. Bu örnekler kuruldukları biçimiyle yaşamlarını sürdüremediler. Bu açıdan ortada bir başarısızlık var diyebilir miyiz?
Başarı-başarısızlık meselesi izafi birşeydir. Ben Birleşik Sosyalist Parti’nin de, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin de içinde bulundum. 1999 yılında Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin aldığı oy oranına hiçbir güç hala erişememiştir. O birleşik hareketin yarattığı böyle bir toparlanma imkanı vardı. Dolayısıyla o bir başarıydı. Ama sürdüremezseniz tökezlersiniz. Deneyim dediğiniz şey büyük miktarda yenilgilerden oluşur. Eksik kalan temel unsurlardan bir tanesi hem hareket içinde hem parti içinde demokratik işleyişin canlı kılınamamasıdır. Dolayısıyla sektarizmdir. Eğer buradan yeterli ders çıkarıldıysa bu dersi buraya aktarabilecek olan birkaç unsur vardır. Bunlardan biri bunu canlı olarak yaşamış Gezi’deki bir kesimdir, biri de geçmişteki bu başarı ve başarısızlığı yaşamış olanlardır. 
 
Son olarak şöyle bir soruyla bitirelim, öncesindeki deneyimlerle Birleşik Haziran Hareketi arasında yöntemsel bir farklılık var mıdır?  
Yöntemsel farklılık var mı yerine olmalı mı diyelim. Olmalı. Bu farklılık zaten çağrının kendisinde var şimdilik. Örgütlerin dayatmacı olmayacağı, manipüle edemeyeceği bir yapılanmaya gidelim. Yani bireysel katılım olsun, işleyiş demokratik olsun, ortak hareketi engellemeyecek bir yapılanmaya gidelim. Önemli olan mücadele içinde ulaşacağı yeni kesimlerdir. Görüşlerimizi mümkün mertebe tartışma sürecinde tutmak ama eylemimizi çoğaltmak. Bugün ihtiyaç olan bu.

 

(Bu söyleşi 30 aralık 2014 tarihinde Yurt Gazetesi’nde yayınlanmıştır)