Geçtiğimiz hafta Suruç’ta gerçekleşen akıl almaz katliamın ardından, yasımız da öfkemiz de henüz sıcakken, sosyalistlere ve Kürt Hareketi’ne yönelik yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya kaldık.
 
Suruç’un faili IŞİD’i bahane ederek, ancak bu örgüte göstermelik denecek düzeyde dahi dokunmayarak yapılan operasyonlarda 1000’e yakın kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar, kurumları basılanlar, evleri tarananların önemli bir kısmı HDP’nin seçim başarısına katkıda bulunan sol birlikteliğin bileşenleriydi. Ayrıca çeşitli sosyalist çevreler de bu saldırının hedefi oldu ve bir devrimci yargısız infaz ile öldürüldü.
 
Bu operasyonlarla eş zamanlı olarak PKK’nin yönetim mevzileri de AKP geçici hükümetinin kararıyla bombardımana tutuldu. Kısaca, AKP elindeki bütün silahlarla, Kürt hareketine ve barış yanlısı güçlere yönelik bir savaş başlattı. Bu savaş girişiminin nedeni bellidir: Yıllardır bir siyasi retorik olarak ağızlarından düşürmedikleri “milli irade” kendilerini iktidardan ettiği, HDP yüzde 13’lük bir oy oranıyla AKP’nin tek başına iktidar olmasını engellediği için savaş kozu öne sürülmüştür. Hedef, çatışma ortamının sonuçlarından yararlanarak HDP’yi yıpratmak, mümkünse kapatmak, Selahattin Demirtaş’a siyaset yasağı koymak ve erken seçimlerde barajı geçmesi muhtemel bir partiyi saf dışı bırakmak. Bu anlamda Suruç Katliamı ve sonrasında yaşananların, Ağrı-Diyadin provokasyonuyla başlayan ve Diyarbakır mitingindeki bombalarla devam eden sürecin devamı olduğu açıktır.
 
7 Haziran 2015’te yapılan seçim sonuçlarına göre geçici ve yetkisiz olan hükümet, ülkeyi büyük bir çatışmaya sürükleyecek kararlar almakta; elindeki bu gücü erken seçimlerde AKP için elverişli bir ortam yaratmak için kullanmaktadır. AKP rejimi Türkiye halklarında derin bir vicdani yara açan Suruç Katliamı’nı fırsata çevirmiş, IŞİD operasyonu adı altında, bu barbarlık çetesinin en büyük hedefleri olan Kürtlere ve Alevilere saldırmıştır. Erdoğan, kişisel iktidarını kurtarmak için milliyetçi ve mezhepçi bir çatışma politikasıyla ülkeyi kan gölüne çevirmek istemektedir.
 
AKP, suçlarıyla birbirlerine bağlanmış burjuva siyasetçilerinden oluşan bir saadet zinciri niteliğindedir ve bu zincirin bir halkasının kopması, iktidarını hukuksuzluk ve “yasal şiddet” üzerine kurmuş bu örgüt için felaket anlamına gelecektir. Bundan dolayı, binlerce insanın ölmesini rahatça göze almakta, “Ey Şanlı Mehmetçik” sloganlarıyla, dün karşısında olduklarını söyledikleri, en pespaye milliyetçi argümanlara sarılmaktadırlar.
 
Devrimci Marksistler olarak, AKP’nin savaş kışkırtıcılığı ile siyasi operasyonlarına karşı HDP’nin ve Kürt halkının yanında olmaya; savaş sloganları altında boğulmaya çalışılan barış istemine sesimizi katmaya devam edeceğiz.

 

Sosyalist Demokrasi için Yeniyol