13 Mart’ta Güvenpark’ta gerçekleştirilen, 37 sivilin hayatını kaybetmesine neden olan ve TAK tarafından üstlenilen bombalı saldırı açık bir şekilde katliamdır. Bu tip bir saldırı hiçbir gerekçeyle meşrulaştırılamaz. Bu, TAK’ın bildirisinde yer aldığı şekliyle devrimci bir eylem değil, devrimci iddiaların uzağında yer alan ve direkt olarak sivillerin hedefte olduğu bir saldırıdır.
Bu saldırı, devletin Kürt illerinde giriştiği topyekûn saldırı politikasına karşı gerçekleştirilebilecek en sorumsuz yanıttır. Böyle bir “intikam”, ancak Kürt halkını daha fazla yalnızlaştıracak, devletin Kürt illerinde işlediği suçlara “toplumsal” bir destek yaratacak ve bölgede gerçekleşen suçlara karşı sesini yükselten siyasal alanın tamamen dilsizleşmesine neden olacaktır. Katliamın ertesinde Barış için Akademisyenler’den üç kişinin tutuklanması ve avukatların gözaltına alınması bunun göstergesidir. Kaldı ki, Ankara’da öldürülen insanlar en az Cizre’de öldürülenler kadar sivil ve masumdur. Ahlaksızlığın iktidarı olarak anılabilecek bu iktidara karşı bir siyasal ahlakta ısrar etmek, geleceğe dair söz söyleyebilmenin asgari koşuludur.
Kızılay’ı hedef seçmek, Türkiye halklarının tümüyle sinmesine ve kendi alanlarına çekilmesine yol açmak demektir. 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamı’nın sonrasında Türkiye solunun sokağa çıkamaz hale gelmesi, hem AKP’nin güvenlikçi siyasetini güçlendirmesinin, hem de insanların sinmesinin bir sonucudur. AKP muhaliflerinin sokaklardan çekilmesi, geri kalanların ise güvenlik talebiyle daha baskıcı yöntemlere rıza göstermesi, başkanlık yolunda ilerleyen Erdoğan’ın arzuladığı en elverişli ortamı yaratacaktır. Siyaset yapmanın tek biçimi silah olduğunda, sadece silahlı olanlar konuşabilecek ve askeri olarak güçlü olan kazanacaktır. Gezi İsyanı’nda sokakta yenilen AKP’nin siyaseti sandığa, 7 Haziran’da sandıkta geriletildiğinde ise silaha sıkıştırması ve bu süreçten kazanan taraf olarak çıkması akıldan çıkarılmamalıdır.
HDP, 7 Haziran seçimlerinde, sadece kendisinden beklenenin üzerinde bir oy aldığı için değil, solun büyük bir bölümünün desteğini kazandığı, yıllar sonra geniş bir birlikteliği bir kampanya etrafında toplayabildiği için de başarılı olmuştu. Bu başarıya hayırhah bakmayan ve geleneksel olarak Kürt Hareketi’nden uzak duran çevreler, 13 Mart saldırısının ardından fırsatçı bir şekilde “HDP solu”nun bittiğini yazmakta, solu acilen HDP’den kopmaya, Kürt Hareketi’yle arasına kalın çizgiler çizmeye çağırmaktadır. “Bu vebalin altından kalkılamaz” diye yazanlar, birbirinden tamamen farklı ortamlar olan 7 Haziran öncesi ile bu saldırının olduğu savaş ortamını eşitleyerek, “HDP’ye oy verenler bu olanlardan memnun mu?” diye soran Türk milliyetçileriyle retorik olarak aynı safa düşmektedir.
HDP’nin AKP’ye karşı önemli bir güç olarak siyaset sahnesini kapladığı dönemde yapılan eleştirilerin, bu katliamla desteklenmeye çalışılması, “bakın biz haklı çıktık” denmesi fırsatçılıktan başka bir şey değildir. Bağlam ve konjonktür tamamıyla değişmiş, savaş ortamı HDP’yi de dilsizleştirmiştir. Ayrıca, siyasetin ortadan kalktığı, HDP’nin bir proje olarak bittiğinin ilan edildiği bir dönemde, “tezlerimiz doğrulandı” diye ortalığa çıkanların siyaset yapabileceklerini düşünmesi trajiktir. Siyasetin etkisizleştiği yerde her siyaset sesini duyuramaz olacaktır.
Erdoğan’ın “Ya bizdensiniz ya teröristlerden” sözü önümüzdeki dönemde yaşayacaklarımızı özetler niteliktedir. AKP (savaş) hükümeti, “terörle mücadele” bahanesiyle bütün devlet olanaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanacak, kendisine engel olarak gördüğü her kesimi terörist ilan edecek, yargı ve kolluk güçleriyle bir olağanüstü hal rejimini hayata geçirecektir. 7 Haziran yenilgisinin üstesinden bombalı saldırılarla gelen yeni rejim, ölüm ve kaosun beslediği bir siyasetin işe yaradığına ikna olmuştur. Böyle bir ortamda siyaset alanının ortadan kaldırılması AKP’yi güçlendiren, bütün muhalefeti saha dışı bırakan bir gelişme olacaktır. Sosyalistler olarak siyaset alanını terk etmemeli, işçi sınıfının bağımsız siyasetini inşa etme hedefinden vazgeçmemeli, iktidarın Türk ve Kürt halklarını birbirine kırdırma planlarına engel olmalı ve barış şiarıyla savaş politikalarını boşa düşürmek için mücadele etmeliyiz.
Sosyalist Demokrasi için Yeniyol