Dördüncü Enternasyonal –
 

Bu bildiri, 1 Mart 2016 tarihinde Amsterdam’da düzenlenen Dördüncü Enternasyonal Uluslararası Komite toplantısında oybirliği ile kabul edilmiştir.

 

Geçen yıl açlık ve bombalardan kaçan bir milyon kişi çoğunlukla Akdeniz ve Balkanlar üzerinden Avrupa sınırlarına geldi. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’ya en büyük mülteci akını olmasının yanı sıra son dönemlerde dünya çapındaki en kitlesel yerinden edilme ve sığınma arama durumu. Sığınmacıların yarısı, beş yıllık çatışmanın sonunda 250.000 ölümün meydana geldiği, beş milyon insanın sığınmacı durumuna düştüğü ve nüfusun yarısının ülke içinde yerinden edildiği Suriye’den. Diğerleri Afganistan, Irak ve diğer Asya ve Afrika ülkelerinden. Bu insanların içinde özellikle kadınlar baskıya ve şiddete daha çok maruz kalmakta.
 
Siyasi otoriteler ve hegemonik medya güncel mülteci krizini, nereden çıktığı belli olmayan ve bir anda başlamış bir insan akını olarak gösteriyor. Sanki görünürde bir nedeni olmayan meteorolojik bir fenomenmiş gibi sığınma arayan insanlar bir tehdit veya kurban olarak resmedilmekte ve şiddetle sınırlama ve ilk yardım dışında başka bir çözüm yolu görülmemektedir.  Her iki çözüm durumunda da mülteciler,  hakları, arzuları ve talepleri olan özneler olarak statülerini kaybetmekte ve idare edilecek nesneler haline gelmektedir. Bu, yalnızca indirgemeci değil aynı zamanda konuyla ilgili bazı aktörlerin çıkarlarına hizmet eden bir yaklaşımdır.

 
1- Hakların Küresel Krizi: Resmi hikâyenin aksine, güncel göç akınları sadece veya esas olarak bir insani kriz değil aynı zamanda haklara ilişkin bir krizdir. Dolayısıyla siyasi bir krizdir. Somut nedenleri ve sorumluları olan, dünyadaki ve kapitalist sistemdeki daha büyük krizlerin bir parçasıdır. Hakların krizi üç ayaklıdır:

 
1) Göçü tetikleyen menşe ülkelerde temel hakların sistematik ihlalini içerir;
 
2) Minimalist yaklaşımlar ve üst üste kesintilerden kaynaklı uluslararası sığınma sistemindeki bir krizdir;
 
3) Hem geçiş hem hedef ülkeleriyle ilgili olarak göç politikalarının bir krizidir.

 
2- Yerel Terör ve Emperyalist Müdahale: Yerinden edilmeleri tetikleyen iç faktörlerin (Suriye örneğinde Esad rejiminin soykırımcı baskıları ve Daeş totaliteryanizmi) ötesinde, emperyalist müdahaleler ve yabancı hükümetlerin, uluslararası kurumların ve ulusaşırı şirketlerin askeri ve ekonomik çıkarları menşe ülkelerin istikrarsızlığından sorumludur. Kaynakların yağmalanması ve serbest ticaret anlaşmalarının jeostratejik çıkarları açlık, yoksulluk, savaş ve toplu göçler yaratmaktadır. AB ve üye ülkelerin müdahaleleri şimdi kendilerine sığınmacılar şeklinde geri dönmektedir. Türkiye’de Erdoğan ve Suriye’de Esad mültecileri paraya tahvil etmekte ve diğer güçlerle pazarlıklarında bir baskı malzemesi olarak kullanmaktadırlar. Bu esnada insanlar yerel ve bölgesel jeopolitik çatışmalar arasında sıkıştırılmaktadır.

 
3- Avrupa’nın Dayanılmaz Sorumsuzluğu: Özel bankaları kurtarmak ve neoliberal kemer sıkma politikalardan sapanları cezalandırmak için acele planları hayata geçiren aynı Avrupa Birliği bu soruna boş açıklamalar, kurumsal pasiflik ve Avrupa Kalesini yeniden güçlendirerek karşılık vermektedir. Aynı zamanda Avrupa ülkeleri problemi paçayı kurtarılacak bir durum olarak ele almakta ve göçmen ve sığınmacı karşıtı yasalar yapmaktalar. 2017 sonuna kadar yerleştirilmesi taahhüt edilen 160.000 insandan ancak 400’ü çeşitli AB ülkelerine yerleştirilmiştir.  Bu rakama ulaşılsa bile, gerçek ihtiyaçların (2015’te bir milyon kişi geldi ve 2016’da gelen insan sayısının daha da artacağı öngörülüyor) ve Avrupa Birliği’ne nazaran daha düşük nüfusa ve ekonomik kaynaklara sahip Libya, Ürdün, Irak, Mısır ve Türkiye’ye giden 4.5 milyon insanın yanında bu devede kulak kalmaktadır.

 
4- Avrupa Kalesine ve Her Türlü Yabancı Düşmanlığına Hayır: En temel haklardan mahrum bırakılmış sığınmacılara karşı Avrupa’nın cevabı duvarlar örmek, sistematik olarak sınır dışı etmek ve toplama kamplarına hapsetmek olmaktadır. Bu önlemler, aynı zamanda, sınır idaresinde yeni niş pazarlar bulan özel şirketler için büyük bir kar kapısı açmaktadır. Temel haklarda kesinti yapmak, göçmenlerin giderek artan bir şekilde damgalamak (bazen feminist söylemler kullanarak) ve göçmenler arasında “bazı haklara sahip mülteciler” ve “illegal göçmenler” diye bir ayrım yaratmak, ırkçı düşmanlığı cesaretlendiren ve arttıran kurumsal yabancı düşmanlığını inşa etme stratejisidir. Irkçılık, ulusal kimlik ve sınırları kapatmak bugün Avrupa’nın kapısını yeniden çalan eski fantezilerdir. Radikal sağın yükselişini durdurma ve korku ve nefret üzerindeki tekelini ellerine alma niyetlerinde partiler ve kurumlar bütün Avrupa için benzer baskıcı politikaları uygulamaktalar. Ve sözüm ona terörizm karşıtı politikalarla birlikte mülteci krizi bütün işçi sınıfının haklarına ve özgürlüklerine saldırmanın bahanesi olmaktadır.

 
5- Mülteci veya Göçmen, hiçbir insan illegal değildir: Bazı göçmenlere politik sığınma talep etme ve alma hakkı veren yasa ve uluslararası sözleşmelerin koruması göçmenlerin gelişini ve haklarına saygı gösterilmesini savunmanın esas argümanı olamaz. Uluslararası normların liberal standartları sığınma talep etmek için sınırlı sebep sunar (toplumsal, ekonomik ve iklimle ilgili nedenleri kapsamaz) ve aynı zamanda “resmi olarak tanınan” siyasi çatışmaları sınırlandırır. Açlık, sefalet ve kaynak yetersizlikleri bombalar kadar veya daha fazla insanı ölümüne neden olur. Ulusaşırı sermayenin ekonomik savaşları her yıl milyonlarca insanı yerinden etmektedir. Ekonomik ve iklim mültecileri de sığınma elde etmeye hakkı olan kategoriler ve göçmek herhangi bir politik veya ekonomik nedenden bağımsız bir hak olarak tanınmalıdır.

 
6- Enternasyonal bir Çözüm: Terörün, iklim değişikliğinin ve küresel kapitalizmin sonuçlarından ve etkilerinden kaçan halkların uluslararası dayanışmasının yerine geçebilecek bağlayıcı herhangi bir uluslararası sözleşme yoktur. İnsanlığın onur ve yaşamı herhangi bir bireysel kardan, seçim hesabından ve yasadan daha değerlidir.
 
Bu nedenle, Uluslararası Komite 27 Şubat-2 Mart 2016 tarihlerinde düzenlediği toplantıda, sınırları yıkmak için mültecilerin ve göçmenlerin mücadelesini ve özörgütlenmelerini desteklemek ve onlarla dayanışmak için toplumsal seferberlik yaratmak adına aşağıdaki politik amaçları önüne koymuştur:

 
a) Emperyalizme ve savaşa karşı hareketleri ve sokak eylemlerini yükselterek zorunlu ve kitlesel yerinden edilmelerin nedenlerini ifşa etmek;
 
b) Dayanışmaya ve yasakçı göçmen politikalarına karşı politik alternatifler geliştirmeye yönelik bütün gösterilere destek vermek ve katılmak;
 
c) Sınırların militarizasyonu gibi baskıcı politikalar yerine göçmenler için daha fazla kaynak ayrılmasını talep etmek;
 
d) SIS, CRATE, Rabit, FAST TRACK, ICONet, VIS, EURODAC ve EUROSUR başta olmak üzere göçmenleri sıkıştırmaya yönelik mekanizmalara son verilmesini talep etmek;
 
e) Dublin III’ün yürürlükten kaldırılmasını, Cenevre Sözleşmesi’nin zamana ve koşullara daha uygun hale getirilmesine yönelik olarak gözden geçirilmesini talep etmek;
 
f) Frontex’in sonlandırılmasını ve kurtarma ve insani yardım gücünün oluşturulmasını savunmak;
 
g) Özel koridorların açılmasını ve sınırdaki sıcak noktalarda ve geçiş ülkelerinde mahsur kalmış mülteciler için özel giriş vizesi verilmesini talep etmek;
 
h) AB’in göçmen akışlarında kurumsal engellerle başa çıkabilmek için üye ülkeler arasında ikili işbirliği mekanizmaları yaratılmasını talep etmek;
 
i) Bütün belgesiz sığınmacıların düzenlileştirilmesini ve Aile Birleşimi Kanunu’nun yürürlükten kaldırılmasını talep etmek;
 
j) Irkçılık ve faşizm karşıtı mücadeleyi bütün politik eylemlere entegre etmek;
 
k) Aşırı sağa karşı siyasi, ideolojik ve kültürel mücadeleyi merkezi bir öncelik haline getirmek. Muhafazakârlık karşıtı kültürel hegemonya gündemleri ve kamusal alanı yeniden almaya yönelik ırkçılık mağdurlarıyla ortak eylemleri ve girişimleri hayata geçirmeye çalışan kültürlerarası müdahaleler yoluyla aşırı sağın yükselişine karşı gelmek;
 
l) Yurttaşlığı gerçek kılabilmek için göçmenlerin bütün seçimlerde oy hakkı için mücadele etmek. Demokrasi bütün kadınlar ve erkekler katıldığında ve temsil edildiğinde tamamlanmış olabilir;
 
m) Yalnızca doğum yerine dayanarak vatandaşlık verilmesini ve kana dayalı vatandaşlığın kaldırılmasını savunmak;
 
n) Sadece göçmen statülerinden dolayı gözaltına alınanların insan haklarına ve onurlarına saygı için Avrupa ve periferisinde sınır dışı etmeye son verilmesini ve gözaltı merkezlerinin kapatılmasını talep etmek;
 
o) Geri Dönüş ve Aile Birleşimi Yasalarının iptali ve işgücü ve “ırk” direktiflerinin değiştirilmesi için mücadele etmek;
 
p) Genel olarak toplumun özel olarak da akademinin dönüşümüne tartışma ve eleştirel düşünce yoluyla katkıda bulunmak, sömürge sonrası çalışmalar yoluyla bilgi üretimini ve uzmanlığı “sömürgecilikten” kurtarmak, başta Romanfobi, Afrofobi ve İslamofobi olmak üzere ırkçılığın semantik formları üzerine çalışmak ve düşünmek;
 
q) Kültürel çeşitliliği yansıtacak ve kültürlerarasılığı ve okullardaki ve akademideki çalışmalara katkılarını desteklemek için okul müfredatında ve kitaplarında reform talep etmek;
 
r) Sonuç olarak, yalnızca dilin ve kültürün korunması için değil okul ortamlarında farklılıkların etkileşimi ve sosyalleşmesi için de anadilde eğitimi talep etmek.
 

Bu talepler, göçmen ve mültecilerin öz örgütlenmelerine, hakların iyileştirilmesine merkezi bir yer vermeli ve çeşitli Avrupa ülkelerinde görüldüğü üzere göçmen ve mültecilerle dayanışma hareketleriyle desteklenmelidir. .
 
Mal ve sermaye için duvarlar kaldırılırken insanlar söz konusu olduğunda daha yüksek duvarlar örülmektedir. Piyasa köktenciliği ve milliyetçi zenofobi Avrupa Kalesini güçlendirmek için el ele gitmekte, hakların kitlesel imhası ve ırkçı nefret için önemli bir zemin oluşturmaktadır.  Fakat bunun karşısında, aşağıdakilerle direniş ve dayanışma devam etmekte; bir kez daha ancak insanların birbirlerini kurtarabileceğini ve başka bir Avrupa’nın mümkün olduğunu göstermektedir.

 

(Bu yazı Yeniyol’un Mart-Nisan 2016 tarihli 18. sayısında yayınlanmıştır)