Bugün Nelson Mandela’ya hem ulusal hem de uluslararası ölçekte herkes saygılarını sunuyor. 27 yılını hapishanede geçiren ve Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı zaferle sonuçlanan bir mücadele yürütmüş, 1990 yılında serbest kalmış Mandela için timsah gözyaşlarıyla gerçekten içten olan gözyaşları birbirine karışarak sel olup aktı. Cenazeye pek mühim ikililer katılacak, Hollande-Sarkozy, Obama-Bush gibi. Front National’den (Fransa’nın ırkçı partisi ç.n.) Philippot’nun duyduğu üzüntüden değilse de timsah gözyaşlarından bahsetmek gerek.

Fransa, Soweto isyanlarından bir yıl, Birleşmiş Milletler’in apartheid rejimi uygulayan bu ülkeye silah ve petrol satışını yasaklamasından 14 yıl sonraya kadar, 1977 yılına dek Güney Afrika’ya silah satmaya devam etti. Bu ülkenin Fransa’ya her yıl binlerce ton uranyum tedarik ettiğini de belirtmek gerek. Dolayısıyla, bu politikanın vakti zamanında Mandela’nın örgütünü “terörist” veya “komünist” diye damgalamaktan çekinmeyen De Gaulcü parlamenterlerce sürekli  olarak başkanlığı yürütülen parlamentodaki “Fransa-Güney Afrika Dostluğu” tarafından neden savunulduğu bir anda açıklık kazanıyor…

Bu durumu Chirac 1984 yılında özetlememiş miydi? Şöyle demişti: “Petrol güzergâhını elinde tutan, mineral zenginliğine sahip ve yıkıcı hareketlerin yayılmasına karşı koyan Güney Afrika daha fazla saygıyı hak ediyor.”

Güney Afrika rejiminde sağ ile solun bir kısmının suç ortaklığından bahsetmeye gerek var mı? Fransız Komünist Partisi ve sol katolik hareketler haricinde boykot kampanyasına kim katıldı?

Mandela, apartheid karşıtı örnek bir militan, her tür saygıyı hak eden yürekli bir militandı. Bağışlamayı da bilen bu adam buna karşın bir pasifist değildi ve 1961 yılında ANC’nin silahlı kanadı olan “Halkın Mızrağı”nı kurmaktan da çekinmemişti. Ancak Mandela, apartheid rejim sonrasında kapitalizmden kurtulmayı hedefleyen bir devrimci olarak da asla anılmadı. İşte bugün Mandela’nın cenazesi etrafında gerçekleşen büyük buluşmanın ikiyüzlülüğünü açıklayan da budur.

Apartheid rejiminin ardından gelen ve halen işbaşında olan ANC-PC ve Cosatu koalisyonu şu anda bir sınıf apartheidi uygulamakta: Genç siyahlar arasında işsizlik %55, halkın %52’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor, %26’sı ise yeterli ölçüde beslenemiyor. Toprakların %30’unun dağıtılacağı vaadine karşın şu ana kadar bu oran %5’te kaldı. ANC ile birlikte yozlaşma, işsizlik, AIDS, yoksulluk ve hatta en son Marikana’da katledilen madencilere yapılanlarla da görülebileceği gibi, baskı hüküm sürüyor.

Güney Afrika halkının, yürekli bir militanın arkasından ağlayanların, apartheide karşı olan mücadeleyi bugün halkı köleleştiren beyaz ve siyah burjuvaziye karşı antikapitalist bir mücadele ile sürdürmek isteyenlerin tarafındayız. Bu nedenle de, ulusal birliklerin hiçbirinin içine girmiyoruz.

Mandela’nın eşitlik mücadelesini sürdürme şeklimiz işte budur.

 

Alain KrivineNPA (Nouveau Parti anticapitaliste)