Solidarity*’nin ABD Başkanlık seçimlerine ilişkin açıklaması.

 

ABD ve dünya genelindeki milyonlarca insan gibi sabah Donald Trump’ın Başkan seçilmesi haberinin yarattığı korku ile uyandık. Demokrat Parti ve Hillary Clinton hakkında ne düşünüyor olursak olalım, hiçbirimiz seçmenlerin büyük kısmının Trump’a oy vermiş olabileceğine inanmak istemedik. Dünya genelinde gözlenen popülist sağın yükselişinin bir parçası olan Trump’ın zaferi, İngiltere’deki referandumdan Brexit lehine çıkan beklenmedik kararın ardından geldi ve aynı Brexit gibi Trump’ın zaferi de Avrupa’da Marine Le Pen gibi sağ kanadın milliyetçi liderleri tarafından kutlandı.
 
Hiç şüphe yok ki bu seçim sonucu kısmen ‘beyazların üstünlüğü’nün bir ifadesidir. Ama dahası var: birçok yorumcunun zaten işaret ettiği gibi seçimlerin kıran kırana geçtiği ve Clinton’ın seçimi kaybetmesine mal olan Kuzey Doğu eyaletlerinde Obama, 2008 ve 2012 yıllarındaki seçimlerde beyaz seçmenlerden Clinton’ın 2016’da aldığından çok daha fazla oy almıştı. Bu da seçim sonuçlarının sadece beyaz seçmenlerin ırkçılığından kaynaklandığı tezini zayıflatıyor. Gerçek şu ki, hakim sınıfın neoliberal politikaları on yıllardır ülke ve dünya genelinde işçilerin hayatlarını ve çevrelerini yok ediyor. Hillary Clinton da haklı olarak birçokları tarafından bu hakim sınıf kurumunun tecessümü olarak görüldü. Birçok beyaz için bu gücenme hali ırkçı ve yabancı düşmanı bir öfke halini aldı. Lakin bu durumun nedenleri çok daha derin ve bu ırkçı tepkiyi yenmek için solun meşru bir şekilde bunları ele alması gerekiyor.

Feci bir biçimde, Cumhuriyetçi Partideki yerleşik düzen partninin kontrolünü Donald Trump’ın sağcı popülizmine kaybettiği ölçüde Demokratlar neoliberal merkeze daha fazla odaklandı. Demokrat Parti yönetimi, karşılaştırmalı her ankette Clinton’ın Trump karşısındaki performansından daha iyisini sunan ve Trump’ın beslendiği ekonomik güvencesizlik konularının birçoğuna değinen halkçı aday Bernie Sanders’ın aday olmasını engellemek için elindeki tüm araçları kullandı. Aslında kimsenin içine sinmeyen bir adayın yolunu demokratik olmayan bir şekilde açan Demokrat Parti, beyaz olmayanların ve solun oyunu cepte görerek muhafazakar seçmenleri elde etmeyi umdu ve kampanyasını sağa kaydırdı. Hatta Trump’ın ön seçimlerden zaferle çıkmasını desteklediğine dair bazı deliller ortaya çıktı. Demokrat Parti yönetimi, Demokratların ırkçı yönelim taşımayan muhafazakar oyları elde ederek genel seçimlerde zafere daha kolay bir biçimde ulaşacağını sanıyordu.
 
Bununla birlikte, Demokrat Partinin sol kanadı karşısındaki en görünür alternatif olan Yeşiller Partisi, Başkanlık yarışında %1’in altında oy aldı. Bu sonuç, hedef olarak %5 oy almayı bekleyen Yeşiller’i bir sol parti olarak inşa etmek isteyenleri hüsrana uğrattı. Dahası bu sonuç, hem oy vermek için evlerinden çıkmayan ya da daha kötüsü Trump’a oy verme kervanına katılan bağımsız sayısı, hem de Demokrat oyları ile karşılaştırıldığında tam bir hezimet.
 
Basitçe söylemek gerekirse, ABD siyasetinin sol kanadında boşluk var. Hiçbir aklı başında analiz, Demokrat Parti’nin başkanlık kanadının, kendine beşeri çehre edinmiş hesaplı bir neoliberalizmden daha fazlasını temsil ettiğini iddia edemez. Tüm toplum kesimlerinde ve siyasi tayfın tüm taraflarında, toplumda kitlesel memnuniyetsizlik yaratanın tam olarak bu politikalar olduğu ortada. ‘Aynısından bir tane daha’yı desteklemek ve çözüm olarak beklentileri azaltmak aslında hiçbir çözüm önermemekle aynı şey.  Bunun yanında, herhangi bir sol alternatifin olmayışı da bu memnuniyetsizliğin, en azından seçimlerde, sağa kanalize olmasını garantiledi.
 
Trump’ın temsil ettiği, aşırı sağın ‘beyazların üstünlüğü’ ve milliyetçilik gündemini yenmemiz gerek. Yaşamlarımız kelimenin tam anlamıyla buna bağlı. Sağı yenmenin tek yolu da solu inşa etmektir. Bu mücadeleyi hakim sınıfın seçilmiş adayları ve onların neoliberal gündemlerine sırtımızı dayayıp daha büyük birlikler inşa ederek kazanamayız. Bu seçimlerde daha kötüsünden korkan yeterli sayıda insan Clinton’a zafer getirseydi de, 2020 yılında Clinton gibi biri zafer kazansa da, aslında tüm bunlar sağ güçlenmeye devam ederken sorunu ertelemekten başka bir anlama gelmezdi. Böylesi bir anlayış, kazanmak ve daha iyi bir dünya inşa etmek için ihtiyacımız olan gücü bize vermeyecektir.
 
Bu gücü elde etmek için örgütlenmemiz gerekiyor. Sola, seçime endeksli siyasete anlamlı olarak müdahale etmenin araçlarını sağlamak için, yerel düzeyden başlayarak gerçek bağımsız bir siyasi güç inşa etmemiz gerekli. Seçimlerde, Kaliforniya’nın Richmond kenti yönetiminde salt çoğunluğu elde etmesini sağlayan üç yerel yarışı kazanan Richmond Progressive Alliance, böyle bir seçmen tabanı gücünün neler yapabileceğinin iyi bir örneği. Massachusetts eyaletinde özel okulların sayısının artırılmasını destekleyen ve büyük mali destek bulan oylamanın yenilgiyle sonuçlanması da, neoliberal özelleştirme gündemi karşısında örgütlenirsek neler yapabileceğimizin bir diğer cesaret verici örneği.
 
Siyah Canlar da Vardır (Black Lives Matter) hareketini, Dakota petrol boru hattı karşısında Standing Rock Sioux ile dayanışarak mücadele etme çabalarını, göçmen hakları gruplarını ve Trump’ın söylemine ve aşırı sağcı destekçilerinin şiddetine en açık insanlara güç kazandıracak diğer örgütleri desteklememiz ve inşa etmemiz gerekiyor. Yeni bir işçi sınıfı örgütü kurmamız elzem. Bu, tabandan idare edilen sosyal adalet sendikacılığı olabileceği gibi, sınıf dayanışması yoluyla ve beyaz işçi sınıfı üzerindeki ırkçı sağ söylemleri kırarak işçileri birleştirecek yeni ve yenilikçi örgüt biçimleri ile de olabilir.
 
Şu anda başımıza neyin geleceğinden korkan bizler, arkadaşlarımız, ailemiz ve yoldaşlarımızla duygusal ve fiziksel selametimiz için bir arada olmalıyız. Ancak, mücadele edip kazanabilecek canlı bir anti-kapitalist solu yeniden inşa etmek için yarını bekleyecek lüksümüz yok. Bugünlerde ağızlarda dolaşan şu sözcüklere tüm kalbimizle katılıyoruz: Yas tutma, örgütlen.

 

*Solidarity: Sosyalist, feminist, ırkçılık karşıtı dergi.