Jaisal Noor: Mısır’ın demokratik yolla seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin Mısır Ordusu tarafından iktidardan uzaklaştırılması haberine tepkinizi öğrenebilir miyiz?
Gilbert Achcar: Evet. Burada bir bakıma Şubat 2011’de cereyan eden senaryonun bir tekrarı söz konusu. Aslında her iki durumda da karşımızda muazzam bir seferberlik hareketi bağlamında gerçekleşen bir darbe, bir askeri darbe var. Sadece oyuncular ya da darbe sırasında iktidarda bulunanlar farklı. Keza kalabalığın bileşimi ve kitle seferberliği de farklı.
Bildiğiniz gibi, Ocak 2011’de, Ocak-Şubat 2011’de karşımızda içinde Mübarek rejimine muhalif tüm renkleri barındıran o muazzam protesto hareketi, o büyük ayaklanma vardı. Bu hareket yalnızca liberalleri, sol hareketleri değil, aynı zamanda Müslüman Kardeşleri de kapsamaktaydı.
İhvan o dönemdeki seferberliğin önemli bir bileşenini oluşturmaktaydı. O büyük kitle seferberliği içerisinde ordudan aynı tipte beklentiler, ordunun halkın yanında olduğu, halkın çıkarlarını temsil edebileceği fikri mevcuttu. Zaten aslına bakarsanız, Mübarek’in devrilmesinden yalnızca üç gün önce 8 Şubat 2011’de Real News Network’in benimle gerçekleştirmiş olduğu bir söyleşide ordu konusundaki, askerler konusundaki bu tür yanılsamalara karşı uyarıda bulunmaktaydım.
Şu anda tanık olduğumuz şey deyim yerindeyse tam da bir müzikli sandalye oyunu sonrasına benziyor. Müslüman Kardeşler iktidarda ve eski rejim taraftarları, Mübarek rejimi taraftarları, solla, Müslüman Kardeşlere karşı halk muhalefeti ile birlikte liberallerin yanında sokaktalar. Bir bakıma senaryonun şüphesiz temel bir farkla, yani iktidardaki siyasi gücün doğası farkıyla tekrarı söz konusu.
Her iki durumda da muazzam bir seferberlikle karşı karşıyayız: Ve bu ayaklanma kesinlikle büyüleyici. Bu gerçekten de, seçimler her Müslüman Kardeşler benzeri güçleri iktidara taşıdığında ortaya çıkan tüm karamsar yorumları reddeden benim gibi kişilerin beklentileri de dâhil beklentilerin ötesinde bir şey. Bahar yok efendim [İslamcı] sonbahara ya da [köktendinci] kışa dönüşmüş diyen bir sürü yorum vardı; birçokları bu olaylarda, salt bölgedeki ayaklanmaların tamamını küçümsemek için bir bahane değilse de bir sebep bulmuşlardı. Ama uzun sürecek bir devrimci sürecin sadece başlangıcında olduğumuzu vurgulayan benim gibi başkaları da vardı. Hatta ben aslında Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesinden oldukça memnun olduğumu, çünkü bunun İhvan’ın kendisini teşhir etmesinin ve böylelikle insanların kafalarını “çözüm İslam” gibi demagojik sloganlarla bulandırma yeteneklerini kaybetmelerinin en iyi yolu olduğunu açıklamıştım.
Bize Mısır’daki ayaklanmada yer alan değişik çıkarlardan, ayrıca bunların hizmet ettikleri siyasi menfaatlerden bahsedebilir misiniz?
Daha önce değindiğim gibi, karşımızda siyasal bakımdan çok heterojen bir kalabalık var. Sokaklardaki insanlarla yapılan birkaç röportajı televizyonda duydum. Kahvelerde ya da buna benzer yerlerde Mübarek’i Mursi’ye tercih ettiğini söyleyen çok sayıda insan var. Dolayısıyla, elbette çok sayıda eski rejim taraftarı, iktidardaki büyük becerisizlikleri nedeniyle Müslüman Kardeşlere karşı olan, nasıl söylesek, daha ziyade muhafazakâr bir kitleyi temsil eden çok sayıda kişi var. Müslüman Kardeşler olabilecek en aptal tarzda sefil bir tutum sergilediler ve böylece herkesi kendilerine düşman etmeyi başardılar.
Demek ki eski rejim taraftarları mevcut. Ancak bunun yanında muazzam kitlelerin bu seferberliği içinde, hükümet sabık rejimin sosyal ve ekonomik politikalarını sürdürmekten başka bir şey yapmadığından yaşam koşullarının bozulmasına karşı hiçbir önlem alınmadığını görüp sınıfsal durumları nedeniyle hareket eden insanlar da var. Ayrıca, siyasi sebeplerle Müslüman Kardeşlere karşıt olduğu halde, temelde kendisi de aynı tercihleri paylaştığından İhvan’ın sosyal ve ekonomik politikalarına karşı olmayan liberal muhalefete de rastlanıyor. Ardından bir de sol var. Dolayısıyla çok heterojen bir kalabalıktan bahsediyoruz. 2011’de tek ortak noktaları olan Mübarek’e muhalefet etrafında bir araya gelmiş çok farklı doğada güçler, çok heterojen güçler nasıl var olduysa, bugün de Mursi’ye muhalefette aynı fenomen karşımıza çıkıyor.
Elbette bu, sorunu hiçbir şekilde çözmeyecek. Ordunun ve ordunun iktidara getireceği herhangi birinin (zira ordu ikinci kez iktidar yapıcı konumunda bulunuyor) gerek sosyal ve ekonomik koşullarda gerekse Mısırlı emekçilerin yaşam koşullarında bir iyileşme sağlayacağına dair herhangi bir yanılsama bana göre tamamen temelsiz. Bu tür yanılsamalar sadece yanılsama, yanılsamadan başka bir şey değil.
Burada karşımızda iki kesim arasında bir çelişki var. Bir yanda ordunun iktidarı almasını kanun ve nizamın yeniden tesis edilmesini istedikleri için, Müslüman Kardeşlerin bunu yapmakta yetersiz kaldığına inandıkları için, ülkenin normale dönmesine – ki bu da aslında grev hareketinin durması, son iki yıldır yoğun biçimde gelişen bütün bu toplumsal hareketin durması demek – özlem duydukları için destekleyenler var. Yani karşımızda bir yandan bu tür insanlar var. Diğer yandan da Mursi’ye Mübarek’in sosyal politikalarını sürdürdüğü için isyan edenler var.
Dolayısıyla tam bir çelişki içindeyiz. Sorun şu ki marjinal gruplar haricinde kimse bunun pek farkında değil. Buradaki trajedi halk nezdinde gerçek bir inandırıcılığa ve olup bitene dair stratejik bir vizyona sahip bir sol gücün olmayışında yatıyor. Bunun eksikliği müthiş hissediliyor.
25 Ocak’ta [2011] başlamış olan bu devrimci sürecin nasıl geliştiğinden bahsettiniz. Yani devrimci hareketten ordunun vaat ettiği bir sonraki seçimlerde yönetime aday olabilecek hiçbir lider çıkmadığını mı söylüyorsunuz?
Şimdi aslında halkın toplumsal ve ilerici denebilecek özlemlerini birleştirici bir rol oynayabilecek bir sima ortaya çıkmıştı. Mısır’ı 1970’e kadar yöneten Nasır’a atıfla Nasırcı adaydan [Hamdeen Sabahi] bahsediyorum. Yani bu aday bir tür sol milliyetçiliği temsil ediyordu. 2012’de ilk turda [oyların %24,78’ini alan Muhammed Mursi ile %23,66’sını alan eski rejimin temsilcisi bir subay Ahmet Şefik’in ardından %20,72 oyla] üçüncü gelmişti. Bu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin büyük sürprizi olmuştu. Sabahi Mısır solunun geniş yelpazesi içinde gerçekten popüler olan tek sima.
Ancak sorun şu ki Sabahi bugün hâkim olan söylemi, yani ordu dostumuzdur, halkla birliktedir söylemini tamamen paylaşıyor. Dahası, liberallerle ve eski rejimin bir kalıntısı olan Amr Musa [2001-2011 yılları arasında Arap Ligi Genel Sekreteri, daha öncesinde 1991-2001 arasında Mısır Dışişleri Bakanı] gibi biriyle ittifak halinde. Yakın bir tarihte, hem de Silahlı Kuvvetler Yüksek Komitesi ülkeyi berbat biçimde idare ederken, Mursi iktidara gelmeden önce “kahrolsun askeri rejim” demenin halk hareketi açısından bir hata olduğunu iddia eden demeçler vermişti. Bu beyanatlar hiçbir şekilde güven vermiyor. Sabahi yine de – İslamcı yönde olsun, eski rejim doğrultusunda olsun – sağa doğru bir değişme değil, sola doğru bir değişme isteyen halk özlemleri açısından çekici yegâne şahsiyet olarak ortaya çıkmıştı.
Şimdi mesele, ordunun ilan etmiş olduğu, başkanlık seçimlerinin kısa süre içinde yapılmasını da içeren, programı uygulayıp uygulamayacağı – bu elbette bir belirsizlik içeriyor -, bu seçimlerde ne olacağı ve tam da bu adayın – çünkü sola nüfuz etme yeteneğinde olan tek aday Sabahi – bu seçimlerde kendisini nasıl konumlandıracağı, yani nasıl söylemler geliştireceği ve programının ne olacağı sorularında düğümleniyor. Eğer seçimler yapılırsa – burada da yine bir belirsizlik, bir eğer var – bunu gözlemleme imkânı bulacağız. Bu konuda bir şey söylemek için çok erken zira Müslüman Kardeşler şu an için darbeye karşı çıkıyor, adını darbe koyup ifşa ediyor. Zaten gerçekten de bir darbe söz konusu. Basitçe demokratik olarak seçilmiş bir hükümete karşı yapılmış bir darbe değil, demokratik yolla seçilmiş olsa da Mısır halkının geniş bir çoğunluğunu karşısına almayı başarmış bir hükümete karşı bir darbe olsa bile bu gerçek değişmiyor. Mursi’ye karşı seferberlikler daha önce hiç görülmemiş bir boyuta ulaşmıştı. Geçmişte bunun kesinlikle bir örneği yoktu.
Bütün bu olup bitenlerde ABD’nin rolü ne? ABD on yıllar boyunca iktidardaki askerlerle birlikte Mübarek’i desteklemekten pekâlâ hoşnuttu. Peki, bu durumda hangi rolü oynadı ve önümüzdeki dönemde ne rol oynayabilecektir?
Mısır’daki muhalefet hareketi, yani Mursi’ye karşı muhalefet Washington’un Mursi’yi desteklediğine kesinlikle inanıyordu. Gerçekten de Washington’un Mursi’ye desteğini gösteren çok sayıda işaret vardı: Askerlerin müdahalesine karşı uyarılar, anayasal yolun izlenmesi, şu anda mevcut anayasa kesinlikle tartışılır bir meşruiyete sahip olsa da bu anayasadan uzaklaşılmaması konusundaki ısrar… Bu muazzam hareket aslında bu anayasayı meşru kabul etmiyor, Müslüman Kardeşlerin dayattığı bir anayasa olarak görüyor. ABD’nin Kahire Büyükelçisi Mursi’ye karşı seferberliklerin başında, bu hareketlerin ülke ekonomisine zararlı olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Bu, Mursi’ye apaçık bir destek beyanı olarak görüldü. Yani bu desteğin çok sayıda işareti var.
Gerçeklikte Washington tam bir kafa karışıklığı içinde bulunuyor. Washington’un her şeye kadir olduğu, Arap âleminde olup biten her şeyde ipleri elinde bulundurduğu yolundaki özellikle İnternette oldukça yaygın komplo teorilerini destekleyenler meseleyi anlamaktan tamamen aciz. Washington’un, ABD’nin genel olarak bölgedeki etkisinin çok düşük bir düzeyde olduğunu söylemek istiyorum. Bu, Irak’taki yenilginin sonucu, zira burada ABD’nin emperyal projesinin büyük bir yenilgisi söz konusu. ABD’nin emperyal politikası açısından bu felaket ile Washington’un Mübarek gibi kritik önemdeki dostlarının devrilmesinin bu bileşimi gerçekleşti.
Washington bu yüzden Müslüman Kardeşlere oynamaya çalıştı. Gerçekten de Washington son dönemde, Arap Dünyasındaki ayaklanmanın başlamasından beri ya da hemen ertesinde Müslüman Kardeşlere oynamayı seçmişti. Gerçi eski ittifaklarını tazelemekteydiler, çünkü 1950’li, 60’lı,70’li yıllarda, aslında 1990-91’e kadar yakın bir teşrikimesaileri olmuştu. Müslüman Kardeşlerle sıkı işbirliği içindeydiler. Arap Dünyasındaki mevcut koşullarda – Aralık 2010, Ocak 2011’den beri yeni ve önemli gelişmeyi oluşturan – bütün bu kitle seferberlikleri karşısında gerçekten bir halk örgütlenmesiyle birlikte gerçek bir halk tabanına sahip olan müttefiklere ihtiyaç duyduklarını düşünerek bu işbirliğini yenilediler. Açıkça bu tanıma uyan ve Washington ile işbirliğine ve birlikte çalışmaya hazır olan güç, Müslüman Kardeşlerdi. Vakti zamanında yaptıkları buydu ve şimdi de bunu yapmaya devam ediyorlar.
Artık durum öyle bir noktaya vardı ki Washington da Müslüman Kardeşlerin başarısız olduğunu kabullenmek zorunda kaldı. Dolayısıyla Washington açısından dahi İhvan’a oynamak artık mümkün değil. Müslüman Kardeşler Mısır’da düzeni yeniden tesis etmekte başarısız oldu. Durumu denetim almayı başaramadılar. ABD’nin Mısır’daki en büyük müttefiki tabi ki ordu. Ordu Washington ile çok sıkı bağlara sahip. Ordu kısmen Washington tarafından finanse ediliyor [70’li yılların sonundan beri, yani İsrail ile imzalanan barış anlaşmasından bu yana Mısır ordusu yıllık bir finansal yardım alıyor ki bu yardım günümüzde yaklaşık 1,3 milyar dolar mertebesinde]. Alınan meblağlar bakımından İsrail’in hemen arkasından gelen Mısır’da ABD yardımının büyük bölümü orduya gidiyor. Şu andaki subay kuşağı ABD’de eğitim görmüş, askeri tatbikatlara katılmış vb. bir subay kuşağı. Dolayısıyla, ordu Washington’a güçlü biçimde bağlı ve Washington’un ordu karşıtı bir tavır alması elbette düşünülebilecek bir şey değil. Uzlaştırıcı bir tutum benimseyeceklerini sanıyorum. Önemli olan, ABD’nin durumu yönetir durumda olmaması. Bu yüzden, ABD’nin bu oyunun sahneye koyucusu olduğunu düşünen kim varsa, daha önce de söylediğim gibi, olup bitenlerden hiçbir şey anlamıyor.
Peki, Mısır’da bundan sonra ne olacağına dair öngörünüzü öğrenebilir miyiz? Muhammed el-Baradey bugün orduyla görüşen muhalefet mensuplarından biri. Galiba sendika yöneticileri orduyla görüşmedi. Bunun muhtemel sonuçlarından bahsedebilir misiniz? Son olarak, krizin Müslüman Kardeşler hükümetiyle çıkması nedeniyle, şayet bir seçim olacaksa, Müslüman Kardeşlerin bu seçimi kazanacağını düşünüyor musunuz?
Sorunuzun son bölümünden başlıyorum. Hayır, şu anda Müslüman Kardeşlerin seçimleri kazanmasını mümkün görmüyorum. Genel Kurmay Başkanı’nın [el-Sissi] konuşmasındaki beyanına göre yapılacak ilk seçim cumhurbaşkanlığı seçimi olacak. Bir önceki seçimde yaşananlara bakacak olursanız, Mursi ikinci turda, Mursi yandaşı olmaktan çok, Mübarek rejiminin devamı olarak görülen diğer aday eski asker Şefik karşıtı oylar sayesinde seçilmişti. Mursi o zaman bile ilk turda %25 civarında oy almıştı. Müslüman Kardeşlerin bu %25’i tekrar alacağından hiç emin değilim. Yani, hayır, ordunun Mursi’nin ya da bir benzerinin yeniden iktidara gelmesi için seçimlere gitmesini çok zor hayal etmem bir yana, bunun gerçekten mümkün olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla bu en azından çok düşük bir ihtimal.
Ne olacağına gelince; bu tam da Nasırcı aday meselesinden bahsederken kastettiğim şey. Acaba bu heterojen muhalefet cephesi seçimlerde tek bir adayla birlikte temsil edilecek mi? Eğer öyle olursa, bu aday Nasırcı aday değil, daha ziyade Baradey gibi biri, bir liberal olacak. Bu bir bakıma bir başka aşama, sona ermiş olmaktan uzak devrimci bir süreçte yeni bir aşamanın başlangıcı olacak. Bu süreç farklı sosyal ve ekonomik politikalarla işlerin temelden değişeceği bir duruma varıncaya dek istikrarsızlık içinde devam edecek, üstelik on yıllarca değilse bile yıllarca devam edecek. Buna ulaşmak için derin bir siyasal toplumsal değişmenin gerçekleşmesi gerekiyor. Böyle bir şey henüz ufukta görülebilir değil. Dolayısıyla bu konuda tahminde bulunmak için henüz çok erken.
Yine de ordunun keza Mübarek’i iktidardan uzaklaştırdığı bir önceki 11 Şubat 2011 darbesi sonrasında yapmış olduğunu tekrar etmeye kalkışmasının gerçekten ihtimal dışı olduğunu söyleyebiliriz. Bunu şimdi Mursi ile yapıyorlar. Ülkeyi ilk kez Mursi’nin seçilmesinden önce uzun süre [Şubat 2011- 2012 Haziran sonu arasında] yönettiler. Aynı şeyi yapmalarını pek mümkün görmüyorum çünkü bunun kendilerine zarar verdiğini ve aslında Mısır’da iktidarın bugün ateşten bir gömlek olduğunu anlamış durumdalar. Yani, aralarından hiç de yabana atılmayacak birini Müslüman Kardeşlerin oluşturduğu önümüzdeki bunca soruna göğüs germeyi kim ister ki. Ne olacağını yaşayıp göreceğiz. Müslüman Kardeşler salt çaresiz duruma düşüp basitçe teslim olacak olurlarsa, bunu büyük bir kırgınlıkla yapacaklar ve bunun ardından kim gelecek olursa olsun İslami çevrelerin büyük muhalefetiyle karşılaşacak.
Bir de bunun yanında müthiş kötü, çok kaygı verici bir ekonomik durum söz konusu; iflasın, büyük bir ekonomik facianın eşiğinde bir ülke var. Mursi’den tutun askerlere ve Baradey’e varıncaya kadar geniş güçler yelpazesi tarafından öne çıkarılan yegâne politika IMF’nin Mısır’da önayak olduğu aynı neoliberal tedbirler manzumesi.
IMF’nin ne kadar, gerçekten de uzun zamandan beri adlandırıldığı gibi uluslararası parasal köktencilik [International Monetary Fundamentalism] olduğu gerçekten inanılır gibi değil. Yani, bütün bu yaşananlardan sonra Mısır için hâlâ Mübarek zamanında uygulanıp ülkeyi, hiçbir şekilde ekonomik büyümenin olmadığı, çok düşük istihdam yaratan, muazzam bir işsizliğe, özellikle genç işsizliğine yol açan derin bir ekonomik krize sürüklemiş olan aynı ekonomi politikalarının ısrarla uygulanmasını savunacak raddede neoliberal perspektifinde köktenci bir kurum IMF. Hâlâ aynı ekonomi politikalarını tavsiye ediyor. Bildiğiniz üzere, IMF Mursi hükümetine ek tasarruf önlemlerinin uygulanması, akaryakıt ve diğer temel ihtiyaç maddeleri fiyatlarına uygulanan sübvansiyonlarda ilave kesintilere gitmesi için baskı yapmıştı. Bu tür politikaları tavsiye etmeye devam ediyor. Mursi bu önlemleri uygulamaya koymadı çünkü bunu yapacak halde değildi. Bunu yapmak için siyaseten yeterince güçlü değildi. Bunu bir kez yapmaya kalktığında öylesine güçlü bir itirazla karşılaştı ki ilan etmiş olduğu önlemleri Facebook sayfasında hemen iptal etmek zorunda kaldı. Gerçekten gülünç bir durumdu bu.
Dolayısıyla ateşten bir gömlekten bahsediyoruz. İşte bu yüzden, bir kez daha vurgulamakta yarar var, şu anda tanık olduğumuz şey hâlâ başlangıç evresinde olan uzun bir tarihin bir epizodundan başka bir şey değil. Önümüzdeki yıllarda Mısır’da ve Arap âleminin geri kalanında başka birçok gelişmeye tanık olacağız.
Jaisal Noor’un Baltimore’da [ABD] yayın yapan The Real News Network TV kanalında Gilbert Achcar ile 5 Temmuz 2013 tarihinde yaptığı bu söyleşi Osman S. Binatlı tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.
Mülakatın videoları:
1. Bölüm:http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=InDtQUv5IUA
2. Bölüm: http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=vFF3CDMxWic#at=56