Mehmet Efe Fırat –

“Bir arada yaşamı savunalım!” – LGBTİ Hareketi bu hayalde yirmi yıldır ısrarcı.

2013 Haziran’ı bir başlangıç tarihi olarak, Gezi Direnişi ile sembolleşti. “Üç-beş ağaç” meselesini aşan kitlesel başkaldırı siyasetin odağını ortak çıkardan, ortak kimliğe kaydıran liberal hegemonyanın hazan mevsiminin başlangıcı oldu. Halkın 12 Eylül’den beri süren sessizliğini bir anda bozarak, sokaklara, meydanlara dökülmesi tarihi bir tanışmaya da fırsat verdi. Mücadelesinde yirmi yılını aşan LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) Hareketi kitleler tarafından hiç olmadığı kadar benimsendi, karşılık buldu. Barikatlarda, biber gazı altında yükseltilen Gökkuşağı Bayrakları ve LGBTİ aktivistlerin direnişi, mücadelenin tarihinde önemli bir dönemeç olarak anılacak. Öyle ki, “Direniş” temalı 2013 İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşü rekor sayıda katılımla tarihe geçti bile; sol örgütlerden taraftar gruplarına, devrimci Müslümanlara “Gezi Ruhu” oradaydı…

 

Gezi sonrası süreçte yapılan siyasal ve kültürel hemen her faaliyette LGBTİ aktivistler kürsü aldılar; park forumları ve işgal evlerinde homofobi karşıtı etkinliklerle tanışma sürdü: Denebilir ki, toplumsal muhalefetin hemen her kesimi LGBTİ Hareketi’nin siyasal-toplumsal taleplerini anlama, dert edinme sürecine girdi. Nihayet yerel seçimlere gelindiğinde ise, pek çok sol ve sosyal demokrat partinin listelerinde LGBTİ adaylar yer aldı. LGBTİ’lerin kurumsal siyasete dahil oluşu siyasal ve toplumsal alanın “demokratikleştiği” yanılgısına düşürmesin kimseyi. Aksine, AKP’nin neoliberal ve otoriter taarruzu öylesine fütursuzlaşma sinyalleri veriyor ki, “Yoksa en kötü günlerimiz bunlar değil mi?” diye sormadan edemiyor insan… Hayat tarzı ve kimlik politikaları, AKP’nin lehine toplumsal kutuplaşmayı ve nefreti büyütürken, haliyle hayat memat meselesi bir birleşik muhalefet imkânı ufukta beliriyor. Gezi sonrası kazanılan kolektif özgüvenden ayrı düşünülmemesi gereken haklı bir gurur içinde LGBTİ aktivistler. Oysa rehavete kapılmadan, teslim olmadan siyasal temsiliyete kalkışmakta yarar var. LGBTİ aktivistler de, siyasetsiz bir siyaset pratiğinin hâkimiyetinden azade değiller. Hâl böyle olunca bir takım tartışmaları toplumsal muhalefetle araya mesafe koymadan hep birlikte yapmakta fayda var. Siyasal ve toplumsal alanda birleşik muhalefete ne kadar ihtiyaç varsa, LGBTİ toplumunun da buna o kadar ihtiyacı var. Başarısız ruh çağırma seanslarına dönen “Gezi Ruhu ile” diye başlayan ittifak, koalisyon, parti gibi denemelerden farklı olarak, neoliberal ve otoriter AKP rejimine karşı eşit, özgür ve demokratik bir toplum hayalini diri tutacak ve vicdanları seferber edecek bir birleşme olmalı bu.

 

“Bir arada yaşamı savunalım!” – LGBTİ Hareketi bu hayalde yirmi yıldır ısrarcı. Çünkü mevcut düzende kendilerine reva görüleni kabul etmiyorlar. Yanlış olmadıklarını bilerek, yalnız olmamak için mücadele ederek hep birlikte özgürleşmekte ısrarcılar. Ne hastalık, ne de sapkınlık; ne suç, ne de günah! Bu yüzden çok renkli, çok kültürlü, çok özgürlükçü anlık koalisyonlarda, çok ses çıkarıp pek bir şey söylemeyen oluşumlarda kenar süsü olmak yerine, bir arada yaşam pedagojisini birlikte üretecekleri kimlikçi ve özcü olmayan bir birleşik muhalefet fikrine açıklar. Bu noktada heteroseksizm kavramını anmak ve anlamlandırmak gerek: Heteroseksüelliği bir zorunluluk olarak gören ve biricik varoluş biçimi olarak dayatan cinsiyetçi, özcü ve normatif bir ideoloji olan heteroseksizm, toplumu ve cinselliği “doğal, normal, üstün ve makul” olana göre böler ve örgütler. Heteroseksizm, heteroseksüel olmayan her türlü davranış, kimlik veya ilişkiyi damgalayan, reddeden ve aşağılayan bir ideolojik sistemin adıdır.

 

Heteroseksizm, kitle iletişim araçlarıyla toplumsallaşarak derinleşen yegâne hâkim söylem aynı zamanda. Üretim-tüketim-dağıtım (ve de yeniden üretim) ağlarındaki merkezîliğiyle de toplumsal cinsiyet rollerini ve eşitsizliği doğallaştırarak kapitalizmin çarkını döndürme işlevini de görüyor. Toplumsal ve kültürel alandan farklı olarak siyasal alanın bu ideolojik ablukadan sıyrıldığını iddia etmek abes olacaktır – ne ki toplumsal muhalefet odaklarının…

 

Gezi Direnişi’ndeki görünürlüğe ve kazanılan meşruiyete rağmen, siyasal alanda LGBTİ’lerin temsiliyeti heteroseksizm içinde erimeyi de pek âlâ yaratabilir. L-G-B-T-İ’ler gibi “doğal” oluşların, liberal siyasal alanda birer kimlik olarak temsiliyeti şüphesiz birçok kazanım yaratacaktır. Beri yandan neoliberal ve otoriter AKP eliyle sürdürülen toplumu kutuplaştırma, dinselleştirme ve bilhassa kadın-erkek ilişkilerine odaklı muhafazakarlaştırma operasyonları arasında bu, neoliberal hegemonyanın hedefine hizmet de edebilir: Zira, söylemsel bir abluka olmaktan çok kapitalizmin sömürü çarklarıyla müthiş bir ahenkle işleyen maddi-yapısal bir belirleyen olarak heteroseksizm kitlelerin gündelik ızdırabının da bir sebebi. Heteroseksizm, öyle koyu, katı ve karanlık bir kuşatan ki, bir insanın cinsel-duygusal yönelimini kendisine zindan edebileceği gibi, babayı evladının katili de edebiliyor. “Lezbiyen’im, Gey’im, Biseksüel’im, Trans’ım” denildiği anda ne başlıyor, ne de bitiyor her şey; kendini, kimliğini tanımlama ve “dolaptan çıkma” / açılma gerçekleşene kadar tarifi imkânsız çatışmalar ve sarsılmalar yaşanıyor. Bu trajediyi tekil bireylerin anılarından koparıp milyonlarla çarptığımızda ne türden bir insan-dışı durumla kuşatıldığımızı tahmin edebiliriz. Karamsar olmak değil de, gerçekçi olmak gerekirse bu ızdırabın tarifi ve “dolaptan çıkma” / açılma eyleminin kendisi başlı başına sermaye isteyen birer olay –maddi olmaktan çok, sosyal, kültürel bir sermaye bu. AKP eliyle sürdürülen anti-sosyal neoliberal politikaların belirleyen olduğu bir toplumda LGBTİ olmanın ne demek olduğuna dair konuşmaktansa son on iki yılda işlenen (ve hukuk eliyle ödüllendirilen) nefret cinayetlerini ve hükümet yetkililerinin homofobik beyanlarını hatırlamak yerinde olacaktır.

 

Bu gerçeklikte LGBTİ Hareketi için birleşik muhalefet ne anlama gelir? Son günlerde demode sayıldığından pek anılmasa da, LGBTİ hareketi bir “kurtuluş” hareketidir – yukarıda tariflemeye çalıştığım heteroseksist ablukadan kurtuluşu amaçlar. Bu amaç öyle bir tahayyüldür ki, özcü, kimlikçi ve normatif söylem ve pratiklerden sürekli sakınan bir radikalliği benimser. Bu öylesi bir radikalliktir ki, toplumsal ve tarihsel dönüşümlerin zorlukları ve çelişkilerini, hatta trajik ihtimallerini hesaba katsa bile verili olanla yetinmek yerine heteroseksizmle ideolojik hesaplaşmasını sürekli kılan yeni bir değerler evreninin inşasında ısrar etmektir. Bu yeni değerler evreninin inşası için birleşik muhalefet, LGBTİ hareketin kendi özerk alanından başka bir önem taşıyor. Birleşik muhalefetten anladığımız bir grup kentli solcunun buluşma adresi değil de, ezilen kitlelerin ufkuysa şayet bu ufku heteroseksizm aleyhine genişletmek öncelikli işlerden olacaktır. AKP’nin ihmale gelmez bir sürat ve öfkeyle kendini savunması çöküşün başlangıcı olarak da okunduğunda tutturulan bir rehavet havası oyunun egemenler lehine tekrar kurulmasına vesile olabilir – öte yandan aceleciliğe teslim bir aşamacılıkla, “Hele bir şunlardan kurtulalım, sonra sıra LGBTİ’lere de gelir” demek, LGBTİ harekete bakıp hiç bir şey görmemek olacaktır. Değerleri ve ilkeleri açık, anlık ittifak çabasını aşan, ve tabi ki heteroseksizmi de en az kapitalist sömürü, emperyal hegemonya yahut ekolojik kriz kadar eyleminin ve söyleminin merkezine alan bir odak olmalı birleşik muhalefet.

 

“Yapan da kul, bozan da kul.” – LGBTİ Hareketi deneyim havuzunu geniş ve derin tutmayı başarmış bir hareket. Bunu akılda tutmak gerekir, zira LGBTİ Hareketi dendiğinde bağımsız aktivistlerden tutun, derneklere; yerel örgütlerden, öğrenci topluluklarına iç içe bir örgütler toplamından söz ediyoruz: Mücadele pratikleri o kadar çoğul ve o kadar sürekli ki bu belleksizlik girdabında bile akılda, hatırda kalan bir şeyler oluyor. Her şey bir yana yirmi yıldır bin bir gayretle çıkarılan Kaos GL dergisi hareketin kara kutusu durumunda olunca, bu tecrübe çokluğu ve sürekliliği de, radikallikte ısrarı kaçınılmaz kılıyor. Tabiri caizse pandoranın kutusu açıldı bir kere, yirmi yıldır olduğu gibi bundan sonra da LGBTİ Hareketi, sendelemeler yaşasa bile siyasal alanda öyle bir iki temsili kotayla, sloganla yetinecek ve sönümlenecek değil. Değerleri ve ilkeleriyle bir arada yaşam tahayyülünü birlikte örme iddiasında olan her birleşme’nin, heteroseksizme karşı mücadele için de birleşmek anlamına geldiğini sürekli hatırlatacak durumda. Aynı şekilde birleşik muhalefet de, heteroseksist ablukaya karşı direniş ve mücadele biçimlerinin olgunlaşıp toplumsallaşarak bütün potansiyelini açığa çıkardığı bir alan olma imkânını yarattığı sürece gerçek anlamıyla kitlesel muhalefetin ve devrimci ısrarın bir adresi olacaktır.

 

(Bu yazı Redaksiyon Dergisinin Mayıs 2014 tarihli 8. Sayısında “birleşik muhalefet” tartışmaları başlığı altında yayımlanmıştır)