1. Provokasyon, sansür ve muhalefetin şeytanileştirilmesi cenderesinde seçim kampanyaları olağan seyrini izliyor. Feminist gece yürüyüşünde ifadesini bulan kadın hareketinin son yıllarda kazandığı kitleselliğin ve toplumsal meşruiyetin önünü almak üzere seferber edilen polis şiddetinin akabinde başvurulan “ezanın yuhalanması” yalanı, en pespayesinden bir “ezan-bayrak düşmanlığı” söylemi üzerinden seçim çalışmalarının son çeyreğine girilmesini sağladı. Böylece Saray ve müttefikleri milliyetçi-muhafazakâr tabanın dini-ideolojik hassasiyetlerinin her bir noktasına temas ederek, mevcut kutuplaşmayı derinleştirmekten en ufak bir kaygı duymaksızın bu dönemeci de asgari zararla atlatma derdinde.

2. Millet İttifakı adı altında yamalı bohça birlikteliğini sürdüren muhalefet partileri ise duruma göre ya aşiret ilişkilerini, ya TÜSİAD sevgisini, ya Suriyeli düşmanlığını ya da “yeşil-temiz çevre” hedefini öne çıkararak yerel seçimlerde galibiyet elde ederek Saray’ı geriletme arayışını sürdürüyor. Bununla birlikte 24 Haziran seçimlerinde Millet İttifakına dahil edilmeyen HDP bugün gayrı-resmi biçimde de olsa belirli bir uzlaşma zemini üzerinden ittifakla birlikte hareket ediyor. Radikal Demokrat bir Türkiye partisi olarak Kürt illerinde belediyeleri kayyımlardan geri almanın ötesinde Batı’da da 15-20 belediyeyi kazanmayı önüne koyduğunu ifade eden HDP yönetimi birkaç hafta içinde Batı’da üç büyükşehir başta olmak üzere birçok yerel yönetime, Millet İttifakı’nın kimi zaman son derece gerici adayları lehine başkan adayı göstermeme kararı aldı.

3. HDP içinde ve dışında bulunan ve fakat bilhassa 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana HDP’yi desteklemiş bulunan sosyalist odaklar ve geniş bir sol, seküler, yurtsever kamuoyu böylece Erdoğan rejimini geriletmek adına Millet İttifakı’nın adaylarına mahkûm kalmış bulunuyor. Destekledikleri partinin eski eşbaşkanlarının yanı sıra bir dizi milletvekilinin de tutuklanmasının önünü açmış olan bir partinin adaylarına oylarını vermek durumunda kalacaklar. Böylece milliyetçi kimliği ile gurur duyan bir adaya oylarını vermek durumunda kalacaklar. Böylece “terörist”lerle zinhar bir ittifak içinde olmadıklarını her gün tekrarlamaktan vazgeçmeyen bir kümenin adaylarına oylarını vermek durumunda kalacaklar. Her gün bir yenisi eklendiğinden bu pespaye ve çoğu kez ırkçılığın kıyılarında dolanan açıklamaların örnekleri çoğaltılabilir.

4. Bu kaotik manzara içinde oy verecekleri semt ve kentlerdeki CHP adayının en azından “günahsız” oluşu sol-sosyalist kamuoyu için bir teselli unsuru halini almış durumda. Eğer söz konusu aday bir sosyalist kimliğe sahip ise, Alper Taş örneğinde olduğu gibi, bu daha bir şevkle kampanya yürütmenin vesilesi olabiliyor. İçinde bulunulan siyasal sıkışmışlık içinde, yarına güç biriktirmeyi sağlayacak bir stratejik oy verme imkanının yokluğunda Tek Adam rejimini yıkmak değil elbette, ancak Saray İttifakını geriletme, zayıflatma, en azından bir takoz koyabilme arzusu gayrı-meşru değildir. Bir çeşit goşizme kayarak AKP-MHP bloğunun kimi yerellerde kaybetmesini küçümsememek gerekir. Fakat sonrasına dair bir yanılsama yaratmaktan da uzak durulmalıdır. CHP’li belediyelerin önünde işçi direnişleri süregiderken Fatsa veya Porto Alegre hülyalarına ne kapılmaya ne de başkalarını sürüklemeye gerek var.

5. Bunu yalnızca CHP veya kayyım atanmazdan önceki halleriyle HDP/DBP’li belediyelerle sınırlı bir mesele olarak görmemek gerekir. Yerel yönetimlerin ipleri sarayın elindeyken buraları kişisel devrimci iradeyle demokrasinin hayat bulabileceği yerler olarak düşünmek ham hayaldir. Kamu yararına çalışan bir yapıdan daha çok şirket gibi çalışması yasalaştırılmış, sarayın imar affı vb. kararlarına uymak zorunluluğu olan bir kurum söz konusu. Başında da CEO gibi çalışması, hizmetten çok reklam-pazarlama yapması, sermayedarlarla pazarlık yapması gereken bir başkan vardır. Neoliberal çerçevede belediyelerin bir takım “halkçı” icraatlar (indirim kartları gibi) gerçekleştirmek için bile, buna destek verecek yeterli sayıda meclis üyesinin yanı sıra ekstra finansman yaratması, bunun için de sermayeden “yardım” alması ve elbette karşılığını da vermesi gerekir. Kısacası Mecliste olmayan özgürlük belediyelerde de yoktur.

6. Bu koşullarda bağımsız sosyalist adaylıkların veya işçi adayların ortaya çıkışı bir sosyalizm propagandasının yapılması ve halkçı bir yerel yönetim anlayışına dönük ajitasyon açısında selamlanmalıdır. Bu adaylıklar Millet İttifakının teşkil ettiği burjuva siyasal zemininin çekim kuvveti karşısında sınırlı da olsa bir direnç oluşturmak açısından anlamlı olabilir. Bununla birlikte yukarıda belirttiğimiz gibi mevcut belediye yapıları çerçevesinde yapılabilecekler bir hayli sınırlıdır. Ancak esas sorun bu adaylıkların parçalı yapısının bütünlüklü bir perspektif şekillendirmenin önünde engel oluşturmasıdır. Gücünüz ve imkanınızın olduğu yerde aday çıkarıp diğer yerellerde Millet İttifakına tamah etmek belki yerel ölçekli konsolidasyon ve örgütlenme açısından faydalı olabilir -ki bunun önemini yadsımıyoruz- ancak bir sosyalist strateji çerçevesine sığdırılması güç bir tutumdur. Şüphesiz, bu durum sadece hali hazırda sınırlı güçlere sahip sosyalist hareket için değil ama örneğin Dersim’de Devrimci Güç Birliği oluştururken Ankara’da Mansur Yavaş’a oy çağrısı yapan HDP için de geçerlidir.

7.  Mesele HDP’nin tüm il ve ilçelerde aday çıkarması ve sosyalistlerin ellerini kirletmeden oy verebilmesi meselesi değil elbette. Mesele bugüne dek emekçilerin ve ezilenlerin mücadeleleri içinde kendini inşa etmiş birleşik bir sosyalist seçeneğin yokluğudur. Eğer uzun erimli bir faaliyeti gerektiren bir sosyalist inşanın koşulları zorlanmadıysa egemenlerin savaşının kıyısında bize gösterilen kısa vadeli çözümlere mecbur kalırız. Ve kısa vadeli çözüm, çözüm değildir. Burjuva kurumsal siyasetinin cenderesinde hızla erir. Bunun ters kutbunda bulunan kurumsal siyasetin reddi ise seçimler gelip çatında akla gelecek bir tutum değil, inşa edilmesi gereken bir güç ilişkisinin ürünü olmalıdır. “Öteki seçilmesin” mantığının her daim galip gelmesinin önüne geçip tahakküm zincirini kırmayı hedefleyenler için yüksek siyasetin girdabına kapılmadan aşağıdan bir birleşik sosyalist inşadan başka seçenek yoktur. 31 Mart seçimleri AKP-MHP bloğunun geriletilmesinden çok bu ihtiyacın bilince çıkarılmasını sağladığı ölçüde önemli olacaktır.  

Sosyalist Demokrasi için Yeniyol