Tunus sol muhalefetinin liderlerinden Şükrü Belaid 6 Şubat sabahı kimliği belirsiz kişiler tarafından silahlı saldırıya uğradı. Belaid’in kaldırıldığı hastanede başından ve boynundan aldığı yaralar nedeniyle yaşamını yitirmesinin ardından iktidardaki Ennahda Hareketi’ni suikastin sorumlusu olarak gören halk sokağa döküldü. Ülkedeki siyasi kriz “ılımlı İslamcı”, otoriter ve neoliberal Ennahda önderliğindeki hükümetin düşmesine neden oldu; Halk Cephesi kurucu meclis çalışmalarından çekildi ve geniş katılımlı bir genel grev çağrısı yaptı.
Şükrü Belaid 1980lerde Tunus’taki öğrenci hareketi içinde öne çıktı, Tunus Genel Öğrenci Birliği’nin yürütme komitesinde görev aldı ve 1987 yılında Burgiba rejimi tarafından tutuklandı. Sonraki yıllarda siyasi faaliyetlerini sürdüren ve Bin Ali istibdadının başlıca muhaliflerinden olan Belaid aynı zamanda insan hakları savunucusu bir avukat olarak tanındı. Bin Ali’nin ülkeyi terketmesindan sonra Selefiler ve Ennahda karşısında tutum almış, Persepolis filmini yayınladığı için İslamcıların hedefi olan ve ceza alan Nessma kanalının avukatlığını da üstlenmişti. Belaid, 2011 yılı mart ayında Birleşik Demokrat Yurtseverler Partisi’nin kurulmasına öncülük etmiş ve genel sekreter seçilmişti. Geçtiğimiz ekim ayında bu partinin de bileşenlerinden biri olarak kurulmasına katkıda bulunduğu, İslamcılara karşı devrimcisinden milliyetçisine tüm laik unsurları bir araya getirme ve devrimin toplumsal taleplerini canlı tutma amacı taşıyan Devrimin Hedeflerini Gerçekleştirmek İçin Halk Cephesi’nin önemli figürlerinden biriydi.
Tunus’ta 17 Aralık 2010’da patlak veren halk ayaklanması diktatör Bin Ali’yi ülkeden kaçmak zorunda bırakmakla kalmayıp Arap Devrimleri dalgasının da başlangıcı oldu. Fakat aradan geçen iki yılı aşkın süre içinde ne diktatörün devrilmesi ne de serbest seçimlerin gerçekleştirilmesi devrimin gerçek gerekçesi olan toplumsal taleplerin karşılanması için yeterli olmadı. Kimilerince AKP’den esinlendiği söylenen, öyle değilse bile AKP ile yakınlığını yetkili ağızlarca ifade edilen Ennahda Hareketi seçimlerden galip çıktı ve halkın Troyka olarak adlandırdığı bir koalisyonla ülkeyi yönetmeye başladı. Fakat hükümet Bin Ali’den yadigar işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, sosyal adaletsizlik sorunlarına pek aldırış etmediği gibi içi boş bir demokrasi söylemi eşliğinde, emperyalist çevreler ve Körfez ülkeleriyle işbirliği içinde neoliberal politikalara girişti.
Tunus’ta sosyal mesele böyleyken demokrasi konusunda da durum parlak değil. Demokratiklik açısından Bin Ali’ye rahmet okutacak Selefilerin siyasal ağırlığı bir yana, uyguladığı neoliberal politikalarla halkın ve işçi hareketinin tepkisini çeken Ennahda giderek ceberutlaşıyor. Seçimlerden bu yana ülke ciddi bir kutuplaşmaya girmiş durumda. Kasım ayından beri hükümete yönelik artan protestolar ve grevler giderek daha şiddetli bir biçimde bastırılmaya çalışılıyor. Ennahda tarafından “Devrimi Koruma Birlikleri” adıyla oluşturulan milis gücü kitle muhalefetini bastırma konusunda etkinleşip, yer yer kolluk kuvvetlerinden rol çalıyor. Muhalif sendika ve parti binaları saldırıya uğruyor, siyasal figürler tehdit ediliyor. Ekim ayında Halk Cephesi bileşenlerinden Tunus Nidası’nın lideri Lütfi Nakd’ın öldürülmüş olması bu tehditlerin blöf olmadığını, Belaid suikastinden önce göstermişti zaten.
Şükrü Belaid de bir süredir tehdit alıyordu ve yakın zamanda saldırıya uğramıştı; zira İslamcıların ve hükümetin en güçlü muhaliflerinden biriydi. Öldürülmesinden bir buçuk ay önce, devrimin patlak vermesinin ikinci yılı için yazdığı yazıda şöyle diyordu: “17 Aralık 2010’dan önce hakim olan durum devam etmektedir. Bu nedenle, popüler hareketler ve militan siyasi güçler Halk Cephesi oluşumu etrafında toplanmıştır. Muarazalar tüm ülkeyi ve toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir. Bağımlılığa adanmış ve yozlaşmayı koruyan despot Ennahda projesine karşı Tunus, devrimci süreçte ikinci sayfayı açmaktadır.” Son aylarda giderek yükselen işçi hareketi ve toplumsal muhalefet ile bunun karşısında iktidarın şiddetlenen baskıcı önlemleri Tunus Devrimi’nin bir yol ayrımında olduğunu gösteriyordu zaten. Belaid suikastiyle bu ayrım daha da kritik bir hal aldı. Nitekim Tunus’taki yoldaşlarımız olan Sol İşçi Birliği (LGO) suikastin ardından yayınladıkları bildiride “Şükrü Belaid yoldaşın kanı, bulunduğumuz her yerde bu hükümeti devirmek için bizi birleştirmeli,” diyor ve herkesi rejimi düşürmek, ikili bir iktidar kurmak üzere genel greve ve sivil itaatsizliğe çağırıyor. Belaid’in sözünü ettiği devrimin ikinci sayfasını açmak ve bu sayfayı bir halk iktidarıyla kapatmak ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bize düşense Tunus halkının ve emekçilerinin mücadelesi için uluslararası bir dayanışma örmek olmalı.