Özlem Onaran –
SYRIZA’nın bu seçim başarısı Troyka’nın ve Avrupa sağının kemer sıkma politikaları açısından hiç kuşkusuz bir yenilgidir. Bu, SYRIZA ve Yunanistan’daki toplumsal hareketler için bir zafer uğrağı, Avrupa’nın başka yerlerindeki sol içinse bir umut uğrağıdır! Lâmı cimi yok. Kemer sıkmayı ve emekçi halkların yaşamlarına saldırıyı geri püskürtmekte her kazanım ve borç yükünü azaltma yönünde her adım, daha ileri hamleler için özgüvenimizi artırmak için bir sebeptir. SYRIZA hükümetinin birinci önceliği, nüfusun yoksulluk içinde yaşayan yaklaşık yüzde 35’i için sağlık hizmeti, gıda, konut ve kamu hizmetleri sağlayacak 2 milyar Avroluk bir refah paketini başlatmaktır. Askeri ücret ve emekli aylıkları 2010’daki düzeylerine yükseltilecektir. Toplu pazarlık hakkı ve sendikal haklar yeniden tanınacaktır. İstihdam ve refah için bir kamu yatırım programı programda yer almaktadır. Son ve aynı derecede önemli bir husus, dış borcun tutarı ve şartları müzakere edilecektir.
Solun önündeki yol kuşkusuz inişli çıkışlı olacaktır. Bu konuda yanılsamaya kapılmayalım. SYRIZA için yazabileceğimiz açık determinist bir reçete, bir plan yoktur. Parti iktidara büyük bir destekle gelmiş, gelgelelim mutlak çoğunluğu iki sandalye farkla kaçırmıştır. Patinin arkasındaki antikapitalistlerden geleneksel PASOK taraftarlarına değişen bir aralıktaki halk desteği çok heterojendir. Bu kitle desteğinin siyasal dönüşüm temposu solun SYRIZA’yı hakiki bir kopuşa ne kadar yönlendirebileceğini belirlemede önemli olacaktır.
Çatışma
Önümüzdeki haftalar SYRIZA ile AB hükümetleri, özellikle Almanya arasında bir çatışmaya tanık olacaktır. Merkel, onun maliye bakanı Schauble, Avrupa Komisyonu başkanı Juncker, AB maliye bakanları, hepsi birlikte daha önce yaptıkları gibi kurallara ve anlaşmalara vb. uyma konusunda aynı nakaratları tekrar etmektedir. Fransa’nın Hollande’ı ve İtalya’nın Renzi’si ise kararlılık tasladıkları kadar kararsızmış gibi görünmektedir. Bizzat kendi partisinden Yunan [Avrodan] çıkışı için yükselen güçlü sesler, bunun yanı sıra Alternative für Deutschland’ın muhalefeti ya da yoksun Doğu Alman kentlerinde giderek yükselen milliyetçilikle birlikte, Almanya’da Merkel için bahisler yüksektir.
Memorandum kapsamındaki mevcut “yardım” planı 28 Şubat’ta sona ermektedir. Mart, Temmuz ve Ağustos başında vadesi gelen ödenmemiş kredi ödemeleri vardır. Yunanistan’ın 317 milyar Avroluk dış borcunun yaklaşık %80’i Troyka’ya borçlardan oluşmaktadır. Bu hem bir lanet hem de nimettir. Nimettir çünkü önemli bir borç silme bile Avrupa için çocuk oyuncağıdır. Buna karşılık, bu bir lanettir çünkü Fransa ve Almanya gibi temel AB ülkelerindeki bankalar artık portföylerinde Yunan tahvillerinin, Yunanistan’ı 2010-12’de olduğu gibi yeterince büyük bir sistemik risk hâline getirecek kadar büyük bir bölümünü tutmamaktadır.
Grexit’in [Yunanistan’ın Avrodan çıkmasının] sistemik riski, Portekiz’e, İrlanda’ya ve özellikle de İspanya ile İtalya’ya bulaşma etkisiyle ilgilidir, ancak Avrupa İstikrar Mekanizması’nın fonları ve en son olarak AMB’nin yoğun parasal gevşetme (PG) programı bunun yayılmasını önlemek üzere tasarlanmıştır. Bunun başarıya ulaşıp ulaşmayacağı ayrı bir meseledir, ancak seçimlerden sonraki ilk günde finansal spekülatörler buna hâlâ inanıyormuş gibi görünmektedir. PG uzun zamandır hesaplara dâhil edilmişti, fakat SYRIZA tehdidi bunun büyüklüğüne, kemer sıkmaya bağlı açık deflasyon riskleri kadar katkıda bulunmuştu. Bununla birlikte, SYRIZA zaferi beklendiğinde bile, AMB yönetim kurulunun Alman üyeleri PG’ye hâlâ direnmekteydiler.
AMB paketiyle Yunanistan’ın, bir “yardım” programı içinde yer almadığı takdirde dışlanması amaçlanmıştır. Üstelik Yunan bankalarının, Acil Durum Likidite Yardımı (ADLY) denilen düzenek aracılığıyla AMB’nin sürekli desteğine ihtiyacı vardır. Spekülatif mevduat çekilişleri yüzünden durum Aralık ayında kötüleşmiştir ki önümüzdeki haftalardaki ve aylardaki bankalara hücumlarla birlikte daha da kötüye gidebilir. İtalya ile Fransa AMB’nin tutumu konusundaki Alman duruşuna itiraz etmeye istekli olabilecekken, bulaşma riskiyle karşı karşıya olan diğer ülke İspanya’nın hâkim sınıfları, SYRIZA’yı desteklemekle kalmayıp, aynı zamanda yükselişinden de kazanç sağlayan Podemos’a giderek artan destekle birlikte, belli ki iki tarafı keskin bir kılıçla yüz yüzedir.
Dış borca ilişkin müzakerelerin başarısız olması hâlinde Avrodan çıkma tehdidinden SYRIZA’nın elde edebileceği pazarlık gücü her ne kadar azalmış olsa da, Avrupa’nın hâkim sınıfları için riskler ve bahisler hâlâ yüksektir ve ilkin bunlardan birkaçı göz kırpabilir.
SYRIZA’nın vergi kaçakçılığını önleme planları belki de Avrupa elitinin kendi seçmeninin gözünde müzakerelere bir gerekçe olarak göstereceği en muhtemel sebeptir. Keza SYRIZA önderliği de buna ve bunun yanı sıra artan oranlı bir vergi getirmeye fazlaca bel bağlamaktadır, ancak vergi toplamanın zaman alacağı ve bir toparlanma olmadan vergi gelirlerinin sınırlı kalacağı açıktır.
SYRIZA bunun yanı sıra kamu yatırımının İstikrar ve Büyüme Paktı kurallarında öngörülen işleyişini gevşetme talebine de bir parça destek bulabilir – bu, SYRIZA’nın Eylül 2014’te Selanik’te açıklanan hükümet programındaki bir politikadır.
Borç Sorunu
En önemli çatışma konusu borç üzerinde olacaktır. Finansal piyasalar başlangıç olarak Avrupa elitinin, borcun vadesini artıracak, faiz oranını düşürecek, faiz ödemesi olmadan uzun bir ödemesiz dönem öngörecek ya da hatta GSYH’nin bir oranını belirleyerek borç anapara ve faiz ödemelerini ekonomik büyümeye bağlayacak bir maddeyi kabule zorlanabileceğini bekler görünmektedir. Yani bir borç silmeyi kabul etme tabusuna dokunmadan. Yunan kurtarma anlaşmasında anahtar bir oyuncu olmuş olan, Finlandiyalı sabık Avrupa Komisyonu Başkanı Olli Rehn, Britanya’nın ABD’ye II. Dünya Savaşı borçlarını ödemesine göndermede bulunarak borç geri ödeme vadelerinin oldukça uzun dönemlere yayılmasının kabul edilebilir olduğunun işaretlerini vermiştir. Gelgelelim, SYRIZA’nın seçim vaadi kamu borcunun büyük bölümünü silmeyi hedeflemekte ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra 1953’te Almanya için yapıldığı gibi bir “Avrupa Borç Konferansı” talep etmektedir. Yunanistan’ın yeni maliye bakanı Yanis Varufakis seçimlerden sonraki Pazartesi günü Radyo 4’teki bir röportajda siyasetin mış gibi yapmaktan ibaret olduğunu ve Alman politikacılarının yaptığının da bu olduğunu söylemiştir. SYRIZA müzakerelere açık olacaktır. Yunan borcunun geri ödenmesinin mümkün olmadığı gerçeği birçok sağ kanat Avrupa politikacısı için de açıktır. SYRIZA önderliği kemer sıkma politikalarının Yunanistan’ın borcu ödemesini imkânsız kıldığını, ayrıca Troyka kredilerinin aslında Yunan halkının kendisini değil, Avrupa bankalarını veya yolsuzluğa bulaşmış vergi kaçakçılarını kurtarmak için kullanılmış olduğunu, bundan dolayı vergi yükümlülerinin parası çarçur edilirken Yunan halkına sunulan tek şeyin yıkım olduğunu söyleyerek Almanlara ve diğer Avrupa yurttaşlarına aynı şeyi izah etmeye çalışmaktadır. Almanya’da Die Linke veya İspanya’da Podemos üyeleri bu mesajı anlamakta ve yaymaktadır.
Ayrıca SYRIZA’nın baş ekonomistleri Yanis Milyos, Dimitris Sotiropulos ve Spiros Lapatsiyoras tarafından önerilen, bir yandan borç silme tabusunun etrafından dolanırken, borcu önemli ölçüde azaltma konusunda aynı sonuca varan ilginç bir ilerici seçenek de mevcuttur: “Temel stratejimiz AMB’nin Avro Bölgesi’ndeki ülkelerin dolaşımdaki devlet dış borcunun önemli bir bölümünü (piyasa fiyatlarından) satın alması ve bunu sıfır kuponlu tahvillere çevirmesidir. Tekil devletler arasında hiçbir transfer meydana gelmeyecektir; herhangi bir Avro Bölgesi ülkesindeki vergi yükümlüleri herhangi bir yabancı Avro Bölgesi ülkesinin borç yeniden yapılandırmasına katılmayacaktır. Borç affedilmeyecektir: Tekil devletler gelecekte devlet dış borcu GSYH’nin yüzde 20’sine düştüğünde bu borcu AMB’den geri satın almaya razı olacaktır. Arındırım [sterilizasyon] maliyetleri AMB için başa çıkılabilir düzeydedir. Teamüle aykırı bir parasal müdahalenin bu modeli Avro Bölgesi’ndeki ilerici hükümetlere emekçi sınıflar yararına sosyal politikalar ve refah politikaları geliştirmek için gerekli temeli sağlayacaktır. Günümüzün politika önceliklerini terse çevirecek ve krizin bedelini elitlerin ödemesiyle, neoliberal gündemi bir toplumsal ve ekonomik yeniden inşa programıyla değiştirecektir. Burada benimsenen perspektif, kendi önceliği olarak emekçi çoğunluğun toplumsal ihtiyaçlarını ve çıkarlarını gördüğünden, toplumsal adalet ve bağlılıktan yanadır.” İngilizce versiyon ABD merkezli Levy Institute tarafından yayımlanmıştır.[1] Levy Enstitüsü’nün bir kıdemli araştırma görevlisi olan Ranya Antonopulos şu anda aynı zamanda bir SYRIZA milletvekilidir ve başka kaynakların yanı sıra borç yeniden müzakeresinden gelen fonlarla çocuk bakımı gibi toplumsal altyapıya özel bir vurguyla birlikte Yunanistan için bir “Nihai İstihdam Mercii” programını desteklemektedir.
2011’de başlatılan Yunan Borç Denetimi Kampanyası, Yunanistan’da yaşayan herkesin insani, toplumsal, ekonomik ve kültürel haklarına saygı gösterilmedikçe ve uzmanlardan ve aynı zamanda toplumsal hareketlerin ve emek hareketlerinin temsilcilerinden oluşan ve nihai hedefi kamu borcunun bütün gayrimeşru, iğrenç ya da sürdürülemez kısımlarını iptal etmek olan resmi bir uluslararası ve bağımsız denetim komisyonu kurulmadıkça, tüm kamu borcu geri ödemelerini durdurma çağrısı yaparak bir adım daha ileri gitmiştir. Fikir hâlâ geçerli olsa da, şu ana kadar SYRIZA’nın çoğunluğu için bir seferberlik teması olmamıştır.
Avro Sorunu
Partinin ya da SYRIZA destekçilerinin çoğunluğu Avrodan çıkışı borç silmenin veya diğer ilerici politikaların bir önkoşulu olarak görmemektedir. Bununla birlikte, Sol Platform içinde bir çıkış stratejisine hazırlanmaya giderek artan bir destek söz konusudur. Şu anda bir SYRYZA milletvekili olan Costas Lapavitsas bir çıkış stratejisinin ateşli bir savunucu olagelmiştir. Costas Lapavitsas ile Heiner Flassbeck Almanya’daki Die Linke’nin Rosa Luxemburg Vakfı için bir rapor yazmışlardı. Die Linke’nin Konferansında bir strateji olarak tartışılan rapor yapılan oylamada parti çoğunluğu tarafından reddedilmişti.[2]
Radikal solun diğer kesimleri Avrodan çıkışı acil bir çözüm ya da bir önkoşul ya da hatta gerekli bir koşul olarak görmemektedir. Aşağıda, 2013’te yazmış olduğumuz bir Manifesto’dan alıntı yapıyorum[3]: “Bize göre, bu yanlış bir ikiliktir ve ilk ağızda girilecek çatışma için uygulanabilir bir siyasi strateji için çalışmak önemlidir. Her toplumsal dönüşüm baskın toplumsal çıkarları, bunların ayrıcalıklarını ve iktidarlarını sorgulamayı gerektirir ve bu çatışmanın en başta ulusal bir çatı altında meydana geldiği doğrudur. Ancak hâkim sınıfların direnci ve muhtemel misilleme önlemleri ulusal çatıyı aşar. Avrodan çıkış stratejisinin mutlaka bir Avrupa alternatifi için bu çabaya yoğunlaşması gerekmez ve bu bakımdan, alternatif bir politikanın imkânlarını yaratmak için bir ‘Avro-liberalizm’den kopuş stratejisi gerekir.”
Stratejimiz üç kopuş noktası önermektedir: i) Kamu borcunun finansal piyasaların dışında, zengin hane halklarından zorla borçlanma, bankalar için bir devlet tahvilleri kotası yükümlülüğü, uluslararası kâr payı transferleri ve sermaye işlemleri üzerinde cesur vergiler gibi önlemler yoluyla finansmanı; ii) Bir yurttaş denetimi yoluyla borcun yeniden yapılandırılması; iii) Kredinin denetimi için bankaların toplumsallaştırılması.
Bunun aksine, Avrodan çıkış ‘Avro-liberalizm’den kopuşun bir garantisi değildir. İtirazlarımız şu kaygıları içerir: i) Bir çıkışın ardından “devalüasyon, yeni iç borç ve eşitsiz gelir dağılımı sorunları yaratan bir enflasyonist süreci ateşlenmiş olacaktır;” ii) “Avrodan çıkış genellikle rekabetçi bir devalüasyon sayesinde pazar payları kazanmak için tasarlanmış bir strateji olarak sunulmaktadır. Bu yaklaşım türü herkesin herkesle rekabeti mantığından kopmamakta ve kemer sıkmaya karşı ortak bir Avrupa mücadelesi stratejisinden vazgeçmektedir”; iii) “mücadeleye bir seçenek olarak Avrodan ve AB’den çıkmayı önermeden devam etmek, hem bir sol hükümetin manevra alanını ve pazarlık gücünü hem de direnişin AB’deki diğer ülkelere yayılma olasılığını arttırır. Dolayısıyla bu strateji izolasyon yanlısı ve ulusal olmanın aksine ilerici ve enternasyonalisttir.” … “neoliberal rekabet görüşünün tersine, ilerici çözümler işbirliğine dayanır ve daha çok sayıda ülkeye genelleştirildikleri takdirde daha da iyi iş göreceklerdir. Örneğin, eğer bütün Avrupa ülkeleri çalışma saatlerini azaltmış ve sermaye gelirinden tektip bir vergi almış olsalardı, bu koordinasyon aynı politikanın tek bir ülkede benimsendiği takdirde çekeceği tepkiyi önlerdi. Bir sol hükümet, işbirliğinin önünü açmak için örneğin kemer sıkmanın reddi veya finansal işlemlerin vergilendirilmesi gibi tek taraflı uygulanan “iyi” önlemleri sermaye denetimleri gibi koruma planları eşliğinde birleştiren tek taraflı bir strateji izlemelidir.” … “Avrupa Birliği kurallarından kopuş bir savı kanıtsamaya [petition of principle] değil, daha ziyade çoğunluğun çıkarlarına tekabül eden önlemlerin etkinliğine, adilliğine ve meşruiyetine dayanır ki bu önlemler aynı şekilde komşu ülkelere de önerilmektedir. Bu stratejik meydan okuma diğer ülkelerdeki toplumsal seferberliğe işte o zaman bel bağlayabilir ve dolayısıyla AB kurumlarına kafa tutabilecek bir güçler ilişkisi kurabilir.”
Bu yaklaşıma göre, Avrodan çıkış son çare olarak başvurulacak bir tehdit ya da bir silahtır. Bu yaklaşım SYRIZA’nın daha önceki yıllardaki “Avro için fedakârlık yok” yaklaşımıyla uyumlu olmuştur. “Avrupa’nın yeniden kuruluşunun alternatif bir politikanın uygulanmasının önkoşulu olama”yacağını kabul ediyoruz. Bir sol hükümete karşı muhtemel misilleme önlemleri, gerekirse korumacı önlemlere başvurmayı etkin biçimde içeren karşı önlemlerle etkisizleştirilmelidir. Ancak strateji ulusal kapitalizmin başka kapitalistlerle rekabetindeki çıkarlarından değil, halktan kaynaklandığı için alışılmış anlamda korumacı değildir. Dolayısıyla bu, bizatihi mantığı istihdam için ve kemer sıkmaya karşı toplumsal önlemler tüm Avrupa’da genelleştirilir genelleştirilmez ortadan kalkmak olan bir ‘genişletme korumacılığı’dır.”
Açık Uçlu
Önümüzdeki aylarda, SYRIZA’nın hamleleri hem partinin militan tabanı hem de toplumun geneli tarafından etkilenecektir. Toplumsal dönüşüm emekçi halk, toplumsal hareketler ve dayanışma ağları için olduğu kadar liderlik için de bir öğrenme ve radikalleşme sürecidir.
Esas mesele kemer sıkmanın neye yol açabileceği değil, sol birliğin neyi başarabileceğidir. Türkiye gibi başka yerlerde oldukça benzer ekonomik krizlerden sonra merkez/müesses nizam partilerinin yok olması, muhafazakâr otoriter İslamcı partinin on yıldan fazla zamandır süren iktidarının önünü açmıştır. SYRIZA zaferini, seçimlerden sonra bile bir koalisyona girmeye yanaşmayan Yunan Komünist Partisi’nin sekter çizgisini reddederek kazanmıştır.
Birliğin bir sonraki aşaması mücadelenin uluslararasılaşmasıdır. SYRIZA başlangıçtan zafer gününe kadar Avrupa radikal soluyla konuşmuştur. Hareketin esaslı bir uluslararasılaşmasını sağlamak için zaman dardır. İspanya’da Podemos kendisine düşen rolü çok iyi oynamaktadır. Britanya’da ve Avrupa’nın başka yerlerinde Sol Birliği inşa etmek için top bizim sahamızdadır.
[1] Sotiropoulos, Milios, and Lapatsioras 2014. An Outline of a Progressive Resolution to the Euro-area Sovereign Debt Overhang: How a Five-year Suspension of the Debt Burden Could Overthrow Austerity, http://www.levyinstitute.org/pubs/wp_819.pdf
[2] The systemic crisis of the euro – true causes and effective therapies,http://www.rosalux.de/publication/39478/the-systemic-crisis-of-the-euro-true-causes-and-effective-therapies.html. Costas Lapavitsas ile Heiner Flassbeck Yunanistan’daki seçimlerden hemen sonra bir e-kitap yayımlamışlardır: Against the Troika: Crisis and Austerity in the Eurozone, Verso, 2015.
[3] What to do about the debt and the euro? A manifesto. http://gesd.free.fr/euromani.htm. İlk imzacılar arasında şu isimler yer almaktaydı: Daniel Albarracín, Nacho Álvarez, Bibiana Medialdea (İspanya) Francisco Louçã, Mariana Mortagua (Portekiz) Stavros Tombazos (Kıbrıs) Giorgos Galanis, Özlem Onaran (Britanya) Michel Husson (Fransa), başkalarının yanı sıra Eric Toussaint (Belçika) Manifesto’yu desteklemekteydi.
(Bu yazı, Osman S. Binatlı tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Çeviriye kaynak metin: SYRIZA’s Economic Options )
1 Comment